‘’Kendimi iyi ve güçlü hissederdim. Çapkın
hayallerin çirkin ördeğiydim ben orada. Öyle çok mutlu oldum ve öyle çok acı
çektim ki özgeçmiş falan hikâye, benim orada geçirdiğim üç yılda en özlü
geçmişim saklı. Bir insanın hayatındaki en özlü şeyin, delirmek olduğunu fark
ettim ben orada.
Tam artık hayattan istifa edip, kendimi
hepten asil sanacağım sırada oradan taşındım. Taşınmam gerekti. Kapıya kimin
olduğunu bilmediğim şu iki dizeyi kurşunkalemle yazdım: "Irmağımda başımın
döndüğü yıllardı / geçtiğim her yerde benden bir şeyler kaldı"(Didem
Madak)
Hayallerim tartaklandı, sevgili Didem ve
içinde bil ki sen vardın…
Bir kompliman ise yazmak adak adadım ben
şiirlerime ve şiirsel bir ritim ile çarpıyor kalbim yoksa tekliyor mu demeliyim
ne de olsa İbrahim Tatlıses’in sevdiğim o ‘’Tek tek’’ şarkısında tekil
kimliğimden sıyrılıp çoğul olmaya özeniyor ve öykünüyorum…
Ruhumun arka ayakları bazen bir çocuk gibi
yerimden zıpladığım…
Bazense verdiğim selamın geri dönümü yokken
gerisin geri gidiyor ayaklarım ve işte kapaklanıyorum sözcüklere mevsimse her
nedense binlerce kere telaffuz ediyor adımı…
Adımladığım şu yol yok mu, sevgili Didem?
Sen anneni özlerken ben de her gün
mutluluğun ve sevginin yolunu gözlüyorum ve içimden gözleme yapmak geçiyor ki
çok da yemişliğim yoktur en azından yem atıyorum kaleme ve ruhun girdabından
bir şekilde firar ediyorum.
Söyleyeceğim o kadar çok şey var ki,
hangisini anlatsam ki?
Öznemle senin ben.
Önsezilerimle sekiyorum yüreğinde.
Aynı jenerasyon olmamız mı seni bana yakın
kılan yoksa söyleyeceklerimizin feryadı ve coşkusu mu?
Tebessümlerime eşlik eder misin sahiden? Ne
de olsa yaşayan insanlardan ümidimi kestim ben…
Nadasa aldığım ruhum yine firar etti.
Methiyeler dizdiğim insanlık ve sevgi ise…
Geri tepti ve yüzümde patladı o silah
bilemediğim içinde son bir kurşun olduğunu hem her kuşun da eti yenmez madem
sadece kuş olmam da işe yaramadı dünya denen teranede.
Ağzımla tuttuğum kuşlar ise en yakın
arkadaşlarım mademki insanlar beni sevsin ve anlasın diye düştüğüm bu yolda hep
yalnız bırakıldım…
Hiç olmadığım kadar yalnızım, Didem ve
oturduğum evi su basmadı çünkü su sesi bile rahatsız etmekte insanları: tecrübe
ile sabit zaten pılımı pırtımı topladım ve terk ettim oturduğum o evi hele ki
manzarası ve konumu ile öylesine ayrıcalıklıydı ki kaderin buyurduğuna karşı
gelmedim ve benim hikâyem asıl o günden sonra başladı.
Renk rengim tıpkı evim gibi.
Alacalı bulacalı değil ama rengimi de saklı
tutmam ben ve içimde büyüyen o yalnızlık ağacını kalem-kakan hüviyetimle
gagalıyorum artık ruhum beni hangi kovuğa taşırsa ve ümidi de kesmiyorum illa
ki yeni günden ve işte soytarı bir sessizlik eşlik ediyor ruhuma bense
çok-sesli sever ve yaşarken azat edilmediğim bir zindan benimki ve her gün
önüme bir tabak dolusu sözcük ve imge koyuyorlar ve büyük bir iştahla
tabağımdaki kelimeleri bitiriyorum ve sanıyorum ki hikâyem tam olarak da şimdi
bitti… Demiyorum artık çünkü her yeni gün ve her yeni aldığım darbe ile tabak
tabak dalıyorum içine içimde uçuşan sözlüğün sessizliğine de kanmışken bir ömür
son dokuz yıldır tüm gıdamı Edebiyattan alıyorum bazen bir adım sonrası fiyasko
olsa da acıyla besleniyorum ben ve yazımı yazıp üstüne de bir bardak su içtim
mi ama dinmiyor açlığım dinmiyor işte ne de olsa açlıkla imtihan ettiğim
bedenim son zamanlarda isyan ediyor ve dünyam öyle bir dönüyor ki, sevgili
Didem…
Başımın dönmesi nedir ki bu boyutsuzluk ile
kâh kucakladığım yalnızlık kâh kurduğum alarm kâh boy ölçüşemediğim devasa
dalgalar ve lenduha gölgeler ve işte geceden ihbar ediyorum iç sesimi ve her ne
kadar baskın çıksa da dış ses sonlanmıyor iç sesimin cızırtılı frekansı: adeta
‘’arkası yarın’’ benim hayatım ve kalemim ve arsız kuşlar kafamı gagalarken ben
de beynimin kullanmadığım atıl kapasitesini devreye sokuyorum.
