Bir düşün sadece düşün: bir düş’ ün
gücüne söz geçiremediğin hayal dünyan ve kar serpintisi sere serpe serildiğin
İstanbul’un yüreği ve sen nakkaşısın mevsimin ve aşkın ve yalnızlığın…
Dilemması duyguların ve sen:
Dilbaz yabancı içimin tanrısı şehir
ve kar ve sen…
Semiren duygular
Saklı tutulası cennetin arka kapısı
Ön kapısından geçtim dünya denen
hanın
Vardığımsa hanım hanımcık bir isyan
Yankesici hüznün nidaları da
düşmezken yakamdan
Bense şehrin ve aşkın…
Ah, o bir araya gelmez kavuşamaz iki
yakası.
Elbet yalnızlığın
Elbet hayatın bitimsiz nakaratı
Nazı da niyazı da sonlanmazken aşkın
Bir külhanbeyi gibi
Sarpa saran bunca duygunun hengâmesi
İçten pazarlıklı iblise vermezken de
yüz
Yüzebildiğim kadar sonsuzluğun
rahmeti
Ve işte koştuğum sadece koştuğum
Rabbimi
Aşkla huzurla andığım her an’ım her
anı’m
Dünde kaykılmış olsa ne ki binlerce
anı?
Ar bildiğim ve ant içtiğim
Arz ettiğim
Nihayetinde arşı alaya çıkan coşkum
ve sevgim
Gövdemse ayakta
Ruhumsa firarda
Yürek desen derdi tasası aşkla
ihbarda.
Sevilmeyi de şerh düşmüyorum artık
Sevmeyi dua bildiğim
Duamı yürekte saklı tuttuğum
Yüreğimse bazen ağzımda
Kopup da geldiğim dünün meddücezri
Andaki mevcudiyetim ne ki?
Ah, sonsuzluğun mecrası
Aşk meleğinin de ricası
Arz-talep dengesinden uzakta izafi bir
rengim ben
Kubbenin nazarında
Nice duygunun renklerle eşleştiği
Aşkınsa hibe ettiği
Özlemi ve hasreti
Yana yakıla sevdiğimin öncesi ve
ertesi…
Kendimle verdiğim savaşın da güftesi
İken her şiiri her hikâyeyi
Şerh düştüğüm gönlün hüviyeti
Ve işte koştuğum hayatın o uzun
köprüsü
Yürekten yüreğe sektiğime dair
Bir şiirden fazlası
Ta içimden taşan bir pınar ki
Coşkuma ve aşkıma sahip çıkan yüce
Mevla’mı
Daha da çok daha da çok
sevebildiğimin ispatı
Barıştığımsa nihayetinde kendimle
kesişen o haritayı
Yan çizip de yeniden inşa ettiğim
beylik cesaretimi
Bahşeden kâinata duyduğum şükrü ve
sevgiyi
Nasıl görmezden gelirim ben sevgili
kadrimi sevgili kaderimi?
Kederime dahi şükrettiğimin güncesi
Olsa olsa her şiirimi
Sorguya çektiğim iç sesimde saklı o
devasa neşri
Nakkaşıyım ben aşkın ve sözcüklerin
Kasidesi ömrün
Kale gibidir iradem ve ördüğüm
duvarlara eşlik eden tek ziyneti
Aşkla değiş tokuş ettiğim tüm
imgeleri
Gönül torbamda buldum bulalı
Ne esaret tanırım ne de ihanet ederim
Cesaretimle şerh düştüğüm bir minval
Minyatür dünyanın yansıması şu
yüreğin sesi.
Duyan biri var hatta birçok insan
Temennime eşlik eden koruyucu
meleklerimi
Nasıl nasıl sevmem hamt etmem?
Sözcük cumhuriyetinin bayrağı iken
sevgimi
Eşleştirdiğim nice duygu ve kelam
Aşka hasret bir evrenin son kozu olsa
olsa
Pişmanlığı kar etmese de insanların
Sevgiyle bahşedilen her duygu
Sancılı olsa ömür ne ki?
Sanrılardan arınıp de izini sürerken
sonsuzluğun
Aşka hasretini içlendiren her gün her
yön
Devasa bir rahmeti boca ederken koca
evrene
Kasıtsız ve kayıtsız kalan kalmayan
kimse
Başım gözüm üstüne sevgili dünya…
Varsın saklı tut o kesif sessizliğini
Ben zaten severek sektim senin her
bir zerrende
Zerre de kuşkun olmasın
Sevgiyi bahşeden şu evrende
Saklı bir güneşim ben rahmetini esirgemeyen
Yüce Mevla’ma âşık ve sadık…