KAPORA
2 yıl
önce inşa ettirdiği çok amaçlı salonun tavanı akıtmaya başlamıştı. O zamanlar
içkiye kumara kadına çok para yatırdığı için hem malzemeden çalmıştı hem de
3.kalite malzeme kullanmıştı. Parası olsa şimdi de yapardı içki kumar kadını
ama pandemi dolayısıyla eline fırsat da geçmiyordu. Kendi salonunda da
yapabilirdi bu işleri ama çevresinde hasmı çok olduğu için hem onlarla hem de polis
ile uğraşmak istemiyordu. Kendi hayatını kendi zorlaştırmıştı Himmet. Oysa
babası çok dil döktü gel vazgeç bu hayattan diye ama Himmet bildiğini okudu.
Salonun
tavanını yaptırması gerekiyordu çünkü yaz yaklaşıyordu. Pandemi de geçecek gibi
görünüyordu yaz aylarında. Kiralama işlemlerine başlamıştı. Haftaiçi 7500
haftasonu 10000 tl olan salonun gelirinden vazgeçemezdi. İnşaatı yapan ustaya
telefon etti. Usta telefonda sakin bir ses tonuyla:
-Himmet abi senin demir çatı yaptırman gerekiyor. Demiştim
sana ucuz malzeme kullanmayalım, akıtır sonra işin içinden çıkamazsın, daha
pahalıya gelir diye ama sen dinlemedin.
Himmet sert
bir ses tonuyla:
-Ne yapacağımı senden mi öğreneceğim lan. Bilip bilmeden
konuşuyorsunuz. Sonra da bana akıl veriyorsunuz. Kapat şu telefonu, bir daha da
gözüm görmesin seni.
Konuşması biten Himmet düğün tarihlerinin olduğu deftere
göz atarken salonun telefonu çaldı. Arayan kişi kadındı.
-Yabangülü çok amaçlı salonu aramıştık ama?
-Doğrudur ablacım.
-Düğün fiyatlarınızı ve hangi tarihlerde boş olup
olmadığını öğrenmek istiyorum. Bir de fiyatlarınıza neler dahil onları da
öğrenecektim. Yardımcı olur musunuz?
-Ağustos ayı şu an için boş. Fiyatlarımıza kuruyemiş pasta
havai fişek ve orkestra dahil değildir. Onları da dahil edersek haftaiçi 7500
haftasonu 10000.Dahil etmezsek haftaiçi masaların olduğu boş salon 5000
haftasonu 7500.Uygun zamanda gelirseniz yüzyüze görüşebiliriz. Kapora olarak
2000 tl alıyoruz. Şu anda salonda bakım olduğu için en erken 1 ay sonra gelin.
Himmet
kara kara tavanı düşünüyordu. Ustanın dediğini yapmaya karar verdi. Çatı işleri
yapan yere gitmeye karar verdi. Yüzyüze görüşürse daha etkili olduğunu
biliyordu. Çatıcıya durumu anlattıktan sonra uzun bir konuşma yaptı çatıcı
usta. En son fiyat işine gelince usta:
-Valla Himmet abi sen yabancı değilsin, sana şu kadar olur.
-Daha başka bir güzellik yapamaz mısın be ustacım bunca
yıllık dostluğumuz olacak.
-Valla fatura kesersek şu kadar, kesmezsek şu kadar olur.
-Sen fatura kesme, şu kadarını şimdi vereyim, kalanını da
sonraki ay hallederiz.
Bu fatura
kesmeme işi Himmet’in hoşuna gitmişti. Karlı çıktığını düşündü ve keyfi yerine
geldi. Salona döndüğünde ise salonun telefonu tekrar çaldı.Arayan erkekti.
-Yabangülü çok amaçlı salon, buyurun.
-Devlet … işlerinden arıyorum. Bir iş toplantısı için randevu alacaktım. Bilgisayardan
powerpoint ile sunum da yapılacak. Plaket töreni de düzenlenecek. Fiyatlarınızı
öğrenmek istiyorum.
-Valla fatura kesersek 7500 kesmezsek de 6000 olur. Kapora
olarak da 1500 alırım.
PERDE
Ercüment
yetenekli olduğu kadar çılgın da bir moleküler biyolog ve genetikçiydi. Kafasında
hayata geçirilmesi için oldukça cesaret isteyen bir plan vardı. Plan kağıt
üzerinde ve bilgisayarda tamamlanmıştı ama işin en zor kısmına gelinmişti. Kimi
bulacaktı insan denek olarak? Plan gizli tutuluyordu. Plan kedi gözlerinin
insan genetiği ile birleştirilip gece görüşünü arttırmak üzerineydi. Sadece
insan denek gerekiyordu. Ancak kimse risk almak istemiyordu. Herkes kayıplara
odaklanmıştı, sadece Ercüment kazançları düşünüyordu.
Ercüment
sonunda kararını verdi. Kendisi denek olacaktı. Ekibe bu kararı açıkladıktan
sonra ‘’Sen çıldırmışsın, bu kadarına cidden gerek yok, ya başarısız olursa’’
gibi tepkilerle karşılaştı. Ancak Ercüment kararını vermişti. ’’Sanat için
temsil, mizah için malzeme, bilim için de kobay olurum’’ dedi. Karar
verildikten sonra devlet ile iletişime geçildi. Çok geçmeden rütbeli subaylar
geldi. Ellerine bir rıza belgesi vardı. Maddeleri şunlardı:
1-Plan dahilinde ne tecrübe edildiyse raporlanacak.
