1
Kuluçkada şiir bir de maytap geçen
düş eskileri.
Bir eskiz ise yazdıklarım çizilesi
alın yazım çizikler saklı yüreğin en dibinde.
Rengi yok bu acının.
Rakımı hiç yok ulaşılmazlığın.
Penceremde saklı tür tür kuşlar bazen
bir kür gibi niyetlendiğim ve közünde saklıyım ben bilinmezin.
Mağdur ya da mazlum.
Belki alıngan ve de fazlasıyla
sıkılgan.
Göğe açtığım kanat gibi gökte sarılı
kervansaray bense kuş gibi sekiyorum ve bodoslama dalıyorum yorgun bulutların
arasına.
Esintisi yok günün.
Eskici geçiyor kapının önünden ve
‘’gün eskisi alır mısın’’ diye soruyorum sesi çatlak eskiciye ve anlamıyorum
ilk etapta adamın sağır olduğunu sanıyorum ki ağırdan alıyor ve nasıl da ağrıma
gidiyor: ağdalı bir gülüş uzatıyorum şapkamın içinden çıkan tavşana doğru
seğirtiyor:
Tavşanmış meğer ilgisini çeken ve
dişlek ağzıyla eskicinin kolunu kapıyor sonra soruyorum ‘’saat kaç’’ diye:
bileğindeki saat ise durmuş olmalı bu yüzden adam da dona kalıyor olduğu yerde
ve tüm dünya ansızın beklemeye alıyor tüm sesleri.
Bense hala şen hala çenebaz hala
dişlek tavşanın peşinde belli ki Alice Harikalar Diyarında kostümüm ile hız
kesmeden koşmaya başlıyorum.
Gün teyakkuzda.
Gecenin siperinde saklı yıldızlar ve
dolunay.
İçime dolmayan bir ay aslında şu
geçmek bilmeyen günler ve pervazına ilişiyorum mevsimin hala üşüyor olmanın
verdiği şaşkınlıkla kış modunda aralıksız yağıyorum içimdeki kaloriferi ve
sudan sebeplerle kaçıyorum en çok da kendimden.
Dona kalmış siluetler ve geçmek
bilmeyen günler.
Zamandan ve mekândan bağımsız
yaşamanın güncesi iken yazdıklarım ve de güftesi iken yazmaya doyamadığım
şiirler.
Evrenin albenisi sönük.
Perdeler sararmış.
Gün eskimiş.
Duygular hırpalanmış.
Hala alacak verecek derdinde insanlar
ve geçim yolunu ararken birileri geçimsiz benlikleri ile her şey birbirine
karışıyor.
Iskartaya alınmış mutluluk.
İspiyonladığım zalim.
İmbat gecelerinde şakıyan kuşlar gibi
içimin yıkımında dışarlıklı bir rüzgâr gibi bazen içime bazen dışıma esiyorum.
Estikçe üşüyorum.
Esnedikçe uyku bastırıyor.
Eskiyen günün yüzü suyu hürmetine
teşrif etmişken de gece ve işte hayal gücüme yenik düşen gerçekler.
Çiçeklerden bir dünya ördüğüm.
Çimenleri döşek bildiğim.
Ağaçlara tırmanma isteğim.
Aslında içimde saklı ne varsa üstüne
üstük çalınan yaşama sevincim.
Bir mevsimsen en haşmetlisinden
hüzün.
Bir rakamsam illa ki sıfıra
yuvarlandığım.
Ve işte o ulaşılmaz rakım: adı
mutluluk olan.
Perakende düşler alıp toptan sattığım
gerçekler ve orta yolu bulmak adına yaşarken didinip durduğum.
Derken zaman kaldığı yerden işlemeye
başlıyor hatta ve hatta geriliyor zaman ve uzaklardan gelen sesi eskicinin ve
tam da önümden geçerken elimle işaret ediyorum adama ve bir koşu geliyor yanıma
ve gözümün içine baka baka soruyor:
‘’Yeni bir gün alır mıydınız?’’
Eskiyen günün ardından ettiği teklifi
geri çeviremiyorum ve gülen gözlerle adama bakıyorum. Zamansa donmuyor ve
şapkamdan tavşan çıkmıyor.
Her şey olması gerektiği gibi sonra
kolumdaki saati işaret ediyor eskici:
‘’Satılık mı?’’
Bense duymazdan geliyorum.
Babadan yadigâr bir saati nasıl
satarım ki adama?
Gün eskimeden olduğum yerden
uzaklaşıyorum ve günün tadını doya doya çıkarmak adına adımlarımı
hızlandırıyorum ve hayatın beni nereye sürükleyeceğini bilmeden umudumun
eşliğinde koşuyorum ta ki gün hükmünü yitirene değin…