Yüreğimdeki sürgünün yabancısıydım,
dudaklarımda başlıksız mektuplarla geldim kapına. Öyleki gün aydın olsa bile karanlıktı, üzerimize
sağanak sağanak yağan yağmurlar. Eteklerin ıslandı diye kızmış olabilirsin.
Güneşinin önünde bir duvar gibi çekilen bulutlara sitem etmiş olabilirsin.
Eteklerini ıslatan kaldırım taşlarıyla kavgana saygı duyarım. Ama minnettarım
beni sana getiren bu sulusepken ıslaklıklara. Minnettarım üzerimize yorgan gibi
örtülen pamuk bulutlara…
Zamanın ardına
saklanarak, içimde yangınlar büyüttüm senelerdir. Hoşçakalların gidişine
el sallarken, gözlerimden dökülen pınarlar ruhumuzu yakarken, Yusuf misali
kupkuruydu dudaklarım. Ellerinden giderdiğim susuzluğumu, yüreğimin yangınının
diyeti diye bıraktım. Avuçlarımda tutuşan şehirler, Marmara’nın denizine kafa
tuttu. Gözlerim ağladı gözlerine, dudaklarım sustu, hatta sus pustu. Gün yüzlü
kaldırımların deniz kokusunda duble şekersiz kahvenin seksen yıllık hatırı
uğruna, eskitme masalara bıraktığımız anılarda, o anı imzaladık birlikte…
Güne damga vuran sözlerin ahenginde,
iftara yetişmek gibiydi cümlelerimiz. Sahursuz oruca kalkmaya yeltenirken
yetersiz ve bir o kadar acımasızdı zaman. Nasıl geçip gittiğini
anlayamadığımız. Kor düşen yüreğimin, gelgitlerinde avuçlarının sıcaklığında
bir avuntuya umut ektim. Dağınık olsa ne fark eder ki düşüncelerim. Yarınlara bir
fidan diktim gülüşlerinde, gözyaşıyla sulayıp, umutla büyüttüğümüz. Gözlerimin
önünde ceketini ilikleyen duygularımın yelkenlerini fora etmişken, bırak
ağlasın dışarda yağmur…
Sonsuzluk dağlarında mavi denizlerin
kokusuna, şubat soğuğunun gölgesi düşerken, bir şarkıyı nakarat tutuyorum
durmadan, “Yeter ki Gel Bana, Senede Bir günnn” diye. İçimdeki sancıya merhem
oluyor nefesin, durma yüreğime üfle, belki söner yangınlarım. Ayaz vurur gibi kapılara vuruyor rüzgar, izinsiz
gelmiş anlaşılan, sesine gülüşünü astım, yüreğimin atışına ellerinin
sıcaklığını. Şimdi bırak üşüyor
sandığın teninde tutuşan hayaller olsun. Sevecen yüreğinde uyanan hayallerimle,
aç gönlünün kapılarını, yık artık duvarlarını. Hatta unuttuğun duygularını
uyandır, bırak avuçlarıma…
Seni özlemek, sabaha gözlerini açmak, seni özlemek susuz
dudaklarıma mey vermek, seni özlemek Mecnun’un Leyla’sına kavuşmasıdır bende.
Artık vedası zor zamanlara uğurladım gözlerini. Avuçlarıma bıraktığın yangınla,
gülüşünü masivaya astım. Şimdi yüreğimde vuslatını dilenen saatler, şarkılar,
şiirler çoğaltıyorum…
Âdem Efiloğlu