Amasya Sarayının ecesi Mehmene Bânu önündeki toprağa ellerini çarpıp teyemmüm eyledikten sonra tahtına oturmuş. Çok çok ehli din bir hatun olduğundan abdestsiz tahta oturmazmış zaten. Lakin Amasya’da su falan yok o zamanlar. Mecburen teyemmüm yapıyormuş hep.
Tahta oturduktan sonra harıl harıl hafızlık sınavlarına hazırlanan oğlu Berati’ye seslenmiş.
-Berati....Ablan nerede?
Berati usulca kafasını kaldırnış.
-Bana mı seslendiniz muhterem ve de dünyalar güzeli valideciğim?
-Elbette sana seslendim evlatcığım. Ablan nerede?
-Nerede olacak muhterem validem. Ayna karşısında güzelliğine bakıyor.
Mehmene Bânu Berati’nin kulağına eğilmiş ve yavaşça fısıldamış
-Bana bak iyi takip ediyorsun değil mi ablanı? O alçak aynalar ona benden daha güzel olduğunu söylerlerse derhal bana bildireceksin’’
-Tamamdır muhterem validem ama bunun için harçlığa biraz daha zam yapmanız gerekiyor.
-Tamam Berati tamam...Ne aç gözlü bir veletsin. İliğimi kemiğimi kuruttun valla.
Şehzade Berati annesine şöyle bir tepeden tırnağa bakmış.
-İliğin kemiğin kurumuş halin bu ise Allah normal hallerinden korusun milleti?
Bir nevi iriyarılığıyla dalga geçilmesi Mehmene Bânu'yu çok kızdırmış. Yanındaki şamdanı kaldırdığı gibi şehzade Berati’nin kafasına fırlatmış. Hedefi de tam bulduruş ama Şehzade Berati darbelere mukavim bir velet olduğundan hiç aldırış bile etmeden ablasını çağırmaya gitmiş.
Az sonra içeriye şirin mi şirin bir kız gelmiş. Peçesi ve ferecesi içinde adeta nazlı bir kuğu gibiymiş.
Mehmene Bânu onu görünce hışımla çıkışmış:
-Ben sana şeffaf peçe takmayacaksın demedim mi? Bak gözlerin belli oluyor peçenin altından. Neyse...Derslerine çalıştın mı?
-Evet validem çalıştım.
-İyi..Madem çalıştın söyle bakalım yedi kere dokuz kaç yapar?
-Validem tozuttunuz yine..Unuttunuz mu ben Kız Dar’ül Fünununa gidiyorum. Kerrat cetvelini çoktan aştık biz.
-Hımmm doğru..Mühendis ol da şu memlekete su getir diye okutuyorduk seni di mi?
-Ah validem ah...Oysa ben Dar’ül Elhanda musiki teganni etmek istiyordum. Uğraşamam öyle tesisat işleriyle.
-Bana bak..Ağzını yırtarım senin...Mühendis olacaksın sen. Hem Dar’ül Elhanda erkekler var. Ne işin var senin erkekler arasında? Ayrıca ben sana kaç defa aynanın karşısına geçmeyeceksin demedim mi? Bu ülkede tek güzel var o da benim. Bunu kafandan asla çıkarma yoksa Şirin mirin dinlemem sinek gibi ezerim seni.
Evet...tüm erkek dünyasından bir sır gibi saklandığı için Gizem adı konmuş olan bu kıza şirinliğinden dolayı tüm saray kadınları ve cariyeler Şirin demişler ve adı Şirin kalmış. Lakin ne kadar gizleseler de Şirin’in güzelliği saray dışına da çıkmış ve dilden dile dolaşmaya başlamış. Bu güzelliği duyup öğrenenlerden birisi de Şehzade Berati’nin yakın dostu Molla Ferhat’mış.
****
Kızı Şirin’i de huzurundan sepetleyen Mehmene Bânu Sultan her zamanki gibi boy aynasının karşısına geçerek o mutad sorusunu sormuş:
-Ayna ayna güzel ayna, söyle bana. Bu kainatta benden daha güzeli var mı?
