Unutulmuş metruk bir gülüştün sen:
Sessizliğin gömülü olduğu yüreğin de
maktulü…
Öfkeme sadık
Aşka ırak
Sözcüklerse sefasını süremediğim
kadar dünyanın
Ah, susmak bilmeyen elem kuşlarından
Dökülen nidalar
Sere serpe sarıldığım değil madem
iklim
Demlendiğim ilmek ilmek
Boykot ettiğim nefsi
Aforoz ettiğim iblisi…
İhbar ettiğimden öte
İfası masumiyetin
İliklerime kadar sevgi dolu
Bazen yorgun uykulu
Gözlerle baktığımdan öte
Kalp gözüme
İtaat ettiğim…
Günün gecenin de soytarı sessizliği
Elbet yükümdü ağır olan
Duyansa sadece Sağır Sultan…
Ağırdan aldığım bir aşktı
Yüreğin şahikasına aşina bir hece
Sarmalında özlemin
Son mevsimin de tanığı
Elbet ilkelerim ve değerim
Balyoz yemişçesine sersemleyen
Yüreğin de o derinde saklı kat izi…
Katladığım bir eşarp gibi
Boynuma takılı aşkın gerdanlığı
İmgelerle süslediğim yüzüm
Göğsümdeki kafes
Kafeste saklı yürek
Yüreğinse mezar başlığı
Elbet elbet hayata sevdalandığım
Öykünmediğim kadar ölümlülere
Öldürdüğüm nefsim
Sessizlik ve sevgiye esaretim
Cesaretimse Allah’tan.
Çıktığım o dik yokuş
Tek kuruş
Dahi etmeyen zalim ve nesli
Neferi olduğumsa umut genelde
Hüzün yüklü
Bir travma iken şiirin hikayesi
Elbet boy verdiğim
Nadasa aldığım yüreğimden
Sökün eden o tek hece
Hercai gönüllerden medet ummadığım
kadar
Gözümü yumduğumda tabi olduğum
karanlık
Aydınlık kılansa umut ve sevgi
Şiar edindiğim her duygu
Nasıl ki vuku
Bulan o ürperiş
Geç kalmışlığıma binaen
Erken açan çiçeğin
Gülümseyen çehresinde…
Koştuğumsa malum
Yaşadığım mı?
Ne malum sözcüklerden fırsat bulamadığım
kadar
Kardığım ömür
Kandığım her sözcük nasıl da yüreği
kanatır
Katladığım son gülüşün de hikâyesi
Bir şiire soyunduğunu bilemedim oysa
hayatın
Ederi varsın olmasın
Atmayan yürekse uzak dursun
Çehremde saklı acıyı görmeyen her
kimse…