Mevsimi olur mu hüznün, hafız?
Hani, düşlerden ördüğüm iklimde
Saklı tuttuğum nefesimi
Son kez vermekse
Ölü nefsime de riayet etmez mi?
Acıların b/eşiğinde s/alındığım
yetmedi mi?
Hem, en muteber ölüm değil mi?
İrkildiğim cihanda teneffüs ettiğim
rahmete
Sokulup da kıvrıldığım
Annemim koynunda sonsuzluğu
kucakladığım.
Dirayetim sağanak misali
Sancım da sanrım da sonsuz
Göğe kat çıktığım her acının
reçinesinde
Boğulduğum kadar
Savunduğum iç sesim pervasız
Bir kürede tek bir çiy damlası
Hasretinde aşkın
Kucak açtığım yalnızlığın İlahi
bahçesi.
Öznemde saklıdır adım, hafız
Adımda savurduğum gülücükler
Hezimete uğradığım cihanda
Bir düş ertesi düşüp de yolum cennete
Hak kapısından kovulmayayım yeter ki
Kovulduğum kaç dokuz köy
Onuncu olacak elbet kabrimde bekleyen
Sabırsız ruhumla
Cefasını yüklendiğim şu boşluk.
Bir ukde ise içimde kalan
Bense yandığım kadar
O veda hutbesi
Aşkın arzı yalnızlığın marşı
Bir aşk ise meali adımın
Gülmekten gayri ağlamak varlığın
Tek ilacı hem de hiçliğime mazhar
Hani yürekte saklı o açık mezar.
Esaretim, hafız
Ben ki bir düş ülkesinden göçtüm
Aşkın endamına yenik düştüm madem
Matemimle örsün annem saçlarımı
Her kelebek benden bir parça
Asaleti yalnızlığın beni benden etse
de
Uğruna savaş verdiğim ahlak değil mi
ki
Beni taşıyacak en yüksek mertebeye?
Issızlığım tıpkı şehir gibi
İki yakamdan da düşmedi münafıkların
zulmü
Bir huzursa içimi eşelediğim
Bir yankıysa sessizlik
Aşk ile direndiğim şu dünyalık telaşı
Nasıl ki yok saydım ölüm öncesi
Hangi metruk evde saklıdır cesedim?
Ben ki bana bile çok gelirim
Sensin tek bilen s/onsuzluğu
Kâh cefa kâh sefa bilen
Nakşım da na’şım da soluk bir hecede
saklı
İçimde solsa da bahçem
Nazarında Rabbimin elbet cennettir
beni bekleyen
Bir hıçkırık genzimi yakan
Yaşım da yasım da aşkımın da tek
sahibi…