2-Plan dahilinde yaşanan olumsuzluklardan sadece denek
sorumludur.
3-Plan dahilinde yaşanan olumsuzluklardan dolayı tazminat
kabul edilemez.
Ercüment
bu gizli plan için hazırlanmış rıza belgesini okudu ancak tereddüt etti. Bu
plan benim kaderim olacak dedi. Haklıydı da. Başarısız olurlarsa hayatı
kararacaktı. Ama harcadıkları emek boşuna mı gitseydi? Ercüment hayatının kararını
vermeden önce ekip arkadaşlarına baktı. Hepsinin gözlerindeki endişeyi
görebiliyordu. Bir anda çocukluğunda izlediği Cüneyt Arkın filmleri aklına
geldi. ’’Akıncılar önden gider. Geriden gelenler için yolları açar, onlar
olmadan zafer kazanılmaz. Tarih de zafer kazananları yazar. Zafer ya şimdi ya
da hiçbir zaman’’ dedi ve imzayı attı.
Nihayet
enjeksiyon saati gelmişti. Enjeksiyondan sorumlu üye ‘’Hazır olduğunda söyle’’
dedi. Biz bir ekibiz ve bu plana birlikte senelerimizi verdik. Son adıma
geldik. Hem nazır hem hazırım ‘’ dedi. Üye içinden bütün duaları okuduktan
sonra yüksek sesle Bismillah dedi ve enjeksiyonu yaptı. Enjeksiyon biter bitmez
Ercüment olduğu yerden düştü ve bayıldı. Ekipte hemen bir panik baş gösterdi. Sonunda
sakinleşince nabzına baktılar. Nabız, soluk alış verişi vardı. Çok geçmeden de
Ercüment ayıldı.
Ercüment
ayıldığında artık çevresinde yarı saydam farklı varlıklar görüyordu. O an odada
ne varsa eskisi gibi görebiliyordu ancak yarı saydam varlıklar da görebiliyordu
artık. ’’Acaba kediler bizim göremediklerimizi de mi görebiliyor’’ diye
düşündü. Bütün gözler üzerindeyken derin bir sessizlik oldu. Miyav dedi ve herkes
bir anda şok oldu. Ercüment’in gördüğü yarı saydam varlıklar miyav deyince
çirkinleşir gibi oldu. Şaka yaptım deyince de herkesi bir anda kahkaha tuttu. Ercüment’in
gördüğü yarı saydam varlıklar da güzelleşti kahkaha ile birlikte.
Ercüment uzun ve sesli bir hassiktir çekti. Ekip
hemen yanına toplandı. Yarı saydam varlıkların da geldiğini görebiliyordu.
Ercüment konuşmak için sabırsızlanıyordu. ’’Arkadaşlar sanırım kaş yapacağız
derken harbiden gözü de yaptık. Küçükken ninem anlatırdı da inanmazdım. Kedilerin
gözünde perde yoktur, onlar bizim göremediklerimizi de görür derdi. Sanırım haklı
çıktı. Bildiğiniz eskiden görmediğim yarı saydam varlıklar görüyorum. Bu plan
karanlıkta görme diye başladı ancak çok değişik yerlere gitti. Karanlıkta da daha
iyi görülebileceğinden şüphem yok, gece zifiri karanlıkta dışarı çıkar bunu
bildiririm.’’
KALDIRIM
MÜHENDİSİ
-Seninle bir yolculuğa çıkacağız. Sonunda aydınlanmış
olacaksın. Üç şartım var. Sabırlı, dikkatli ve meraklı ol.
-Olur çıkalım.
İlk sokak gecekonduyu andırıyordu. Sokağın erkekleri evlerin
balkonunda sigara içiyordu. Sokağa ipin üzerinde çamaşırlar asılmıştı. Birçok başıboş
köpekler ve kediler dolaşıyordu. Çöp tenekesinin olduğu yerde öbeklenmiş taşmış
çöpler vardı.Soba yandığından hava dumanlıydı, boğucuydu, sıkıcıydı.
-Beni neden bu sokaktan geçirdin?
-Daha yolculuk bitmedi, sabret.
Diğer sokak daha
farklıydı. Gösterişsiz fakat temiz apartmanlar vardı.Çocuklar bisiklet
biniyordu, uçurtma uçuruyordu, top oynuyordu. Sokakta kedi ve köpek yoktu. Arabalar
vardı kaldırımların üzerinde. Soba yerine doğalgaz olduğu için hava temizdi. Çöp
tenekeleri doluydu fakat yerler temizdi.
-Şehir turu mu yapıyoruz, kaldırım mühendisi miyiz belli
değil. Buradan neden geçtik bari onu söyle.
-Eğer sessiz olmazsan dikkatimi toparlayamam ve seni
aydınlatamam. Sabret sona geldik.
Son sokak her halinden zenginlerin oturduğu bir sokak
olduğu belliydi. Evler 3 katlı, otoparklı, hobi bahçeli, tasmalı köpekli ve
kediliydi. Çocuklar görünüyordu ellerinde tabletlerle. Havası temizdi hatta
buram buram mangal kokusu da geliyordu. Çöp tenekesi yoktu, diğer sokağa taşımışlardı.
-Daha devam edecek miyiz, ben sıkıldım yürü babam yürü.
