Bir karartma gecesinin yalnızlığı ve
pul pul dökülen derisi göğün bense kanaviçeler örülü şiirlerimin simli
varlığına tok sesli bir derviş gibi uzanıyorum ve uzuyor da boyum.
Rengimle mavi.
Rakımımla ulu bir gölge devasa
hikmetin de çağrısı ve aşkın kulaklarına küpe ettiğim…
İçimde salkım saçaklar duygu
cumhuriyeti ve maruzatımı sunup da çekilmişken sahneden bir assolist edasıyla
dalıyorum her ne hikmetse…
Ve recim edilen şüheda mazim ve
köpüren içimin denizi.
Sancılanmayan günün tortusu çöküyor
dibe ve her nasılsa mutluluğun çanları çalıyor…
Gözlerimi alamıyorum bulutlardan ve
defalarca tutulan nutkum adeta bir laterna gibi söyleniyor da söyleniyor.
İçimde misafirperver sözcükler…
Aşkın da yükselen çıtası.
Kiremitler kırık oysa yorgunluğumun
damında.
Ve işte devada bir rozet takıyorum
göğsüme ve sinemde uçuşuyor kuşlar ve kelebekler…
Muzaffer bir edayla sokuluyorum
gecenin aydınlık koynuna…
Sonra kulaklarımı çınlatıyor merhum
yazar Bilge Karasu ve tabir-i caizse ben de eşlik ediyorum gecenin işçilerin ve
bir ömür nal toplamanın ertesi nidalar savuruyorum ve deli gibi sevgiyi
savunuyorum ve düşüyorum peşine umudun ve aşkın en çok da çehremde saklı
mutluluk yüklü mimler ve imgeler.
Kaydığım zemin artık nasıl da
korunaklı oysaki az evvel tam da düşecekken…
Üşümeyi de kesiyor bedenim aslında
bedenimden soyutlanmış duyguların seyrüseferinde içimdeki tuzağa düşmenin de
örtesinde ansızın kurtuluyorum beni kısıtlayan ne var hatta kim varsa arsızca
sevgimi ekiyorum evrenin bahçesine üstelik çocukluğumdan beri ve çocukça bir
neşe ve safiyetle tetiğine basıyorum kalemin…
Hasat mevsimindeyim artık hayatın ve
kocaman başaklar devasa çiçekler gönül penceremde insanın ve kâinatın hizmetine
sunuluyor.
Koca ömrü heba etmiş olsam bile…
Ve işte ekin biçiyorum her gün her gece:
Daha çok sevebilmenin mümkün olduğu
yazdıklarımdan belli değil mi?
Daha da çok sevilme arzusu…
Ne ima ediyorum ne de yalnızlığımı
imha ediyorum çünkü yazdıkça çözülüyor içimdeki şifreler ve çömeliyorum yere.
Gök kubbenin beni çağırdığı nasıl da aşikâr
ve işte nemalandıkça evrenden ve sevgiden binlerce cümle ve şiir yazma isteğimi
eyleme döküyorum ve edimlerden uzanıp da dokunuyorum en tepeye…
Ah, bu sonsuzluk hissi yok mu?
Yokluğumu yok sayıyorum.
Yalnızlıksa artık değil umurumda:
Bunca sevgiyi içselleştiren bendeniz
ve kalemim ve işte huzurun çağrısına uyup da düşüyorum yola üstelik bir ömür
baş koymuş olduğum bir yolun yolcusu olmak ardı arkası kesilmeyen duygu ve
temennilerim sayesinde gerçek oluyor.
Hüznün arka yakası.
Şehrin diğer yakası.
Yakamdan düşmeyen bir esinti bense
kelebek gibi konuyorum sözcüklere ve geceye üstelik kelebek ömürlü olmadığını
biliyorum artık tüm yazdıklarımın çünkü sevgiyle eşleşen bir yolculuk benimki.
Afrası tafrası iblisin ve zalimin…
Ve işte kilit kelime:
Ben sadece önüme bakıyorum ve yeri
geldi mi zalimlerle dalaşıyorum Allah’ın varlığı ve hikmetine şükürler olsun ki
asalet yüklü kâinat ve İlahi Adalet hep vuku buluyor ve işte asılı kaldığım
göğün o devasa kanadı…
Bir içime açılan.
Bir de dışıma açıldığım.
Yankısı yüreğimin kayıtlı satırlarda.
Aşkın nüvesi ve güftesi ise hız
kesmeden eşlik ediyor.
Sessizlik iken rücu ettiğim…
İman gücüm ve bitimsiz sevgim rükû
ettiğim.
İlahi Anahtar elbet aralıksız eşlik
eden inancın gövdesinde derin oyuklar ve her bir oyukta saklı ayrı bir hikâye
ayrı bir şiir kısaca var olduğumun göstergesi.
Yansız sevdiğim.
Yansız kaldığım.
Daha doğrusu yana yakıla yaşamışken
bir ömür şimdilerde İlahi Ateş ile yandığım…
İlahi Aşkın de kıblesi…