1 40 Adet Mizahi Öykü-üçüncü Bölüm

KAPORA

             2 yıl önce inşa ettirdiği çok amaçlı salonun tavanı akıtmaya başlamıştı. O zamanlar içkiye kumara kadına çok para yatırdığı için hem malzemeden çalmıştı hem de 3.kalite malzeme kullanmıştı. Parası olsa şimdi de yapardı içki kumar kadını ama pandemi dolayısıyla eline fırsat da geçmiyordu. Kendi salonunda da yapabilirdi bu işleri ama çevresinde hasmı çok olduğu için hem onlarla hem de polis ile uğraşmak istemiyordu. Kendi hayatını kendi zorlaştırmıştı Himmet. Oysa babası çok dil döktü gel vazgeç bu hayattan diye ama Himmet bildiğini okudu.

          Salonun tavanını yaptırması gerekiyordu çünkü yaz yaklaşıyordu. Pandemi de geçecek gibi görünüyordu yaz aylarında. Kiralama işlemlerine başlamıştı. Haftaiçi 7500 haftasonu 10000 tl olan salonun gelirinden vazgeçemezdi. İnşaatı yapan ustaya telefon etti. Usta telefonda sakin bir ses tonuyla:

-Himmet abi senin demir çatı yaptırman gerekiyor. Demiştim sana ucuz malzeme kullanmayalım, akıtır sonra işin içinden çıkamazsın, daha pahalıya gelir diye ama sen dinlemedin.

         Himmet sert bir ses tonuyla:

-Ne yapacağımı senden mi öğreneceğim lan. Bilip bilmeden konuşuyorsunuz. Sonra da bana akıl veriyorsunuz. Kapat şu telefonu, bir daha da gözüm görmesin seni.

Konuşması biten Himmet düğün tarihlerinin olduğu deftere göz atarken salonun telefonu çaldı. Arayan kişi kadındı.

-Yabangülü çok amaçlı salonu aramıştık ama?

-Doğrudur ablacım.

-Düğün fiyatlarınızı ve hangi tarihlerde boş olup olmadığını öğrenmek istiyorum. Bir de fiyatlarınıza neler dahil onları da öğrenecektim. Yardımcı olur musunuz?

-Ağustos ayı şu an için boş. Fiyatlarımıza kuruyemiş pasta havai fişek ve orkestra dahil değildir. Onları da dahil edersek haftaiçi 7500 haftasonu 10000.Dahil etmezsek haftaiçi masaların olduğu boş salon 5000 haftasonu 7500.Uygun zamanda gelirseniz yüzyüze görüşebiliriz. Kapora olarak 2000 tl alıyoruz. Şu anda salonda bakım olduğu için en erken 1 ay sonra gelin.

              Himmet kara kara tavanı düşünüyordu. Ustanın dediğini yapmaya karar verdi. Çatı işleri yapan yere gitmeye karar verdi. Yüzyüze görüşürse daha etkili olduğunu biliyordu. Çatıcıya durumu anlattıktan sonra uzun bir konuşma yaptı çatıcı usta. En son fiyat işine gelince usta:

-Valla Himmet abi sen yabancı değilsin, sana şu kadar olur.

-Daha başka bir güzellik yapamaz mısın be ustacım bunca yıllık dostluğumuz olacak.

-Valla fatura kesersek şu kadar, kesmezsek şu kadar olur.

-Sen fatura kesme, şu kadarını şimdi vereyim, kalanını da sonraki ay hallederiz.

            Bu fatura kesmeme işi Himmet’in hoşuna gitmişti. Karlı çıktığını düşündü ve keyfi yerine geldi. Salona döndüğünde ise salonun telefonu tekrar çaldı.Arayan erkekti.

-Yabangülü çok amaçlı salon, buyurun.

-Devlet … işlerinden arıyorum. Bir iş toplantısı  için randevu alacaktım. Bilgisayardan powerpoint ile sunum da yapılacak. Plaket töreni de düzenlenecek. Fiyatlarınızı öğrenmek istiyorum.

-Valla fatura kesersek 7500 kesmezsek de 6000 olur. Kapora olarak da 1500 alırım.

PERDE

             Ercüment yetenekli olduğu kadar çılgın da bir moleküler biyolog ve genetikçiydi. Kafasında hayata geçirilmesi için oldukça cesaret isteyen bir plan vardı. Plan kağıt üzerinde ve bilgisayarda tamamlanmıştı ama işin en zor kısmına gelinmişti. Kimi bulacaktı insan denek olarak? Plan gizli tutuluyordu. Plan kedi gözlerinin insan genetiği ile birleştirilip gece görüşünü arttırmak üzerineydi. Sadece insan denek gerekiyordu. Ancak kimse risk almak istemiyordu. Herkes kayıplara odaklanmıştı, sadece Ercüment kazançları düşünüyordu.

            Ercüment sonunda kararını verdi. Kendisi denek olacaktı. Ekibe bu kararı açıkladıktan sonra ‘’Sen çıldırmışsın, bu kadarına cidden gerek yok, ya başarısız olursa’’ gibi tepkilerle karşılaştı. Ancak Ercüment kararını vermişti. ’’Sanat için temsil, mizah için malzeme, bilim için de kobay olurum’’ dedi. Karar verildikten sonra devlet ile iletişime geçildi. Çok geçmeden rütbeli subaylar geldi. Ellerine bir rıza belgesi vardı. Maddeleri şunlardı:

1-Plan dahilinde ne tecrübe edildiyse raporlanacak.

2-Plan dahilinde yaşanan olumsuzluklardan sadece denek sorumludur.

3-Plan dahilinde yaşanan olumsuzluklardan dolayı tazminat kabul edilemez.

           Ercüment bu gizli plan için hazırlanmış rıza belgesini okudu ancak tereddüt etti. Bu plan benim kaderim olacak dedi. Haklıydı da. Başarısız olurlarsa hayatı kararacaktı. Ama harcadıkları emek boşuna mı gitseydi? Ercüment hayatının kararını vermeden önce ekip arkadaşlarına baktı. Hepsinin gözlerindeki endişeyi görebiliyordu. Bir anda çocukluğunda izlediği Cüneyt Arkın filmleri aklına geldi. ’’Akıncılar önden gider. Geriden gelenler için yolları açar, onlar olmadan zafer kazanılmaz. Tarih de zafer kazananları yazar. Zafer ya şimdi ya da hiçbir zaman’’ dedi ve imzayı attı.

           Nihayet enjeksiyon saati gelmişti. Enjeksiyondan sorumlu üye ‘’Hazır olduğunda söyle’’ dedi. Biz bir ekibiz ve bu plana birlikte senelerimizi verdik. Son adıma geldik. Hem nazır hem hazırım ‘’ dedi. Üye içinden bütün duaları okuduktan sonra yüksek sesle Bismillah dedi ve enjeksiyonu yaptı. Enjeksiyon biter bitmez Ercüment olduğu yerden düştü ve bayıldı. Ekipte hemen bir panik baş gösterdi. Sonunda sakinleşince nabzına baktılar. Nabız, soluk alış verişi vardı. Çok geçmeden de Ercüment ayıldı.

          Ercüment ayıldığında artık çevresinde yarı saydam farklı varlıklar görüyordu. O an odada ne varsa eskisi gibi görebiliyordu ancak yarı saydam varlıklar da görebiliyordu artık. ’’Acaba kediler bizim göremediklerimizi de mi görebiliyor’’ diye düşündü. Bütün gözler üzerindeyken derin bir sessizlik oldu. Miyav dedi ve herkes bir anda şok oldu. Ercüment’in gördüğü yarı saydam varlıklar miyav deyince çirkinleşir gibi oldu. Şaka yaptım deyince de herkesi bir anda kahkaha tuttu. Ercüment’in gördüğü yarı saydam varlıklar da güzelleşti kahkaha ile birlikte.

        Ercüment uzun ve sesli bir hassiktir çekti. Ekip hemen yanına toplandı. Yarı saydam varlıkların da geldiğini görebiliyordu. Ercüment konuşmak için sabırsızlanıyordu. ’’Arkadaşlar sanırım kaş yapacağız derken harbiden gözü de yaptık. Küçükken ninem anlatırdı da inanmazdım. Kedilerin gözünde perde yoktur, onlar bizim göremediklerimizi de görür derdi. Sanırım haklı çıktı. Bildiğiniz eskiden görmediğim yarı saydam varlıklar görüyorum. Bu plan karanlıkta görme diye başladı ancak çok değişik yerlere gitti. Karanlıkta da daha iyi görülebileceğinden şüphem yok, gece zifiri karanlıkta dışarı çıkar bunu bildiririm.’’

KALDIRIM MÜHENDİSİ

-Seninle bir yolculuğa çıkacağız. Sonunda aydınlanmış olacaksın. Üç şartım var. Sabırlı, dikkatli ve meraklı ol.

-Olur çıkalım.

İlk sokak gecekonduyu andırıyordu. Sokağın erkekleri evlerin balkonunda sigara içiyordu. Sokağa ipin üzerinde çamaşırlar asılmıştı. Birçok başıboş köpekler ve kediler dolaşıyordu. Çöp tenekesinin olduğu yerde öbeklenmiş taşmış çöpler vardı.Soba yandığından hava dumanlıydı, boğucuydu, sıkıcıydı.

-Beni neden bu sokaktan geçirdin?

-Daha yolculuk bitmedi, sabret.

Diğer sokak  daha farklıydı. Gösterişsiz fakat temiz apartmanlar vardı.Çocuklar bisiklet biniyordu, uçurtma uçuruyordu, top oynuyordu. Sokakta kedi ve köpek yoktu. Arabalar vardı kaldırımların üzerinde. Soba yerine doğalgaz olduğu için hava temizdi. Çöp tenekeleri doluydu fakat yerler temizdi.

-Şehir turu mu yapıyoruz, kaldırım mühendisi miyiz belli değil. Buradan neden geçtik bari onu söyle.

-Eğer sessiz olmazsan dikkatimi toparlayamam ve seni aydınlatamam. Sabret sona geldik.

Son sokak her halinden zenginlerin oturduğu bir sokak olduğu belliydi. Evler 3 katlı, otoparklı, hobi bahçeli, tasmalı köpekli ve kediliydi. Çocuklar görünüyordu ellerinde tabletlerle. Havası temizdi hatta buram buram mangal kokusu da geliyordu. Çöp tenekesi yoktu, diğer sokağa taşımışlardı.

-Daha devam edecek miyiz, ben sıkıldım yürü babam yürü.

-Sen de amma sabırsız çıktın. Sana hayatın gerçeklerini göstermeye çalıştım ama sen sızlanıp durdun. Çevrene bakacağına, farklılıkları görüp yorumlayacağına hatta yeri geldiğinde bana sorular soracağına yok kaldırım mühendisiymiş yok sıkılmışmış yok kıl tüy. Yok sana aydınlanma, ne öğreneceksen git kendi başına öğren.

MERKÜR

Muhabir: Bugünki konuğumuz Yıldız hanım. Kendisi astroloji konusunda uzmandır.

Yıldız: Hoşbulduk. Bekliyordum bu aylarda Merkür başak burcuna girdiğinde bir gelişme yaşanacağını tahmin etmiştim, demek ki burada röportaj verecekmişim.

Muhabir: Hep merak etmişimdir nasıl oluyor da bu seviyede tahminler yapabiliyorsunuz?

Yıldız: Kimine göre astroloji anlamsızdır ancak işin gerçeği büyük devletler bile gök cisimlerinin hareketlerinden yola çıkarak politikalarını belirler. Doğum tarihinizden bile yıldızların haritasına bakılarak kişiliğiniz az çok tahmin edilebilir. İnanır mısınız bilmem ancak şu şekilde bir ayet vardır: Burçları olan göğe and olsun. Buradaki and olsun dikkat çekmek üzerine kurulu Arapça bir deyimdir.

Muhabir: Arkadaşlarım hep derdi de inanmazdım. Tıkanıklık yaşadığımızda ‘’Merkür’den dolayı’’ derlerdi de inanmazdım. Demek doğruymuş.

Yıldız: Sadece Merkür demek doğru olmaz. Hangi gezegen nerede onu da bilmek lazım.

Muhabir: Peki önümüzdeki günlerde hangi burcu neler bekliyor?

Yıldız: Özellikle ikizler, yay ve balık burçları dikkat etsin. Venüs retrosu var bu sene iki defa olacak, tarihleri de mart 12-13 ve temmuz 4-5.Kötü olaylar yaşamamak için sinirlerine hakim olsunlar. Koç burcunda ay tutulması var. Bu tutulmadan bütün burçlar etkilenecek. Duygular ön plana çıkabilir. Ani kararlar vermekten çekinelim. Boğa burcunda Merkür ilerliyor. Boğaların karşısına yeni iş fırsatları çıkabilir. Güneş yengeç burcunda 12 derece açı yapıyor önümüzdeki ay yengeçler şanslı olabilir. Mars aslan burcunda retro yapıyor. Aslanlar önümüzdeki günlerde kabuğuna çekilecek gibi görünüyor. Bu süreci verimli geçirmeleri çok önemli çünkü ilerleyen zamanlarda Merkür devreye girecek .Başaklar her konuda dikkatli özenli titiz olarak bilinir. İlhamın gezegeni Neptün başak burcuna girecek ve bu özellikler ile birleşince sanatta parlama yaşayabilir başak burçları. Teraziler bu günlerde sağlık sorunları yaşayabilir. Jüpiter uzun süre gelmeyecek şekilde teraziden ayrıldı ve şanssız günler terazileri bekliyor. Pluton akrep burcuna giriyor. Akrepler her konuda ön plana çıkabileceği bir döneme giriyor. Oğlaklar akıl ve duygu savaşına maruz kalacaklar. Mars ve Satürn 90 derece açı yapacaklar ve zıt etkiler onları ikilemde bırakacak. Kovalar şanslı bir döneme giriyor. Uranüs kova burcunda ilerliyor. Özgürlüğüne düşkün olan kovaları belki de yolculuk bekliyor olabilir. Hepimize mutluluk dolu günler dilerim.

DENKLEM

Pek çok sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu sorunlar ile baş etmek için matematik bana yol gösteriyor. Nasıl ki matematikte bir soruyu çözmenin pek çok yolu varsa hayatta da sorunları çözmenin pek çok yolu olabilir.

Matematikte bir soruyu nasıl çözersin?

1-Formül uygularsın.(Ezberden yana değilim ama kısa yol olarak kullanılabilir.)

2-Bilinmeyene değer verirsin.(Biraz zaman alabilir ancak çözüme götürebilir, tavsiye ederim.)

3-Şıklardan gidersin.(İlk seçtiğin şık doğruysa, diğerleri için uğraşmazsın güzel olur ama ya son seçtiğin doğruysa?)

4-Bilinmeyeni yalnız bırakırsın.(Bu yöntem ile kolayca çözüme ulaşılabilir, ancak pek çok bilinmeyen olursa o kadar karmaşıklaşır.)

5-Geometrik şekil çizersin.(Sayılar yeterli gelmiyorsa çizgiler noktalar şekiller çizmek çözüm için yapılabilir.)

6-Değerleri eşitlersin.(Bu yöntemle pek çok soruyu çözebilirsin, matematik de hayat da sadeliği sever, sadeleştirmeyi unutmayalım.)

7-Geçmiş çözüm yollarına bakarsın.(Daha önceki çözümlü örnekler bize yol gösterebilir.)

Hayatta bir sorunu nasıl çözersin?

1-Uygun bir ortamda uygun bir zamanda uygun kişilerle uygun şekilde  çözüm yolu üretebilirsin.(Bu şekilde sorunu kendiniz çözebilirsiniz ve sizi geliştirir ancak çok zaman ve enerji alabilir ama çözüldüğünde verdiği his harikadır, tavsiye ederim.)

2-Sorun çıkaranı ortadan kaldırabilirsin.(Bu biraz daha çaba gerektiren bir seçenektir, işin içine şiddet bile girebilir, ne kadar az zararlı çıkılırsa o kadar iyidir,pek tavsiye etmem.)

3-Olasılıkları değerlendirebilirsin.(Bunu yaparsam bu olur, şunu seçersem şu olur, ya o ya diğeri, hem ayranım dökülmesin hem dişim sökülmesin  gibi pek çok olasılık vardır, hepsinin içinden en iyisi seçilebilir, tavsiye ederim.)

4-Bir bilene danışabilirsin.(İşi bilen birinin yapması çok önemlidir. Diğer türlü ortalığı b.k götürür, siz de bilen birinden yardım isteyebilirsiniz, kesinlikle tavsiye ederim.)

5-Geçmişten faydalanabilirsin.(Sorunlar farkı olsa da arkaplan aynı olabilir. Geçmiş örnekleri vererek geleceğini düzeltebilirsin, tavsiye ederim.)

6-Vazgeçebilirsin.(Kayıplar kazançlardan çok ise vazgeçmek en doğrusu olabilir. Yerine göre tavsiye ederim.)

7-Bir başkasına çözdürebilirsin.(O başkasının kim olduğu çok önemlidir. Kasaba minnet edeceğine kendi etini yemek daha güzeldir, pek tavsiye etmem.)

Çözümler yolları çoğaltılabilir. Ancak bilinmelidir ki her çözüm sorunun içinde gizli olabilir.

İĞNE

        Bir sabah Efekan cılız bir sesle ‘’Gitmeyeceğim okula’’ dedi. Annesi ve babası neye uğradığını şaşırdı. Annesi bu cılız sesten etkilendi ve telaşlı bir ifadeyle ‘’Hasta mısın oğlum?’’ dedi. Efekan başını salladı ve ‘’Karnım ağrıyor’’  dedi aynı cılız ses tonuyla. Baba inanmadı. ’’Daha dün koşturuyordun sokakta, havalar da soğuk değil, bakayım ateşin de yok, ne ara karnın ağrıdı? Numara yapma, hastaysan da doktora gideriz’’ dedi. Babasına sinir olan Efekan: ’’Ağrıyor ya’’ dedi ama bu sefer gür bir ses tonuyla. Hastaneye gittiler.

        Çocuk polikliniğinde endişe korku ve rica-minnet ilişkisini sonuna kadar gözlemlemek mümkündür. Sarılık olmuş yenidoğan ve tedirgin anne babayı görebilirsiniz. Çocuğunun ateşi ishali akıntısı durmayan anne babanın korkusunu görebilirsiniz. Okula gitmemek için doktordan rapor istemek için gelen öğrencileri gözlemleyebilirsiniz. Bütün bunlar harala gürele olup biterken muayene sırası Efekan’a geldi.

          Odaya girer girmez annesi Efekan’a söz hakkı vermeden söze girdi:

-Dün hiçbir rahatsızlığı yoktu. Bugün karnım ağrıyor okula gitmeyeceğim diyor.

          Babası annesinin sözlerine ekleme yaptı:

-Ateşi yok, ishali yok ama karnım ağrıyor okula gitmeyeceğim diyor.

          Doktor Efekan’dan şüphelenir gibi oldu. Anne babanın tutumundan da rahatsız oldu.

-Bizi biraz yalnız bırakır mısınız? Efekan’ı yalnız muayene etmek istiyorum.

          Annesi ve babası durumu anlar gibi oldu. Doktor tek başına onun dilinden anlayarak konuşacak ve durumu çözecekti. Anne ve baba hemen odadan dışarı çıktılar. Doktor önce streteskop ile ciğerlerini kalbini karnını dinledi. Herhangi bir düzensizlik yoktu. Sonra söze girdi:

-Karnın da ciğerlerin de kalbin de sağlıklı, ateşin de yok ama buna rağmen ağrım var diyorsan iğneyle kan aldıracaksın, sonra kan testinin sonuçlarına bakacağız.

         İğne kelimesini duyan Efekan bir anda:

-Geçti geçti, ağrım yok artık dedi.

Doktor gülümseyerek:

-Sen okula gitmemek için annene babana karnım ağrıyor dedin, değil mi?

Efekan başını aşağı yukarı salladı.

-Neden okula gitmek istemiyorsun?

       -Öğretmen uslu durun diyor ama öğretmen uslu durduğum halde yaramazlık yapanlara ceza vermiyor ama biz uslu duranlara da ödül vermiyor. Üstelik ödevlerimi yaptığım halde  ödev yapmayan arkadaşlarımdan farklı davranmıyor. Hatta bir keresinde el yazısını tam beceremediğim için öğretmenim tüm sınıfın içinde bana bağırdı. Sonra da herkesin önünde bizim sınıftan birini dövdü,ya beni de döverse?

Doktor bir anda ciddileşerek:

-Sana bugünlük rapor yazacağım, bugün okula gitme. Annen ve babana da anlat bana anlattıklarını. Belki başka bir okula kaydederler seni.

ÇIRAK

-Sana ustalık yaptığım süreçte neler öğrendin benden çırak?