-Sen de amma sabırsız çıktın. Sana hayatın gerçeklerini
göstermeye çalıştım ama sen sızlanıp durdun. Çevrene bakacağına, farklılıkları
görüp yorumlayacağına hatta yeri geldiğinde bana sorular soracağına yok
kaldırım mühendisiymiş yok sıkılmışmış yok kıl tüy. Yok sana aydınlanma, ne
öğreneceksen git kendi başına öğren.
MERKÜR
Muhabir: Bugünki konuğumuz Yıldız hanım. Kendisi astroloji
konusunda uzmandır.
Yıldız: Hoşbulduk. Bekliyordum bu aylarda Merkür başak
burcuna girdiğinde bir gelişme yaşanacağını tahmin etmiştim, demek ki burada
röportaj verecekmişim.
Muhabir: Hep merak etmişimdir nasıl oluyor da bu seviyede
tahminler yapabiliyorsunuz?
Yıldız: Kimine göre astroloji anlamsızdır ancak işin
gerçeği büyük devletler bile gök cisimlerinin hareketlerinden yola çıkarak
politikalarını belirler. Doğum tarihinizden bile yıldızların haritasına
bakılarak kişiliğiniz az çok tahmin edilebilir. İnanır mısınız bilmem ancak şu
şekilde bir ayet vardır: Burçları olan göğe and olsun. Buradaki and olsun
dikkat çekmek üzerine kurulu Arapça bir deyimdir.
Muhabir: Arkadaşlarım hep derdi de inanmazdım. Tıkanıklık
yaşadığımızda ‘’Merkür’den dolayı’’ derlerdi de inanmazdım. Demek doğruymuş.
Yıldız: Sadece Merkür demek doğru olmaz. Hangi gezegen
nerede onu da bilmek lazım.
Muhabir: Peki önümüzdeki günlerde hangi burcu neler
bekliyor?
Yıldız: Özellikle ikizler, yay ve balık burçları dikkat
etsin. Venüs retrosu var bu sene iki defa olacak, tarihleri de mart 12-13 ve
temmuz 4-5.Kötü olaylar yaşamamak için sinirlerine hakim olsunlar. Koç burcunda
ay tutulması var. Bu tutulmadan bütün burçlar etkilenecek. Duygular ön plana
çıkabilir. Ani kararlar vermekten çekinelim. Boğa burcunda Merkür ilerliyor. Boğaların
karşısına yeni iş fırsatları çıkabilir. Güneş yengeç burcunda 12 derece açı
yapıyor önümüzdeki ay yengeçler şanslı olabilir. Mars aslan burcunda retro
yapıyor. Aslanlar önümüzdeki günlerde kabuğuna çekilecek gibi görünüyor. Bu
süreci verimli geçirmeleri çok önemli çünkü ilerleyen zamanlarda Merkür devreye
girecek .Başaklar her konuda dikkatli özenli titiz olarak bilinir. İlhamın
gezegeni Neptün başak burcuna girecek ve bu özellikler ile birleşince sanatta
parlama yaşayabilir başak burçları. Teraziler bu günlerde sağlık sorunları
yaşayabilir. Jüpiter uzun süre gelmeyecek şekilde teraziden ayrıldı ve şanssız
günler terazileri bekliyor. Pluton akrep burcuna giriyor. Akrepler her konuda
ön plana çıkabileceği bir döneme giriyor. Oğlaklar akıl ve duygu savaşına maruz
kalacaklar. Mars ve Satürn 90 derece açı yapacaklar ve zıt etkiler onları
ikilemde bırakacak. Kovalar şanslı bir döneme giriyor. Uranüs kova burcunda
ilerliyor. Özgürlüğüne düşkün olan kovaları belki de yolculuk bekliyor
olabilir. Hepimize mutluluk dolu günler dilerim.
DENKLEM
Pek çok sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu sorunlar ile baş
etmek için matematik bana yol gösteriyor. Nasıl ki matematikte bir soruyu
çözmenin pek çok yolu varsa hayatta da sorunları çözmenin pek çok yolu
olabilir.
Matematikte bir soruyu nasıl çözersin?
1-Formül uygularsın.(Ezberden yana değilim ama kısa yol
olarak kullanılabilir.)
2-Bilinmeyene değer verirsin.(Biraz zaman alabilir ancak
çözüme götürebilir, tavsiye ederim.)
3-Şıklardan gidersin.(İlk seçtiğin şık doğruysa, diğerleri
için uğraşmazsın güzel olur ama ya son seçtiğin doğruysa?)
4-Bilinmeyeni yalnız bırakırsın.(Bu yöntem ile kolayca
çözüme ulaşılabilir, ancak pek çok bilinmeyen olursa o kadar karmaşıklaşır.)
5-Geometrik şekil çizersin.(Sayılar yeterli gelmiyorsa
çizgiler noktalar şekiller çizmek çözüm için yapılabilir.)
6-Değerleri eşitlersin.(Bu yöntemle pek çok soruyu
çözebilirsin, matematik de hayat da sadeliği sever, sadeleştirmeyi
unutmayalım.)
7-Geçmiş çözüm yollarına bakarsın.(Daha önceki çözümlü
örnekler bize yol gösterebilir.)
Hayatta bir sorunu nasıl çözersin?