Her zamanki gibi aynanın arkasına gizlenmiş olan Vezir-i Âzam Esrarkeş Recep Paşa içinden ’ Yahu tamam güzelsin hoşsun da her Allah’ın günü aynı muhabbet artık kabak tadı verdi. O değil de şimdi anlasa aynanın arkasında ben varım, kellemi alır bu cadı karı’ Demiş ve cevabı patlatmış.
-Ey gözümün nuru, gönlümün süruru, ülkemin gururu, başımın tacı, gönlümün ilacı, endamın ezeli, dünyalar güzeli sultanım. Sizden başka kim güzel olabilir ki?
Sonra Mehmene Bânu için yazdığı şiiri okumuş. Bu şiir aslında Nedim’in şiiri olmakla birlikte Esrarkeş Recep Paşa resmen intihal, yani izinsiz araklama yapmış. O devirde böyle şair bozuntuları onun bunun şiirlerini çalıp kendi sayfalarında, sitelerinde yayınlıyormuş. Tabii ki bu devirde öyle şeyler asla ve kat'a olmaz di mi?
Neyse şiire geçelim:
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şîşeden ruhsar-ı âl olmuş sana
Bûy-i gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu
Biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana
Sihr ü efsûn ile dolmuşdur derûnun ey kalem
Zülfü Hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana
Şöyle gird olmuş Firengistân birikmiş bir yere
Sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana
Ol büt-i tersâ sana mey nûş eder misin demiş
El-amân ey dil ne müşkil-ter suâl olmuş sana
Sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın
Kendin aldırdın gönül n’oldun ne hal olmuş sana
Leblerin mecrûh olur dendân-ı sîn-i bûseden
Lâ’lin öptürmek bu hâletle muhâl olmuş sana
Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Recep
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana
Mehmene Bânu her zamanki gibi gözlerini kapayarak bu muhteşem şiiri büyük bir vecd içinde dinlemiş daha sonra. ’ Dediklerinden bi halt anlamıyorum ama baya güzel şeyler söylediğin kesin ’ Demiş ve ellerini çırpmış.
Odasının kapıları açılmış ve has oda başısı Hadım Zencefil Ağa içeri girmiş.
Mehmene Bânu içinden ’ Ah ulan ahhh..Sen hadım olmayacaktın ki... Ben o padişah olacak herife ne diyim bilmem. Böyle bir civana kıyılıp da hadım ettirilir mi hiç ’ Diye geçirmiş.
Aynı anda Hadım Zencefil Ağa da ’ Ah ulan ahhhh. Ben hadım olmayacaktım ki ’ Diye geçirmekteymiş içinden.
Mehmene Bânu seslenmiş Zencefil Ağa’ya
-Çabuk bana Esrarkeş Recep Paşa’yı çağır.
Zencefil Ağa dikkatlice bakınca aynanın arkasında Esrarkeş Recep Paşa’yı görmüş. Tam Sultana ’ Sultanım aynanın arkasında Paşa ’ Diyecekmiş ki Recep Paşa eliyle Zencefil Ağa’nın önünü göstererek ’Keserim ’ İşareti yapmış. Zencefil Ağa umursamaz bir şekilde ’Zaten yok ’ Anlamında omuzlarını kaldırmış. Recep Paşa bunun üzerine kafasını göstererek ’ Kelleni alırım söylersen ’ İşareti yapınca çaresiz boyun bükmüş ve Mehmene Bânu'ya '' Emir ve Ferman yüce ecemindir ’ Diyerek odadan çıkmış.
Beş dakika kadar sonra Esrarkeş Recep Paşa Mehmene Banu'nun odasındaymış.
Devşirme yoluyla alınıp Enderun-u Hümâyunda eğitildikten sonra Amasya’daki Sehzade Berati’nin hizmetine lala olarak atanmış olan Recep Paşa , Haşhaşilerden devşirildiği için Esrarkeş Recep Paşa olarak anılmaktaymış. Her ne kadar Amasya’da ipler tamamen Mehmene Bânu'nun elinde olsa da Şehzade Berati’nin naibi aslında Esrarkeş Recep Paşa imiş.
Mehmene Banu feracesini giymiş, peçesini takmış her edepli hatun gibi ve Esrarkeş Recep Paşa ile konuşmaya başlamış.
