Bir rengim yoktu benim: bozguna
uğradığımın ertesi içimde esen o şarlatan rüzgâr bense dik yakalı bir sevinçtim
ve dik başlı ve dikeylemesine yaslandığı aşkta saklıydı güncem.
Ben ki hüznüme muhalifim ben ki koyu
gözlerinde gecenin taşa tutulmuş bir zemheriyim.
Anlatacaklarım var, bayım bir de
adlandıramadıklarım ve adımı dahi söyleyemezken siz ben sadece yaprak döküyorum
içimin hengâmesinde şehir vapuru gibi aralıksız ötüyorum.
Bir zincirim ben ve siz, bayım
eklenen yeni bir halka ve bir tane daha ve…
İçim kıyılıyor ve bir avuç imge
atıyorum ağzıma üstüne dikiyorum kalemi üstüne dikiyorum gözlerimi üstüne ve
üstüne…
Bir yüreğin söküklerini dikemiyorum
bir de kalemin yırtık çenesine dokunamıyorum.
İçim gidiyor mevsime içim gidiyor
dünde saklı güfteme.
Bir içimlik addedilen şiirlerim
aslında ömürlük ve açtığım her köşeli parantez elbet mağduruyum ben döngünün ve
mazlum yüreği yalnızlığın.
İçimde şaşkın bir mizaç.
Dışımda esen poyraz.
İç âlemimde saklı o teyakkuz ve işte
in cin top oynuyor şehrin sokaklarında bense şiir olup göçüyorum bir beldeden
diğerine.
Sevemedim gitti bu kalabalığı.
İzafi bir rota addedilen yürek
kıyamım ve işte mahşeri kalabalığı alt ettiğim:
Dilimde Besmele.
Yüreğimde saklı bir ömür okuduğum her
sure.
Sureti mi dünün yoksa düşen süngüsü
mü ömrün?
Lakayt insanlar.
Lenduha kimi eşya.
Lüzumlu lüzumsuz konuşanlar bense
lüzum olduğu üzere yaşıyorum.
Göğün her katresi ve içim enkaz.
Yerkürenin her milimi ve yenik
düştüğüm yerçekimi.
Horasan tepelerine sancağımı diktim
ve içimde kalan ukde ile ansızın uykumdan uyandım, sevgisiz bayım.
Bir mizansense eğer yazdıklarım bilin
ki metazori değildir sevgim ve yalnızlığım.
Layığı ile yaşamanın ötesinde ne
olabilir ki ve hüznüme kim kilit vurabilir?
Baştan savma yaşamadığım kadar başa
aldığım bir hikâye benim bitimsiz teranelerim ve işte yürek sonunda tırlatıp da
istifa dilekçemi yazdığım bir manivela.
Kurşun ağırlığındasınız artık siz ve
kurum kurum kurulan siz.
Beylik tezahürü de değil hayatın
sadece benlik bir duygu ile kanat açmıştım ben en tepeye.
İhbar edeceğim tek duygum yok çünkü
her biri kontrolüm altında ve esvabım düzgün yalnızlığımsa devasa bir sarkıt.
Küpeştesi ömrün.
Kurduğum saatin de alarmı.
Kayrasında dünün el ele tutuştuğum
hüznün bana sadık kaldığı kadar ben de bu aşka ve sizsizliğe sadık kaldım.
Karambole giden ömrün itibar etmediği
sıradan bir düşten öteydiniz siz ve düşe kalka sevdiğim ve dizlerim kanarken
dizelerim ile pansuman yaptığım.
Hırpani bir sessizliktir içimdeki
hezeyan ve kuş tüyü yastığımdan da rahattır vicdan.
Emsalsiz bir rüzgârım ben içime
tersten estiğim bazense esneyen yüreğimden dökülenler ve işte süpürüyorum bu imkânsız
aşkın tozlarını ve talaş yüklü yüreğimi ve cezveye koyup falına bakacağım
geride kalan karanlığın da söküklerini gün ışığı ile dikeceğim.
Dilemması dünün ve direnç gösterdiğim
her günün koyu gözlerinize müptela değilim artık ve bir düş ambarında
gagalarken yüreğimi biliyorum da sessizliğimle tuş edildiğimi.
Nazenin yüreğimle çok sevmiştim sizi
ve bir kere bile ah, etmediğim doğrudur kilitli her sözcükten binlerce dize
yazabilirim ve dillenmiş her dünden yeniden ömürler örerim ben bir avazda.
Bilinmeze riayet ve de sirayet
ettiğim kadar sindiğimi de düşünmeyin ki ben sadece sindiremedim sizin
kayıtsızlığınızı ve işte duygular familyasında bir bir sekiyorum aşktan öteye
yol varken ne de olsa kendime ulaşmayı başardım siz ittikçe.
Bir metaforsunuz artık bu saatten
sonra bense mozaiğiyim duyguların ve göreceli kanunlardan ziyade görsel bir
mecradır hayat denen terane ve işte tebessümleri ektiğim gecenin gamzelerine
bir defalığına çiçek bıraktım ve solmayı dilediğim kadar da açmayı düşünmüyorum
bir ömür ta ki vakit gelip de ulaştığımda o bilinmeze ve size bir tebessüm
borçluyum tıpkı her güldüğünüzde yüzünüzde açan güllerden sadece bir tanesini
aşırdım ve mezar taşına bıraktım bu imkânsız sevdanın.
Kıpırtısı gecenin.
Melankolisi dünün.
Mihrabı kayıp madem sessizliğin ve
işte usulca çekip gidiyorum onca gürültünün ardından asla da inkâr edemem
iyiliklerinizi.