1-Uygun bir ortamda uygun bir zamanda uygun kişilerle uygun
şekilde çözüm yolu üretebilirsin.(Bu
şekilde sorunu kendiniz çözebilirsiniz ve sizi geliştirir ancak çok zaman ve
enerji alabilir ama çözüldüğünde verdiği his harikadır, tavsiye ederim.)
2-Sorun çıkaranı ortadan kaldırabilirsin.(Bu biraz daha
çaba gerektiren bir seçenektir, işin içine şiddet bile girebilir, ne kadar az
zararlı çıkılırsa o kadar iyidir,pek tavsiye etmem.)
3-Olasılıkları değerlendirebilirsin.(Bunu yaparsam bu olur,
şunu seçersem şu olur, ya o ya diğeri, hem ayranım dökülmesin hem dişim
sökülmesin gibi pek çok olasılık vardır,
hepsinin içinden en iyisi seçilebilir, tavsiye ederim.)
4-Bir bilene danışabilirsin.(İşi bilen birinin yapması çok
önemlidir. Diğer türlü ortalığı b.k götürür, siz de bilen birinden yardım
isteyebilirsiniz, kesinlikle tavsiye ederim.)
5-Geçmişten faydalanabilirsin.(Sorunlar farkı olsa da
arkaplan aynı olabilir. Geçmiş örnekleri vererek geleceğini düzeltebilirsin, tavsiye
ederim.)
6-Vazgeçebilirsin.(Kayıplar kazançlardan çok ise vazgeçmek
en doğrusu olabilir. Yerine göre tavsiye ederim.)
7-Bir başkasına çözdürebilirsin.(O başkasının kim olduğu
çok önemlidir. Kasaba minnet edeceğine kendi etini yemek daha güzeldir, pek
tavsiye etmem.)
Çözümler yolları çoğaltılabilir. Ancak bilinmelidir ki her
çözüm sorunun içinde gizli olabilir.
İĞNE
Bir sabah
Efekan cılız bir sesle ‘’Gitmeyeceğim okula’’ dedi. Annesi ve babası neye
uğradığını şaşırdı. Annesi bu cılız sesten etkilendi ve telaşlı bir ifadeyle
‘’Hasta mısın oğlum?’’ dedi. Efekan başını salladı ve ‘’Karnım ağrıyor’’ dedi aynı cılız ses tonuyla. Baba inanmadı. ’’Daha
dün koşturuyordun sokakta, havalar da soğuk değil, bakayım ateşin de yok, ne
ara karnın ağrıdı? Numara yapma, hastaysan da doktora gideriz’’ dedi. Babasına
sinir olan Efekan: ’’Ağrıyor ya’’ dedi ama bu sefer gür bir ses tonuyla. Hastaneye
gittiler.
Çocuk polikliniğinde endişe korku ve rica-minnet
ilişkisini sonuna kadar gözlemlemek mümkündür. Sarılık olmuş yenidoğan ve
tedirgin anne babayı görebilirsiniz. Çocuğunun ateşi ishali akıntısı durmayan
anne babanın korkusunu görebilirsiniz. Okula gitmemek için doktordan rapor
istemek için gelen öğrencileri gözlemleyebilirsiniz. Bütün bunlar harala gürele
olup biterken muayene sırası Efekan’a geldi.
Odaya girer
girmez annesi Efekan’a söz hakkı vermeden söze girdi:
-Dün hiçbir rahatsızlığı yoktu. Bugün karnım ağrıyor okula
gitmeyeceğim diyor.
Babası
annesinin sözlerine ekleme yaptı:
-Ateşi yok, ishali yok ama karnım ağrıyor okula
gitmeyeceğim diyor.
Doktor
Efekan’dan şüphelenir gibi oldu. Anne babanın tutumundan da rahatsız oldu.
-Bizi biraz yalnız bırakır mısınız? Efekan’ı yalnız muayene
etmek istiyorum.
Annesi ve
babası durumu anlar gibi oldu. Doktor tek başına onun dilinden anlayarak
konuşacak ve durumu çözecekti. Anne ve baba hemen odadan dışarı çıktılar. Doktor
önce streteskop ile ciğerlerini kalbini karnını dinledi. Herhangi bir
düzensizlik yoktu. Sonra söze girdi:
-Karnın da ciğerlerin de kalbin de sağlıklı, ateşin de yok
ama buna rağmen ağrım var diyorsan iğneyle kan aldıracaksın, sonra kan testinin
sonuçlarına bakacağız.
İğne
kelimesini duyan Efekan bir anda:
-Geçti geçti, ağrım yok artık dedi.
Doktor gülümseyerek:
-Sen okula gitmemek için annene babana karnım ağrıyor
dedin, değil mi?
Efekan başını aşağı yukarı salladı.
-Neden okula gitmek istemiyorsun?
-Öğretmen uslu
durun diyor ama öğretmen uslu durduğum halde yaramazlık yapanlara ceza vermiyor
ama biz uslu duranlara da ödül vermiyor. Üstelik ödevlerimi yaptığım halde ödev yapmayan arkadaşlarımdan farklı
davranmıyor. Hatta bir keresinde el yazısını tam beceremediğim için öğretmenim
tüm sınıfın içinde bana bağırdı. Sonra da herkesin önünde bizim sınıftan birini
dövdü,ya beni de döverse?
Doktor bir anda ciddileşerek:
-Sana bugünlük rapor
yazacağım, bugün okula gitme. Annen ve babana da anlat bana anlattıklarını. Belki
başka bir okula kaydederler seni.