Neler konuşmuşlar? Ben bu kısma şimdilik bir şeyler uyduramadığım için o kısmı sonraya bırakalım ve bakalım Mecnun ile Kerem ne halt ediyorlarmış o anda.
*****
Kerem Bolu’dan sonra Ferrari adlı kısrağını dört nala Konya’ya doğru sürmeye başlamış arkasında Mecnun olduğu halde. Ancak bu angutlar yine yolları karıştırmışlar ve Konya diye Konya’nın bir ilçesi olan Hadim’ e gelmişler. Lakin her ikisi de onca mektep medreseye rağmen okuma yazmayı tam sökemedikleri için ilçenin tabelasını HADIM olarak okumuşlar. ’ Eyvah Eyvah..Burada insanı hadım ediyorlar garanti ’ Diye korkularından o ilçeden de dört nala at sürerek Amasya istikametinde yol almaya başlamışlar ve nihayet Amasya’ya varmışlar.
Amsasya’ya varır varmaz bir hana girmişler. Han neredeyse tamamen boşmuş. Sadece iki genç bir masada oturmuş sıkıntılı bir şekilde ’ İki kişi daha gelse de bir okey atsak ’ Diye beklemektelermiş. Mecnun'un da Kerem’in de karınları bir hayli aç olmasına rağmen okey masasını görünce dayanamamışlar ve yaklaşmışlar.
-Selam biraderler...Okeye adam lazım mı?
-Lazım olmaz mı be birader? Biliyorsanız oturun da ifadenizi alalım.
Kerem ve Mecnun bıyık altından gülmüşler
Mecnun:
-Beyler bakın peşin peşin söyleyeyim. Acem diyarında bizim üzerimize okeyci yoktur. Sonra yenilince çamura yatmak, Alaman usulüdür herkes kendi yediğini içtiğini ödeyecek demek yok tamam mı?
Şehzade Berati, Molla Ferhat’a dönmüş:
-Duydun mu Molla? Acem diyarının en ünlü okeycileriymiş bunlar. Gösterelim mi şunlara Türk’ün gücünü?
Molla Ferhat şehzade karşısında edepli bir şekilde başını sallamış ve içinden ’ Nasılsa yenilirsek hesapları sen ödeyeceksin. Mehmene Banu'yu kaz gibi yolan sensin. Benim için farketmez ’ Demiş.
Derken efendim oyun başlamış. Dört delikanlı heyecanlı heyecanlı okey oynarken bir taraftan da sohbete başlamışlar.
Şehzede Berati sormuş:
-Eeee söyleyin bakalım nereden geliyorsunuz?
-Acem ülkesinden geliriz.
-Hımmm...Duymuşluğum vardır. Bizim dedelerden Yavuz iyi benzetmiş Sizin İsmail’i...Kanuni dedem de Tahmasb’ı
Kerem ve Mecnun az bozulmuşlarsa da artık globelleşmiş olan bu kürede savaş mavaş gibi işler çok gerilerde kaldığı için Kerem hemen sazını eline alarak tıngırdatmaya başlamış:
Sevgi dolu şu gönlüm
Bir kuş gibi kanatlı
Hayat sevince, güzel
Dünya sevince tatlı
Hayat sevince güzel
Dünya sevince tatlı
*****
NOT: 3. Bölümde değerli arkadaşım Afet Kırat ''Aslı'yı nerede saklıyorlar acaba? Hazeranlar konağındaysa çok sorun olmaz Kerem ırmaktan yüzerek geçer konağın bodrum penceresinden girer de Kızlar sarayındaysa işi zor. Daracık merdivenlerde muhafızlar yol vermezler, kayalara tırmanması gerekir.'' Diye yorum yapmıştı.
Ben Amasya'yı hiç görmedim. Ama araştırıp buldum bahsettiği konağı ve sarayı. Lakin bence ikisi de değil. Aslı Amasya Kalesindeydi ))))
&autoplay=1/?autoplay=1&mute=0" allow="autoplay" frameborder="0" allowfullscreen>
( En Edeplisinden Aşk Hikayeleri---4. Bölüm--- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 11.04.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu