Düşlerim…
Ne sakil ne sefil.
Arz ettiğimden yana da değil
taleplerim.
Esnek bir vücudum var ama esnediğimde
rahatlamıyorum çünkü izafi bir sicimin beni boğazladığını hissediyorum.
Arz-ı endam eden yeni sene mi ya da
yeni bir gün kuyruğuna takıldığım ama olmuyor işte olmuyor:
Ruhum sürgün ediliyor vücudum ise
kaskatı.
Hicap yüklüyüm.
Heyecanlarımın yerini hezeyanlar
aldı.
Mabedim mi?
Güldürme beni, azizim varsa yoksa
mahzen görevi üstlenen hücrem gerçi fazlasıyla geniş ve ferah ama…
Gel gör ki ölüler yetmezmiş gibi
yaşayan ölüler de gasp etmişken iç dünyamı yaşadığım yer cennet benzeri olsa ne
ki?
Hazan misali geçen kış günleri.
Pencereden eksik olmayan kuş
sürüleri.
Kışkışladığım isyankârlar belli ki
Lut kavminin başına gelenlerin benzeri en kısa zamanda vuku bulacak ama…
Direniyorum ve sabır ediyorum.
Yaratan hep olduğu üzere temkinli ve
hala bekliyor tövbe etmelerini ve ben feryat figan izah ediyorum ama ne duyan
var ne gören ve işte acının kör noktası üstüne üstük üstüme atıyorlar
günahlarını suçlarını.
Göğü dişleyen iblis oysaki süt-liman
bildiğim.
Devinen yerküre bense milim
kımıldamıyorum.
Mimlenmişken.
Mil çekilmişken üstüne ve üstüme.
Nice mim esir almış sahtekâr
bedenleri ve seven ve inananların peşindeyim ve bingo!
Rastladığım yine ve sadece kendime.
Düşlediğimse hayırlı bir ölüm ve
dünya nüfusu gitgide azalmakta benim gücüm de.
Gücüme dahi gitmiyor onca frapan
gülüş ve şen kahkahaların eşliğinde büyüyen ve uzayan gölgeler bense özgürlük
talep ediyorum evrenden ve kilitleniyorum:
Dilimde, yüreğimde Besmele.
Defalarca salavat getirdiğim.
Sefasını sürmek ne kelime dünyanın
ezanlar bile saygısızlar tarafından işgal ediliyor.
Hurafeler belki de.
Ucu bucağı olmayan acılar coğrafyası.
Üstümde ağır bir yorgan ve yorgan
gitse bile bitmiyor kavga.
Sünepe değilim ya da sıradan aslında
kefilim pek çok insana ezelden ama onlar dahi çürüğe çıkmışken…
Düşümün kovuğunu dahi doldurmaz içime
çektiğim.
Dışımda sürüklenen bir hava akımı ve
adımladığım mezarım.
Sancılı bir bekleyiş nerede ise her
gece.
Sevecen bir ses peşine düştüğüm ve
git gide sesi kısılıyor içimdeki melodinin.
Ah, gamlı notalar.
Ah, namahrem duygular dahi mercek
altında iken.
Ne izini sürüyorum yarınların ne de
gizini didikliyorum içimdeki bilinmezin ki yeni yeni çözdüğüm bir bulmaca nice
şifre içimdeki sıkıntıyı alt etmenin diğer adı iken kendimle barıştığım ve
kendimle cebelleşmenin üzerinden onlarca yıl geçmişken ve tam da huzura
kavuşmuşken…
Renkler solgun.
En ulvi rakım beklemede.
Elimde sancak yürekte siren ve
sürüklediğim eteklerim...
Bazen gülücükler yağıyor başımdan ve
mutluyum ama dakikalar içerisinde şerit değiştiriyor mutluluğum illa ki
devreleri atmış birileri duruma müdahil oluyor ve fani olmamla övünürken bu
sefer başkaları adına utanç duyuyorum.