ÇIRAK
-Sana ustalık yaptığım süreçte neler öğrendin benden çırak?
-Hayatın acımasız gerçeklerini öğrendim usta.
-Say bakalım neymiş onlar?
-Öncelikle şunu söylemeliyim, insanlar dış görünüşüne göre
yargılanıyor. Takım elbiseliye farklı, sportif giyinene farklı, yırtık yamalı
eski giysiliye farklı davranıyorlar. Ancak bu aldatıcı olabilir. Hiç
ummadığımız zamanlarda beklenmedik kişilerden beklenmedik tepkiler gelebilir. O
yüzden dış görünüşüne göre yargılamıyorum artık insanları. Hatta bununla ilgili
çok güzel bir atasözümüz var: İnsanlar kıyafetleriyle ağırlanır, muhabbetleriyle
uğurlanır.
-Başka?
-Devam edelim, neye sahipsek onun değerini bilmeliyiz. Bunu
sapına kadar öğrendim. Adam eşini beğenmiyor, gözü başka kadınlarda oluyor, bulduğu
kadınlar da fırsatçı, bu adamı maddi manevi sömürüyor. Evlenmek isteyen ama
evlenemeyen binlerce genç varken bu adam diğerlerine kötü örnek oluyor. Senin
beğenmediğini bulamayanlar var. Hatta bununla ilgili çok güzel bir atasözü var:
Yuvayı dişi kuş yapar, kuşuna sahip olamayan yıkar.
-Çok güzel, başka?
-Kimse mükemmel değil. Zaten insan mükemmel olsa cennetten
kovulmazdı. Bizim mahalledeki Melahat gençken çok güzeldi, istemeye gelenleri
bu engelli, bu parasız, bunun ailesi başka illerden diye diye beğenmedi. Sonra
da babadan zengin yakışıklı biriyle evlendi en son ama o da uyuşturucu
bağımlısıymış, evlenme vaadi ile kandırdı, uyuşturucu parası için arkadaşlarına
sattı ve kötü yola düştü Melahat. Prenses diyorlarmış orada arkadaşlardan
öğrendim. Bununla ilgili çok güzel bir atasözü daha var: Yüz deme doksan da
olur, insan dediğin noksan da olur.
-Daha daha başka?
-Bazı insanlar vardır, öğüt vermek fayda etmez. Yaşayarak
öğrenmesi gerekir. Bu kişiler akılsızlığının bedelini ağır bir şekilde öder. Bazen
yalnız kalır, bazen parasız kalır, bazen sevgisiz kalır, bazen seçeneksiz
kalır. Ama yaşayarak öğrenmek en akılda kalıcı yöntemmiş. Bu kişiler bu durumu
avantaja çevirebilirse deyim yerindeyse kaymağı emer. Bununla ilgili iki
atasözü söyleyeceğim. Bin bilsen de bir bilene danış. Bir musibet bin
nasihatten iyidir.
-Son olarak?
-İnsanlar genel olarak çok sabırsız. Önemsiz bir iş için
olmadık şekilde acele ediyor. Çok yönlü düşünmeden hemen karara varıyor. Bilgi
sahibi olmadan fikir sahibi oluyor. Yığınla yapması gereken iş var, adam
yayılmış dal t.şak oturuyor. Bu şekilde dünyayı kendi kendine cehenneme
çeviriyor. Bu sefer ki söz atasözü değil, Kafka’dan: İnsanlar sabırsızlığından
cennetten kovuldu, tembelliğinden dönemiyor.
-Helal olsun be sana çırak, emiyorsun bu hayatın sütünü
balını kaymağını.
SAĞDIÇ
Hilmi
gece hiç uyuyamamıştı. Aklı hala yaptığı ve yapacağı masraflardaydı. Karşı
taraf ise deyim yerindeyse boğdukça boğuyor, sıkıştırdıkça sıkıştırıyor ve inim
inim inletiyordu. Bir defa olacak, en güzelinden olsun istiyorum dedikçe Hilmi
daha da geriliyordu. Bahsettiğim konuyu anladığınızı tahmin ediyorum. Dünya
geleneğinin ve törenlerin baş tacı: Düğün!
Düğün
arefesinde uykusuzdu. Üstüne üstlük binbir türlü detay ile ilgilenmek
zorundaydı. Gelinlik ayrı, kuaför ayrı, salon ayrı, orkestra ve ses düzeni
ayrı, masa sandalye dizaynı ayrı, konfeti bile ayrı ilgi bekleyen konulardandı.
Hepsine nasıl yetişebileceğini bilmiyordu. Ancak çok güvendiği sağdıcı Cem
vardı. O varsa sırtım yere gelmez diyordu.
Düğün öncesinde karşı tarafın istekleri Hilmi’yi çileden çıkartmıştı. Mobilyasından
beyaz eşyasına, gelin arabasından balayına kadar her konuda uzlaşmaz bir tutum
sergiliyorlardı. Bir defa olacak, en iyisinden olsun dedikçe Hilmi daha çok
içeri giriyordu. Böyle giderse düğündeki takılarla bile borcu kapatamam
diyordu. Yine de sesini çıkarmadı. Acısını çıkartacağım diye düşündü. Bilemezdi
ki neler olacağını…
Düğün
günü uyuyamadığı için keyfi yoktu. Buna bir çözüm bulmalıydı. Sağdıcı Cem’i
aradı ve durumu anlattı. Çok geçmeden Cem kolanın içine kahve çekirdeği
karıştırıp geldi. Bunu iç ,yanında bir de cugara yak, uyku muyku kalmaz dedi. Dediğini
yaptı ve gerçekten dediği gibi oldu. Artık Hilmi düğüne hazırdı, peki ya
düğünden sonrasına?
Düğün
bitti ve Hilmi uykusuzdu. Ancak içtiği kola ve cugara onu hala ayakta
tutabiliyordu. After party denildiğinde alkol olmazsa olmazdır. Gelin damat
arkadaşları ile mekana gittiler. Ancak Hilmi ilk yudumu aldığı an yüzüstü düşüp
bayıldı. Kola-kahve çekirdeği-cugara alkol ile etkileşime girdiğinde Hilmi
kaldıramadı. Hilmi en yakışıklı haliyle vefat etmişti.
NAKARAT
Bazı insanlar vardır, kendini boy aynasında
değil de dev aynasında görür. Kendine hiç dışarıdan bakmaz çünkü bakmaya
cesaret edemez. Kendinden başka konu konuşulunca sıkılır çünkü ilgi hep
üzerimde olsun ister .Zaten genel kültür fakiri olduğu için pek konuşacak
konusu da yoktur. Ercan da bu sözünü ettiğim kişilerdendi. Ercan’ın hayalleri
vardı. Ünlü olacaktı, Zevk-i sefa içinde yaşayacaktı, herkes onu tanıyacaktı
ama o kimseyi tanımayacaktı.
Ercan
doğaçlama şarkı sözü ve şiir yazma yeteneğine güveniyordu. Arkadaşlarının
yanında gaza gelip doğaçlama yapmaya
başlıyordu. Çoğu kişi berbat olduğunu söylese de Ercan bu sözlere kulağını
tıkamıştı. Buna rağmen kemikleşmiş bir arkadaş kadrosu vardı ve arkadaşları
artık kanıksamıştı bu doğaçlamaları. Ancak kayıt altına alınmadığı için
unutulup gidiyordu.
Ercan
arkadaşları ile olduğu bir gün, arkadaşları Ercan’a şaka yapma ve bu şakayı kameraya alma
düşüncesindeydi. Bilemezlerdi ki bu şaka Ercan’ın hayatını değiştirecekti. Şaka
şu şekilde işleyecekti: Arkadaşları kamera yerleştireceklerdi ve Ercan’ı
coşkulandırıp doğaçlamaya teşvik edeceklerdi. Coşkuya kapılıp doğaçlama yaptığı
zaman da kayıt sona erecekti.
Konu
döndü dolaştı müziğe geldi. Bir anda Ercan coşkuyla doğaçlamaya başladı:
Bir ceylan inse de su içse gönlümün pınarından
Paylaşılsın sevgiler gönlümün en kenarından
Büyüktür aşklarım dağların en yaşlı çınarından
Bölünsem de çoğalırım koca sevdaların narından
Arkadaşları büyük bir hayrete kapıldı. Yine saçmalar diye düşünüyorlardı.
Bu kadarını beklemiyorlardı. Kameraya alındığının bilincinde olsa bu kadarını
yapabilir miydi acaba? Arkadaşları Ercan’ın bu nakaratlı ritmli tempolu söylediği doğaçlamayı Youtube üzerinden
yayınladı. Ercan 10 günde 3 milyon izlendi. Bin tane saçmalıyorsa bir tane
güzel söyledi, onunla da fenomen oldu.
YORUM
Klasik yorum: Seni seviyorum.
Pop yorumu: Benim aşkım denizler kadar,
Senin aşkın ancak limana kadar.
Arabesk yorumu: Aşk dediğin benim ömrümü aldı.
Yalanlarla geçti gitti, ömrümü çaldı.
Rock yorumu: Aşk bir kavgaya benzer, eşi benzeri yok
Bütün aşıklar mağdur ve kaybeden çok
Jazz yorumu: Hem erkeği var aşkların hem de kadını
Acısıyla tatlısıyla yaşatırız aşkın adını
Türk halk müziği yorumu: Bülbül nasıl gonca güle hasretse
Keşke ömür adamak sana yetse
Türk sanat müziği yorumu: Aşkının seli boğuyor beni ansızın
Düşündükçe büyüyor içimde sızın
Rap yorumu: Hey sen hey sen, beni bir anlasan ve duysana
Geleceğim aniden yanına, hemen kaysana
ÇATAL
Cemaat: Hocam Kuran kursuna gelen çocuklar tespih savaşı
yapmış! Ortalığı da darmadağın bırakmışlar, biz de bir güzel haşladık onları.
Hoca: Eyvallah.
Cemaat: Hocam biz seni çok seviyoruz. Siz olmasanız
gelmeyiz bu camiye!
Hoca: Maşallah.
Cemaat: Hocam bizim kahveci Nurettin abi vefat etti bilirsin.
Onu yıkayıp defnederken siz de bizimle olur musunuz?
Hoca: Evelallah.
Cemaat: Hocam merhumun ailesi fakirdi bilirsin, zaten çok
da gelen olmuyordu son zamanlarda. Ondan ücret almasanız nasıl olur?
Hoca: Fesuphanallah!
Cemaat: Tamam hocam kızma hemen. Bu arada Lütfi namaz
kılarken beli açılıp çatalı görünür gibi oldu. Gözüm oraya kaydı. Namazım kabul
olmuş mudur?
Hoca: İnşallah.
