Hüznümle sakitim pembe göğün maviden
örtüsü ihtimamla üzerime serdiğim yalnızlığın türküsü…
Nemalandığım acılarım var, hafız
Gökte saklı bir yaşım ben
Neşrinde yasın, yaslandığım aşkın
Hazan makamında tutuşan saçlarımdan
dökülür
Adeta sözcükler.
Ayan beyan rüzgârım
Nedamet yüklü karanlığa sitemim
Aydınlık yüreğimin seğirdiği
Kuş kafesinde saklı minnacık bir
esintiyim
Lakin…
Devasadır rahmeti içimdeki coşkunun
Ben ki aşka sadık
Ben ki yalnızlığın hatırlı müdavimi…
Sinemde ay
Sırtımda dağ
Önümde çukur
Şükür ki yanımda Huda.
Ah, kambersiz düğünüm ben:
Hüzün denen duvağın esintisi
Hazana âşık
Satırların bazen eridiği
Yaşımla erittiğim buzdağı
Saklıdır içimde
Aşksa tinimde.
Feryadımı duymaz bir Allah’ın kulu
Ve işte bitmez de ayaklarımın
adımladığı o uzun yolu
Bana bahşeden Rabbim ki ruhumda
saklıdır nuru
Gönlün soytarı bestesi bir çağla
yeşili
Ç/ağlayan mevsimin kısık sesi
Randıman aldığımda illa ki acılarımla
hemhal
Sökün eden dizelerden
Neyse düşen payıma
Aralıksız koştuğum bitimsiz aşkın baş
koymuşken yoluna
Muradım mı hafız?
Yeşeren gözlerime bak.
İhtilafı mı yalnızlığın?
İnkâr edemediğim kadar mutsuz ama
Rabbine sadık.
Yaşaran sözcükler mi yoksa aralıksız
darp eden?
Yaslandığım dağın neşri ve eseri olsa
gerek
Bünyemdeki hezeyan ve katık
Ettiğim kimi zaman isyan
Elbet af etsin Rabbim şu günahkâr
aciz kulunu…
Metruk hanelerden yağan başıma neyse
aşikâr
Uğrumdur şiir
Ağıtlar yaktığım asla değil kibir
Bir münafıksa takılan peşime
Allah rızası için sevmedim mi cihanı?
Elbet bitmez de yüreğin ricası
Kıyama durduğum her gün her ezan
vakti
Çığırından çıkmış insanlara Rabbimin
çağrısı
Ses etmeden yaşadığıma şahit her acı…