Sevdiğim nerede ise herkes kayıplarda
kalan son müdavimleri yüreğimin ve ezdikçe eziyorlar içimdeki cenneti oysaki ne
onlara rahatsızlık veriyorum ne de en ufak bir talebim var ben hala evrenin
talebesiyim ve şimdilerde hayat denen okulda sınıf atlamaya çalışırken geri
geri gidiyor ayaklarım da hayallerim de.
Müzmin bir hayalperest olduğum
günlerin uzağındayım ve gerçeklerin dibine kadar vakıfım hatta gerekçeleri
eşliğinde.
R/eşit olmak ne ki derinlerde
yüzerken?
Ilımlı olmamsa eksi puan münafıkların
nezdinde.
Rabbime koştuğum kendimi bağışladığım
mı?
İsyan değil sadece ifası bir
şeylerin.
Dile gelmeyen çok şey var ve işte
dualara sarıldığım aralıksız Rabbimi andığım ve sadece O’ndan talep ettiğim ola
ki paylaşayım birileri ile nazara geliyorum ve nazar boncuğum çatlıyor bense
acılarda kademe atlıyorum açısı olmayan acılardan geçiyor yolum ama huzurum
erteleniyor oysaki kendime ve mutluluğa geç kalmışken azıcık da heveslenmişken…
Sesi yok duvarların ama kulağı var.
Ses etmiyorum ama gürültüden başımı
kaldıramıyor.
Kundaklanmış bir mutluluk ve hayat ve
bilmiyorum da kimi kime şikâyet edeceğimi: yanımda olması gerekirken
sevdiklerimin sevilmediğimden de öte varlığımla daim kılmak adına sevgiyi ve
mutluluğu mütemadiyen takılıp önümdeki izafi basamağa düşüp duruyorum ve
kolaysa sil baştan ve zar zor ayağa kalkıp da…
Yol uzun.
Yol kısa.
Ömürse harcanmış.
Ömürse kalanının peşinde.
Öykündüğüm belki de üç beş sene
evveli ve öldüremediğim nefsi insanların nefessiz kaldığım ve sadece huzurlu ve
inançlı bir Mümin olmaktan başka bir şey istemezken ve sevdiklerimin de yanı
başımda olmasını öyle ki…
Başım çok kalabalık.
Ve yalnız değilim.
İrtibat halinde olduğum devasa cihan
görünürde çok yalnız olsam da bir başıma başa çıkmanın asla mümkün olmadığı…
Gün de ömür de yarılanmışken.
İlahi Ateşin sıcaklığından başka bir
şey hissetmek istemezken üst üste eklenen dertler ve sıkıntılar bir Allah’ın
kuluna dert yanamadığım ve işte daha büyük bir ateşle yanıyorum bu sefer tüm
karanlığa inat…
Tüm benliğimde Rabbimi hissettiğim ve
yalnızlığımı sadece O’nun sayesinde görmezden geldiğim…
Sevgimin de önem arz etmediği kadar
sevmeyi dahi disipline eden bir tabur dolusu hayaletle verdiğim savaş ve ben
hala güzel insanların ve aydınlık yarınların peşinde ilerlerken günbegün
kendimi yitirdiğim.
Derin bir tevazu.
Derinlerde saklı o devasa buz
kitlesi.
Ruhum bahar olsa da aralıksız kışı
yaşatanlar.
Sevgiden geçtim de hani sadece
huzurun söküklerini dikmek adına cebelleştiğim gölgeler.
Hali hazırda mevcut tek suret dahi
yokken çevremde içimde saklı iklimi ve güzellikleri kıskananlardan yana da
değil hani derdim sadece yaşadığım kadar huzura d/okunmak adına rüştünü
ispatlamışken umudun ve hayallerin acımın da katıksız ısrarıyla günbegün
büyüyen inancım en azından yeni acılar yaşamamak adına tüm benliğimle Rabbime
sığındığım üstelik tüm yalnızlığımı ve sıkıntımı diskalifiye etmenin de mümkün
olduğu elbet kalp gözümle yaşamanın verdiği huzuru da saklı tutmak adına…