İnsanüstü bir uğraş benimki belki de diğer
insanların gözünde aykırı addedildiğim çünkü doğaçlama seviyor ve yazıyorum ben
tıpkı bir ömür doğaçlama yaşamışken ve asla da engel olamıyorum iç sesime
derken sınırlar aşılıyor ve yüreğim bir şekilde işgale uğruyor, sevgili Didem
ve ben: ya yazmalıyım ya yazmalıyım.
Tayin edebildiğim duygular değil benimki
sadece ansızın gelip de kapımı çalan ve seken bir kör kurşun ama kalemin bir
tarafından girip ucundan çıkan ve kıvılcımlar saçan bir ateş demek oluyor ki
ben bu aşka fazlasıyla tutuldum ve inkâr da edemezken…
Sessizlik ise iki boyutlu bir güzergâh:
Seslerin inkâr etmediği duygular genelde
nefret dolu iken kulağıma çalınan ve ben tüm iyi niyetimle ve saflığımla
görmezden geliyorum insanları aslında sevdiğim kadar da göze alıyorum canımın
daha çok yanmasını gerçi umurunda olmadığım çok insan var da yine de eşlik ediyorum
yeniden dinlediğim artık kaçıncı tekrarı ise o şarkının ve nakaratı da hep
aynı:
Ya yazmalıyım ya yazmalı…
Farklı olan şeyler de yok değil hani bense
ince bir fanila geçiştiriyorum üstüne kalemin aslında yaşlarını silmek de kolay
olmuyor ve annem diğer odadan sesleniyor: ‘’üzme kendini.’’
Öncesinde pes etmememi öneren annem de
farkında olup bitenin gerçi çok ses etmemeye çalışıyorum ama…
Çok ses asla etmesem de kalemin ince ve
minik dokunuşları bir şekilde kulağına gidiyor insanların bense gözlerine soka
soka umut ediyorum güzel olmasını beklediğim bir günün gecesine sarktığım kadar
da kalemimin penceresinden…
Şiirler ve de.
Şirin bir tezahürat yüreğimde tüten ve
senin gibi hayatı ve zorlukları alt etmek ve tüm dünyayı da sırtlanmışken
elimde olmadan şiirler yazıyorum bir o kadar kendimi şair olarak görmüyorum ama
sözcüklerle şiir örmek beni çok mutlu ediyor ve asla vakti saati de yok iken
yazmanın dur durak bilmeden yazmak içimden gelen tıpkı şehrin dağlarına yağan
kar gibi güvendiğim o kadar çok dağa kar yağdı ki, Didem…
‘’Bütün bu karışıklığın
üstesinden gelmek için şiir yazıyorum. Benim gibi sağı solu belli olmayan biri
için ve bir göçebe için şiir iyi bir yol arkadaşıdır. Yerin yedi kat dibine de
gitsen, göğün yedi kat üstüne de çıksan seninle gelir. Şiir imkânsız bir
şeydir, mümkün değildir, çaresizdir. Bunu hissediyorum ben hep onda kendi
umutsuzluğumu buluyorum.’’(Alıntı)
Senden ufak birkaç alıntı
yapmama müsaade ettiğin için teşekkür ederim ama bil de yazdıklarımın ve
sevgimin ve hayallerimin çalıntı olmadığını…
Üstelik sen canımı asla
yakmazsın sevgili Didem tıpkı babamı öldükten sonra daha çok sevdiğim gibi
ölüler asla canımı yakmazken en azından ben hiçbir canlının canını yakmazken…