-Hayatın acımasız gerçeklerini öğrendim usta.

-Say bakalım neymiş onlar?

-Öncelikle şunu söylemeliyim, insanlar dış görünüşüne göre yargılanıyor. Takım elbiseliye farklı, sportif giyinene farklı, yırtık yamalı eski giysiliye farklı davranıyorlar. Ancak bu aldatıcı olabilir. Hiç ummadığımız zamanlarda beklenmedik kişilerden beklenmedik tepkiler gelebilir. O yüzden dış görünüşüne göre yargılamıyorum artık insanları. Hatta bununla ilgili çok güzel bir atasözümüz var: İnsanlar kıyafetleriyle ağırlanır, muhabbetleriyle uğurlanır.

-Başka?

-Devam edelim, neye sahipsek onun değerini bilmeliyiz. Bunu sapına kadar öğrendim. Adam eşini beğenmiyor, gözü başka kadınlarda oluyor, bulduğu kadınlar da fırsatçı, bu adamı maddi manevi sömürüyor. Evlenmek isteyen ama evlenemeyen binlerce genç varken bu adam diğerlerine kötü örnek oluyor. Senin beğenmediğini bulamayanlar var. Hatta bununla ilgili çok güzel bir atasözü var: Yuvayı dişi kuş yapar, kuşuna sahip olamayan yıkar.

-Çok güzel, başka?

-Kimse mükemmel değil. Zaten insan mükemmel olsa cennetten kovulmazdı. Bizim mahalledeki Melahat gençken çok güzeldi, istemeye gelenleri bu engelli, bu parasız, bunun ailesi başka illerden diye diye beğenmedi. Sonra da babadan zengin yakışıklı biriyle evlendi en son ama o da uyuşturucu bağımlısıymış, evlenme vaadi ile kandırdı, uyuşturucu parası için arkadaşlarına sattı ve kötü yola düştü Melahat. Prenses diyorlarmış orada arkadaşlardan öğrendim. Bununla ilgili çok güzel bir atasözü daha var: Yüz deme doksan da olur, insan dediğin noksan da olur.

-Daha daha başka?

-Bazı insanlar vardır, öğüt vermek fayda etmez. Yaşayarak öğrenmesi gerekir. Bu kişiler akılsızlığının bedelini ağır bir şekilde öder. Bazen yalnız kalır, bazen parasız kalır, bazen sevgisiz kalır, bazen seçeneksiz kalır. Ama yaşayarak öğrenmek en akılda kalıcı yöntemmiş. Bu kişiler bu durumu avantaja çevirebilirse deyim yerindeyse kaymağı emer. Bununla ilgili iki atasözü söyleyeceğim. Bin bilsen de bir bilene danış. Bir musibet bin nasihatten iyidir.

-Son olarak?

-İnsanlar genel olarak çok sabırsız. Önemsiz bir iş için olmadık şekilde acele ediyor. Çok yönlü düşünmeden hemen karara varıyor. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyor. Yığınla yapması gereken iş var, adam yayılmış dal t.şak oturuyor. Bu şekilde dünyayı kendi kendine cehenneme çeviriyor. Bu sefer ki söz atasözü değil, Kafka’dan: İnsanlar sabırsızlığından cennetten kovuldu, tembelliğinden dönemiyor.

-Helal olsun be sana çırak, emiyorsun bu hayatın sütünü balını kaymağını.

SAĞDIÇ

               Hilmi gece hiç uyuyamamıştı. Aklı hala yaptığı ve yapacağı masraflardaydı. Karşı taraf ise deyim yerindeyse boğdukça boğuyor, sıkıştırdıkça sıkıştırıyor ve inim inim inletiyordu. Bir defa olacak, en güzelinden olsun istiyorum dedikçe Hilmi daha da geriliyordu. Bahsettiğim konuyu anladığınızı tahmin ediyorum. Dünya geleneğinin ve törenlerin baş tacı: Düğün!

              Düğün arefesinde uykusuzdu. Üstüne üstlük binbir türlü detay ile ilgilenmek zorundaydı. Gelinlik ayrı, kuaför ayrı, salon ayrı, orkestra ve ses düzeni ayrı, masa sandalye dizaynı ayrı, konfeti bile ayrı ilgi bekleyen konulardandı. Hepsine nasıl yetişebileceğini bilmiyordu. Ancak çok güvendiği sağdıcı Cem vardı. O varsa sırtım yere gelmez diyordu.

                 Düğün öncesinde karşı tarafın istekleri Hilmi’yi çileden çıkartmıştı. Mobilyasından beyaz eşyasına, gelin arabasından balayına kadar her konuda uzlaşmaz bir tutum sergiliyorlardı. Bir defa olacak, en iyisinden olsun dedikçe Hilmi daha çok içeri giriyordu. Böyle giderse düğündeki takılarla bile borcu kapatamam diyordu. Yine de sesini çıkarmadı. Acısını çıkartacağım diye düşündü. Bilemezdi ki neler olacağını…

               Düğün günü uyuyamadığı için keyfi yoktu. Buna bir çözüm bulmalıydı. Sağdıcı Cem’i aradı ve durumu anlattı. Çok geçmeden Cem kolanın içine kahve çekirdeği karıştırıp geldi. Bunu iç ,yanında bir de cugara yak, uyku muyku kalmaz dedi. Dediğini yaptı ve gerçekten dediği gibi oldu. Artık Hilmi düğüne hazırdı, peki ya düğünden sonrasına?