BEDEL
Uzak
diyarlardan buralara söylentiler doğru mu acaba diye yolculuğa çıkmıştı. Muzaffer
merak ediyordu. Gerçekten de söylendiği kadar var mıydı? Neler öğrenecekti? Neler
karşısına çıkacaktı? Bu deneyimden sonra hayatı nasıl değişecekti? Sabırsızlıkla
bekliyordu köydeki Hafize Nineyi.
Söylentilere
göre Hafize Nine rüya yorumcusu, yüz hatlarından
geleceği okuyabilen ve el falı bakabilen biriydi. Bugüne kadar ne söylediyse
tutmuş. Kimine şu isimli biriyle şu yaşta evleneceksin demiş tutmuş, kimine
kayıp eşyan şurada demiş bulmuş, kimine de şu senede işlerin düzelecek yeni
araba alacaksın demiş alınmış. Bütün bu söylentiler kulaktan kulağa yayılmış. Basına
çıkmasa da gizliden bir şöhrete sahipti.
Bahçede
sıra vardı. Kimler yoktu ki…Evde kalmış kızlar, takım elbiseli adamlar, çocuklu
kadınlar ve daha neler neler…İskemlelere oturmuş bekliyorlardı. Hafize Nine
ilginç bir yöntem uyguluyordu. Tek tek içeri alıyordu. Öncesinde bahçeye çıkıp
göz gezdiriyordu. Kimde enerjisi yoğunlaştıysa önce onu çağırıyordu. Ama
kimseyi de geri çevirmiyordu. Herkes pür dikkat onu bekliyordu. Derken dışarı
çıktı. Bütün gözler ona çevrildi. Eliyle Muzaffer’i işaret etti.
-Senin adın Muzaffer, geleceğini biliyordum.
Muzaffer başını salladı. Herkes şaşkınlık geçirdi.
-İçeri gel Muzaffer.
Muzaffer anlatmaya başlamadan Hafize Nine bir anda söze
girdi:
-Muzaffer evladım, zor bir dönemden geçeceksin, bunu
önlemenin yolu da etrafına iyilik yapmandan geçiyor. Aç birilerini doyur, fakir
çocukları giydir, kurban kes etini fakir fukaraya dağıt bu şekilde
önleyebilirsin. Zaten 2 gündür kabuslar görüyorsun, doğru muyum?
-Nereden bildin Hafize Nine?
-Yüz hatlarından, duruşundan ve senden gelen olumsuz
ışıktan anladım.
-Valla Hafize Nine nasıl desem bilmiyorum, bütün bunları
nasıl bilebildin?
-Ben bilirim evladım. Ne kadar çok bedel ödedim bunun için
bir bilsen…
-Mesela neler yaptın?
-Kötülüklerden uzak durdum. Uykuma beslenmeme hareketlerime
dikkat ettim. Ama en önemlisi millet boş boş otururken ben kitaplar okudum
rüyalar ile ilgili, ilmi-sima ile ilgili, el çizgileri ve anlamları ile ilgili,
ayrıca eski alimlerin yazdığı kitapları inceledim. Zaman geçtikçe kendimi de
dinledim. Çağrışımlar, rüyalar, çevremden duyduğum sesler, hayvanların yaptıkları
ve daha neler neler bana ilham oldu bir bilsen…Yıllar geçtikçe de ustalaştım,
tahminlerim de hep doğru çıktı. Meğer sırrı temiz bir kalbe sahip olmakmış. Zamanla
kalp gözüm de açıldı. Açıldıktan sonra da artık eskisi gibi olmadım. Ama
okumaya araştırmaya esinlenmelere devam ediyorum.
-Ben de senin gibi olabilir miyim yani kalp gözümü açabilir
miyim?
-Bedeninde, sesinde ve kelimelerinde tereddüt var, daha
hazır değilsin. Vazgeçmen gereken çok fazlalık var hayatında. Arkadaşların
gibi, sevmeden yaptığın işin gibi, sana yük olduğunu düşündüğün dayı oğlun
başta olmak üzere akrabaların gibi….Tam kararını ver ondan sonra görüşelim, tabi
o zamana kadar ölüp gitmezsem.
KAFES
Çocukluğundan
rahat yetişmiş, bir dediği iki edilmemiş ve hayatın zorlukları karşısında sanki
camdan kafesteymiş gibi hiç karşılaşmıştı. Liseyi 5 yılda bitirmiş,
üniversiteye ek kontenjan ile girmiş ve zar zor işletme bitirmişti. Ne
üniversiteden ne çevresinden ne de başka yerlerden bağlantısı olmadığı için
işsiz kalmıştı.
Uzun
zaman sonra annesinin gayreti ile bir iş teklifi almıştı. Bir şirkette muhasebe
kayıtları tutacaktı. Ancak kendisini bundan çok daha fazlasına layık görüyordu.
Yõnetici olmalıydı. Daha fazla yetkisi olmalıydı. Daha fazla maaşı olmalıydı.
Yaptığı
iş ve aldığı maaş kendisini tatmin etmiyordu. Annesine ayıp olmasın diye, para
kazanayım diye ve en çok da iş hayatını merak ettiği için kabul etmişti. Ancak
kısa sürede hem sıkıldı hem bocaladı hem de çatışmaya girdi diğer çalışanlarla.
Başka
yollar bulmalıyım dedi kendi kendine. İş hayatı bana göre değil dedi. Üniversiteden
arkadaşları vardı. İnternetten satış yaparak para kazanma imkanı bulmuşlardı. Bu
fikri beğendi ama ne satacaktı?
Çalıştığı
şirket kuruyemiş üzerineydi. Bu fikri patron ile paylaştı. Patron bu fikri
beğendi ve hazırlıklara başlandı. Birkaç haftaya ilk siparişler gelmeye
başladı. Fikir Mesut'tan çıkmasına rağmen Mesut bu işten para kazanmak bir yana
daha da işleri yoğun hale geldi.
Bir
gün canına tak etti. Muhasebe yaptığı için şirketin bütün kayıtlarını da
biliyordu. Bir kalem oyunu ile şirketi zararda göstermeye çalıştı. Ancak
internetten satış oldukça ilgi görmüştü ve herşey ortadaydı. Hemen yakayı ele
verdi.
Şimdi soruyorum kim bu durumdan sorumlu?
Mesut mu, patron mu, aile mi, çevre mi yada başka aklınıza
ne geliyor?
Bence herkes herkesten sorumlu ancak farkında olabilmektir
bütün mesele...
ÇİŞ
Buse
eğitim öğretim hayatının en önemli sınavlarından birine giriyordu, şimdiki
adını bilmem ama eski adıyla Yükseköğrenime Geçiş Sınavı. Hazırlıklarını
tamamlamıştı ,yeterince soru çözmüştü, konu eksiği yoktu ve denemelerde
kendince yüksek bir puan alabiliyordu. Ne olduysa sınav sabahı olmuştu.
Sınava
girmeden önce 2 şişe okunmuş su içirdiler zihin açıklığı olsun diye. Sınavı ise
dram olarak başladı, gerilim olarak devam etti, aksiyon olarak hızlandı ve
komedi olarak son buldu. Dram kısmında ilk 40 dk. Türkçe sorularını
çözdü.Derken içtiği sular çişini getirdi. Kendisine kızdı neden lavaboya
gitmedim ki diye. Sınav gözetmenine sordu ‘’Lavaboya gidebilir miyim?’’ diye. Gözetmen
de ‘’Salondan çıkarsan bir daha giremezsin.’’ dedi. Gerilim başladı.
75 dk.
içinde matematik sorularına baktı ama çoğunu çözecek gibi oldu çözemedi. Bir
türlü mantık yürütemedi. Çişi de çok gelmişti bu arada. Stres oldukça çişi daha
da zorluyordu kendisini. Yine yanında belki susarsam diye bir şişe daha su
aldı.42 dakika kalmıştı. Aman ne olacaksa olsun dedi. Suyundan bir yudum daha
aldı. Aksiyon başladı.
Takır
takır çözmeye başladı matematik sorularını.5 dk içinde bitirdi.Kalan 37 dk.
içinde nasıl hızlı çözdüyse fen bilgisini, kendi bile şaştı kaldı. Hep bildiği
yerlerdendi sorular, takır takır yaptı. Bir yandan da çişi öyle bir gelmiş ki anlatılamaz.
Bir baktı saate 3 dk. kalmış ve sosyal bomboş. Komedi başladı.
Aman
dedi zaten sayılsalcıyım direk cevap anahtarındaki şıkları doldurmaya başladı. Hatta
3 tane E şıkkını alt alta bile getirdi. Sonra aklına 8 tane felsefe ve din
kültürü sorusu olduğu aklına geldi. Onları da sallarsam Allah’ın gücüne
gidebilir diye düşünüp boş bıraktı. Sınav bittiği gibi de lavaboya koştu. Hayatında
en çok rahatladığı anlardan biriydi.
EZBER
Kişinin söylediği: Gezinin adı yorgunluk.
Asıl söylemek istediği: Canım sıkıldı herkesten her şeyden
her durumdan, rahat bir nefes almam gerekiyordu ve değdi.
Kişinin söylediği: Çocuğunuz zeki ama çalışmıyor.
Asıl söylemek istediği: Sizinki bu gidişle bir baltaya sap
olamaz.
Kişinin söylediği: Kendisi iyi ama arkadaşları kötü.
Asıl söylemek istediği: İçinde olmasa dışarı çıkartmazdı, arkadaşları
bahane.
Kişinin söylediği: Sevgililer günü kapitalizmin dayatması, kutlanmasına
karşıyım.
Asıl söylemek istediği: Sevgilisi olanları acayip
kıskanıyorum.
Kişinin söylediği: Eskiden memura kız verilmiyordu. Şimdi
öp de başına koy.
Asıl söylemek istediği: Elindekinin değerini bil. O mesleğe
sahip olmak isteyen milyonlar var.
Kişinin söylediği: Yeğenimin düğününde oynamayacağım da ne
zaman oynayacağım?
Asıl söylemek istediği: Evlen de artık gör gününü, biraz da
seninkinin gıybetini yapsınlar.
Kişinin söylediği: Özel sektör iyi para verir ama eşek gibi
çalıştırır, devlete kapağı atmaya bak.
Asıl söylemek istediği: Başkasını zengin edeceğine gir
devlete, rahatına bak.
Kişinin söylediği: Almanlar yenildi diye biz de yenik
sayıldık.
Asıl söylemek istediği: Başkasının aklıyla iş yaparsan
olacağı budur.
Yazarın söylediği: Ezbere konuşma, taklitçi olma, kendin
ol, içinden geleni söyle.