‘’Biliyorum
Biraz öfkeliyim mısralarımda
Ama yalnız
Ama sessiz ve perişan
Hasretini çekiyorum seherin
Düğün ve öfke
Ruhumu sulayan iki sevgili
Aynalarımda…’’(N. Genç)
İhbar ettiğimden de öte itibar
ettiğim…
Bir serenatsa aşk
Yüzümü yıkarken şiirlerle ve telaşla:
Katık ettiğim
Rahmetin de izafi örtüsü
Bazen tokat gibi yüzüme çarpan
Sevgilinin öfkeli sözcükleri.
Matemimi ihbar ediyorum bu sefer
Ve mabedimi
Ve mahremim iken yüreğin kayrasında
hazır ola duran
O soluk resim
İhtiva ettiği ise akşam ve sema
Sefasını süremediğim koca ömrün
tezahürü iken
Şiirlerimde saklı bir mevsimim ben.
Eşrafımsa zalim
Zulüm odaklı bir döngüde saklı
mealim:
Ah, en çok sevdiğim
Kör gözlerinde ahvalin
Kör nokta bildiğim sefaletin zümresi
Ve işte heceliyorum hayatı:
Bazen çifter çifter çıktığım
hidayetin basamakları…
Mealim mi?
Sevecen sesinde yüreğin yiten mi?
Esaretimse sevgiye
Na’şı mazimin hala soğumadı madem
Titrek ellerim
Lakin nasıl da dik başım
Belki en dik başlı neferiyim ben
evrenin.
Melek kalbimde saklı hezimetim
Sevip de yenildiğim ve serildiğim
Şu ipte mi saklandı dirayetim?
Ve işte çektim pimini yüreğin
İnfilak edense bir şiirden çok öte
Kibarca telaffuz ettiğim ömür
Bağdaş kurduğum kader
Defansı günün
Yorgunluğunsa kazan kaldırdığı
Bir yeniçeri ocağı gibi içimdeki
evren.
Bir türküyüm yanık…
Bir posta pulu kayıp.
Kendime yazdığım her mektup soluk.
Silinip gitmeden dünya denen hengâmeden
Sırdaşım sadece Mevla’m ve kalem
Söz üstüne söz eklediğim
Elimin tersiyle ittiğim meali ömrün
Elbet göreceğim de gün yüzü
Aşkın askıya alındığı bir günden çok
ötesi ulaşacağım
Kırık tekeri düzeneğin
Kırıldığım ne ki kıyamadıklarımın
yanında baş veren
Bir filiz gibi sevginin her lehçesi
iken yüreğime sinen…