               Düğün bitti ve Hilmi uykusuzdu. Ancak içtiği kola ve cugara onu hala ayakta tutabiliyordu. After party denildiğinde alkol olmazsa olmazdır. Gelin damat arkadaşları ile mekana gittiler. Ancak Hilmi ilk yudumu aldığı an yüzüstü düşüp bayıldı. Kola-kahve çekirdeği-cugara alkol ile etkileşime girdiğinde Hilmi kaldıramadı. Hilmi en yakışıklı haliyle vefat etmişti.

NAKARAT

            Bazı insanlar vardır, kendini boy aynasında değil de dev aynasında görür. Kendine hiç dışarıdan bakmaz çünkü bakmaya cesaret edemez. Kendinden başka konu konuşulunca sıkılır çünkü ilgi hep üzerimde olsun ister .Zaten genel kültür fakiri olduğu için pek konuşacak konusu da yoktur. Ercan da bu sözünü ettiğim kişilerdendi. Ercan’ın hayalleri vardı. Ünlü olacaktı, Zevk-i sefa içinde yaşayacaktı, herkes onu tanıyacaktı ama o kimseyi tanımayacaktı.

               Ercan doğaçlama şarkı sözü ve şiir yazma yeteneğine güveniyordu. Arkadaşlarının yanında gaza gelip  doğaçlama yapmaya başlıyordu. Çoğu kişi berbat olduğunu söylese de Ercan bu sözlere kulağını tıkamıştı. Buna rağmen kemikleşmiş bir arkadaş kadrosu vardı ve arkadaşları artık kanıksamıştı bu doğaçlamaları. Ancak kayıt altına alınmadığı için unutulup gidiyordu.

               Ercan arkadaşları ile olduğu bir gün, arkadaşları Ercan’a  şaka yapma ve bu şakayı kameraya alma düşüncesindeydi. Bilemezlerdi ki bu şaka Ercan’ın hayatını değiştirecekti. Şaka şu şekilde işleyecekti: Arkadaşları kamera yerleştireceklerdi ve Ercan’ı coşkulandırıp doğaçlamaya teşvik edeceklerdi. Coşkuya kapılıp doğaçlama yaptığı zaman da kayıt sona erecekti.

                Konu döndü dolaştı müziğe geldi. Bir anda Ercan coşkuyla doğaçlamaya başladı:

Bir ceylan inse de su içse gönlümün pınarından

Paylaşılsın sevgiler gönlümün en kenarından

Büyüktür aşklarım dağların en yaşlı çınarından

Bölünsem de çoğalırım koca sevdaların narından

               Arkadaşları büyük bir hayrete kapıldı. Yine saçmalar diye düşünüyorlardı. Bu kadarını beklemiyorlardı. Kameraya alındığının bilincinde olsa bu kadarını yapabilir miydi acaba? Arkadaşları Ercan’ın bu nakaratlı ritmli tempolu  söylediği doğaçlamayı Youtube üzerinden yayınladı. Ercan 10 günde 3 milyon izlendi. Bin tane saçmalıyorsa bir tane güzel söyledi, onunla da fenomen oldu.

YORUM

Klasik yorum: Seni seviyorum.

Pop yorumu: Benim aşkım denizler kadar,

                       Senin aşkın ancak limana kadar.

Arabesk yorumu: Aşk dediğin benim ömrümü aldı.

                            Yalanlarla geçti gitti, ömrümü çaldı.

Rock yorumu: Aşk bir kavgaya benzer, eşi benzeri yok

                        Bütün aşıklar mağdur ve kaybeden çok

Jazz yorumu: Hem erkeği var aşkların hem de kadını

                       Acısıyla tatlısıyla yaşatırız aşkın adını

Türk halk müziği yorumu: Bülbül nasıl gonca güle hasretse

                                             Keşke ömür adamak sana yetse

Türk sanat müziği yorumu: Aşkının seli boğuyor beni ansızın

                                                Düşündükçe büyüyor içimde sızın

Rap yorumu: Hey sen hey sen, beni bir anlasan ve duysana

                       Geleceğim aniden yanına, hemen kaysana 

ÇATAL

Cemaat: Hocam Kuran kursuna gelen çocuklar tespih savaşı yapmış! Ortalığı da darmadağın bırakmışlar, biz de bir güzel haşladık onları.

Hoca: Eyvallah.

Cemaat: Hocam biz seni çok seviyoruz. Siz olmasanız gelmeyiz bu camiye!

Hoca: Maşallah.

Cemaat: Hocam bizim kahveci Nurettin abi vefat etti bilirsin. Onu yıkayıp defnederken siz de bizimle olur musunuz?

Hoca: Evelallah.

Cemaat: Hocam merhumun ailesi fakirdi bilirsin, zaten çok da gelen olmuyordu son zamanlarda. Ondan ücret almasanız nasıl olur?

Hoca: Fesuphanallah!

Cemaat: Tamam hocam kızma hemen. Bu arada Lütfi namaz kılarken beli açılıp çatalı görünür gibi oldu. Gözüm oraya kaydı. Namazım kabul olmuş mudur?

Hoca: İnşallah.

BEDEL

               Uzak diyarlardan buralara söylentiler doğru mu acaba diye yolculuğa çıkmıştı. Muzaffer merak ediyordu. Gerçekten de söylendiği kadar var mıydı? Neler öğrenecekti? Neler karşısına çıkacaktı? Bu deneyimden sonra hayatı nasıl değişecekti? Sabırsızlıkla bekliyordu köydeki Hafize Nineyi.

              Söylentilere göre Hafize Nine  rüya yorumcusu, yüz hatlarından geleceği okuyabilen ve el falı bakabilen biriydi. Bugüne kadar ne söylediyse tutmuş. Kimine şu isimli biriyle şu yaşta evleneceksin demiş tutmuş, kimine kayıp eşyan şurada demiş bulmuş, kimine de şu senede işlerin düzelecek yeni araba alacaksın demiş alınmış. Bütün bu söylentiler kulaktan kulağa yayılmış. Basına çıkmasa da gizliden bir şöhrete sahipti.

            Bahçede sıra vardı. Kimler yoktu ki…Evde kalmış kızlar, takım elbiseli adamlar, çocuklu kadınlar ve daha neler neler…İskemlelere oturmuş bekliyorlardı. Hafize Nine ilginç bir yöntem uyguluyordu. Tek tek içeri alıyordu. Öncesinde bahçeye çıkıp göz gezdiriyordu. Kimde enerjisi yoğunlaştıysa önce onu çağırıyordu. Ama kimseyi de geri çevirmiyordu. Herkes pür dikkat onu bekliyordu. Derken dışarı çıktı. Bütün gözler ona çevrildi. Eliyle Muzaffer’i işaret etti.

-Senin adın Muzaffer, geleceğini biliyordum.

Muzaffer başını salladı. Herkes şaşkınlık geçirdi.

-İçeri gel Muzaffer.

Muzaffer anlatmaya başlamadan Hafize Nine bir anda söze girdi:

-Muzaffer evladım, zor bir dönemden geçeceksin, bunu önlemenin yolu da etrafına iyilik yapmandan geçiyor. Aç birilerini doyur, fakir çocukları giydir, kurban kes etini fakir fukaraya dağıt bu şekilde önleyebilirsin. Zaten 2 gündür kabuslar görüyorsun, doğru muyum?

-Nereden bildin Hafize Nine?

-Yüz hatlarından, duruşundan ve senden gelen olumsuz ışıktan anladım.

-Valla Hafize Nine nasıl desem bilmiyorum, bütün bunları nasıl bilebildin?

-Ben bilirim evladım. Ne kadar çok bedel ödedim bunun için bir bilsen…

-Mesela neler yaptın?

-Kötülüklerden uzak durdum. Uykuma beslenmeme hareketlerime dikkat ettim. Ama en önemlisi millet boş boş otururken ben kitaplar okudum rüyalar ile ilgili, ilmi-sima ile ilgili, el çizgileri ve anlamları ile ilgili, ayrıca eski alimlerin yazdığı kitapları inceledim. Zaman geçtikçe kendimi de dinledim. Çağrışımlar, rüyalar, çevremden duyduğum sesler, hayvanların yaptıkları ve daha neler neler bana ilham oldu bir bilsen…Yıllar geçtikçe de ustalaştım, tahminlerim de hep doğru çıktı. Meğer sırrı temiz bir kalbe sahip olmakmış. Zamanla kalp gözüm de açıldı. Açıldıktan sonra da artık eskisi gibi olmadım. Ama okumaya araştırmaya esinlenmelere devam ediyorum.

-Ben de senin gibi olabilir miyim yani kalp gözümü açabilir miyim?

-Bedeninde, sesinde ve kelimelerinde tereddüt var, daha hazır değilsin. Vazgeçmen gereken çok fazlalık var hayatında. Arkadaşların gibi, sevmeden yaptığın işin gibi, sana yük olduğunu düşündüğün dayı oğlun başta olmak üzere akrabaların gibi….Tam kararını ver ondan sonra görüşelim, tabi o zamana kadar ölüp gitmezsem. 

KAFES

                 Çocukluğundan rahat yetişmiş, bir dediği iki edilmemiş ve hayatın zorlukları karşısında sanki camdan kafesteymiş gibi hiç karşılaşmıştı. Liseyi 5 yılda bitirmiş, üniversiteye ek kontenjan ile girmiş ve zar zor işletme bitirmişti. Ne üniversiteden ne çevresinden ne de başka yerlerden bağlantısı olmadığı için işsiz kalmıştı.

                  Uzun zaman sonra annesinin gayreti ile bir iş teklifi almıştı. Bir şirkette muhasebe kayıtları tutacaktı. Ancak kendisini bundan çok daha fazlasına layık görüyordu. Yõnetici olmalıydı. Daha fazla yetkisi olmalıydı. Daha fazla maaşı olmalıydı.

                  Yaptığı iş ve aldığı maaş kendisini tatmin etmiyordu. Annesine ayıp olmasın diye, para kazanayım diye ve en çok da iş hayatını merak ettiği için kabul etmişti. Ancak kısa sürede hem sıkıldı hem bocaladı hem de çatışmaya girdi diğer çalışanlarla.

                 Başka yollar bulmalıyım dedi kendi kendine. İş hayatı bana göre değil dedi. Üniversiteden arkadaşları vardı. İnternetten satış yaparak para kazanma imkanı bulmuşlardı. Bu fikri beğendi ama ne satacaktı?

                  Çalıştığı şirket kuruyemiş üzerineydi. Bu fikri patron ile paylaştı. Patron bu fikri beğendi ve hazırlıklara başlandı. Birkaç haftaya ilk siparişler gelmeye başladı. Fikir Mesut'tan çıkmasına rağmen Mesut bu işten para kazanmak bir yana daha da işleri yoğun hale geldi.

                  Bir gün canına tak etti. Muhasebe yaptığı için şirketin bütün kayıtlarını da biliyordu. Bir kalem oyunu ile şirketi zararda göstermeye çalıştı. Ancak internetten satış oldukça ilgi görmüştü ve herşey ortadaydı. Hemen yakayı ele verdi.

Şimdi soruyorum kim bu durumdan sorumlu?

Mesut mu, patron mu, aile mi, çevre mi yada başka aklınıza ne geliyor?

Bence herkes herkesten sorumlu ancak farkında olabilmektir bütün mesele...

 

ÇİŞ

            Buse eğitim öğretim hayatının en önemli sınavlarından birine giriyordu, şimdiki adını bilmem ama eski adıyla Yükseköğrenime Geçiş Sınavı. Hazırlıklarını tamamlamıştı ,yeterince soru çözmüştü, konu eksiği yoktu ve denemelerde kendince yüksek bir puan alabiliyordu. Ne olduysa sınav sabahı olmuştu.

            Sınava girmeden önce 2 şişe okunmuş su içirdiler zihin açıklığı olsun diye. Sınavı ise dram olarak başladı, gerilim olarak devam etti, aksiyon olarak hızlandı ve komedi olarak son buldu. Dram kısmında ilk 40 dk. Türkçe sorularını çözdü.Derken içtiği sular çişini getirdi. Kendisine kızdı neden lavaboya gitmedim ki diye. Sınav gözetmenine sordu ‘’Lavaboya gidebilir miyim?’’ diye. Gözetmen de ‘’Salondan çıkarsan bir daha giremezsin.’’ dedi. Gerilim başladı.

              75 dk. içinde matematik sorularına baktı ama çoğunu çözecek gibi oldu çözemedi. Bir türlü mantık yürütemedi. Çişi de çok gelmişti bu arada. Stres oldukça çişi daha da zorluyordu kendisini. Yine yanında belki susarsam diye bir şişe daha su aldı.42 dakika kalmıştı. Aman ne olacaksa olsun dedi. Suyundan bir yudum daha aldı. Aksiyon başladı.

               Takır takır çözmeye başladı matematik sorularını.5 dk içinde bitirdi.Kalan 37 dk. içinde nasıl hızlı çözdüyse fen bilgisini, kendi bile şaştı kaldı. Hep bildiği yerlerdendi sorular, takır takır yaptı. Bir yandan da çişi öyle bir gelmiş ki anlatılamaz. Bir baktı saate 3 dk. kalmış ve sosyal bomboş. Komedi başladı.

                Aman dedi zaten sayılsalcıyım direk cevap anahtarındaki şıkları doldurmaya başladı. Hatta 3 tane E şıkkını alt alta bile getirdi. Sonra aklına 8 tane felsefe ve din kültürü sorusu olduğu aklına geldi. Onları da sallarsam Allah’ın gücüne gidebilir diye düşünüp boş bıraktı. Sınav bittiği gibi de lavaboya koştu. Hayatında en çok rahatladığı anlardan biriydi.

 

EZBER

Kişinin söylediği: Gezinin adı yorgunluk.

Asıl söylemek istediği: Canım sıkıldı herkesten her şeyden her durumdan, rahat bir nefes almam gerekiyordu ve değdi.

Kişinin söylediği: Çocuğunuz zeki ama çalışmıyor.

Asıl söylemek istediği: Sizinki bu gidişle bir baltaya sap olamaz.

Kişinin söylediği: Kendisi iyi ama arkadaşları kötü.

Asıl söylemek istediği: İçinde olmasa dışarı çıkartmazdı, arkadaşları bahane.

Kişinin söylediği: Sevgililer günü kapitalizmin dayatması, kutlanmasına karşıyım.

Asıl söylemek istediği: Sevgilisi olanları acayip kıskanıyorum.

Kişinin söylediği: Eskiden memura kız verilmiyordu. Şimdi öp de başına koy.

Asıl söylemek istediği: Elindekinin değerini bil. O mesleğe sahip olmak isteyen milyonlar var.

Kişinin söylediği: Yeğenimin düğününde oynamayacağım da ne zaman oynayacağım?

Asıl söylemek istediği: Evlen de artık gör gününü, biraz da seninkinin gıybetini yapsınlar.

Kişinin söylediği: Özel sektör iyi para verir ama eşek gibi çalıştırır, devlete kapağı atmaya bak.

Asıl söylemek istediği: Başkasını zengin edeceğine gir devlete, rahatına bak.

Kişinin söylediği: Almanlar yenildi diye biz de yenik sayıldık.

Asıl söylemek istediği: Başkasının aklıyla iş yaparsan olacağı budur.

Yazarın söylediği: Ezbere konuşma, taklitçi olma, kendin ol, içinden geleni söyle.          

( 40 Adet Mizahi Öykü-üçüncü Bölüm başlıklı yazı Aliriza. tarafından 24.02.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.