Düşlerin tarhında nükseden isyanım ve
albenisi hüznün bazen cereyanda kalıp üşüttüğüm bazen cereyana kapılıp
saçlarımın ve tüylerimin dimdik olduğu adeta başım gibi dik çok çok hem de.
Diklendiğimdi evren ve dilemması
hüznün.
Dilaltı acılarım ve lütuf eden kader.
Kederle hatırşinas bir dostluk
kurmuştum işte bir ömür diğer yandan mutluluğun asasını da sıklıkla taşımıştım.
Hür vicdanım.
Hizbeler.
Engelsiz sevgim ve yaralarım bir de
deştiğim mazim ve her an’ımda ve her anı’mda yanımda illa ki annem ve hayatımın
bir dönemi annemden ve onun sevgisinden uzaklaştığım ve birilerinin dolduruşuna
gelip kadıncağıza diklendiğim ve yüklendiğim.
Güneş tepemde.
Hızmam yok ama hızlıyım.
Aşk cebimde üstelik cebim delik ve
yüreğim de ve gözlerim.
Delişmen bir rüzgârım ben hüzün
tayfasından sökün eden miço bense kaptan köşkündeyim sevgimin ve de İlahi
Sırdaşım kulağımı çınlatan ilahiler birileri çekiştiriyor omzumdan:
‘’İlahi Gülüm.’’
İdame ettiriyorum hayatı sahibesi
olduğum o tek zerrede ve tek karede saklıyım.
İçimdeki izbeler.
Dış ses ve zibidiler.
İzafi bir mutluluk dökülen
dudaklarımdan ve not aldığım gün geceye eşlik eden notalar ve bağdaş kurduğum
halı ve püsküllerine takılı aklım ve gözlerim.
Muradım mı?
Ya da muadilim mi?
Müfreze imgeler ve atıl yürekler.
Kaynayan yüreğim kaybolan belleğim ve
benliğim.
Hali hazırda kayıtlı bir not gibi
vücudumdan firar etmek adına cebelleşiyorum evrenle.
Ben beni terk edemezken ne çok insan
da terk etmişken beni ve işte ıslah ediyorum dünde kalan çocuğu.
Afaki demir parmaklıklar.
Afaki bir mahzen ve üstüm kapalı
kapılar benimse gözlerim perdeli bir zamanlar ve insanlar ne dese yapıp üstüme
alıyorum uçuşan sıfatları ve zanları.
Muktedir olan tek güç var aslında ve
elbet içimde saklı ve muteber olan insan izleklerine ilişiyor gözlerim.
Göze aldığımdan da öte göze battığım
bazen göze geldiğim ama göz göze gelmemek adına gözlerini benden kaçıranlar.
Aşkın hümayunu.
Sevginin debdebeli mabedi.
İçimde isyanlar sökün eden peşi sıra
tövbe ettiğim bazense inatlaşıp kaderimle Allah’ın beni çarptığı acılı
zamanlardan da geçmişken göze alamıyorum pek çok şeyi eskiden yaptığım gibi
değilim de ve irtifa kaybediyor yüreğim bazen çöküyorum dizlerime bazen
kayboluyorum genelde kaybediyorum ve gaipten gelen sıra dışı bir coşku ve umudun
nezdinde yeniden başlıyorum.
Sözcükler girgin.
Acılar girift.
Sözler alaylı.
Bakışlar samimiyetsiz.
Yalnızlık ulvi ve izafi.
Kanadığım kadar kanıyorum da
insanlara.
Kayıplarımın ardından elimde tespih
tek tek sayıyorum ettiğim duaları ve sureleri başım her sıkıştığında Yasin
okuduğum ve yarenim iken kitaplar elbet kutsal kitabım ve dişimin kovuğunda
kalan hangi duyguysa her şerde hayır olduğunu kabullenmişken inat ediyorum ve
ibraz ediyorum ve ifa ediyorum aslında ifade güçlüğü çektiğim kadar bir ömür
kafama takılan neyse günü gününe not edip kaleme sarılıyorum aslında sarıldığım
ve koştuğum iken Rabbim içine açan bir lale gibi miski amberi duyumsuyorum.
Kırılgan mıyım?
Ne yazık ki.
Kırıcı mıyım?
Bazen öfke burnumun ucunda iken
ansızın pişman olup af diliyorum ama yiten yitiyor işte.
Yârim de yoldaşım da kalem: pamuk
ipliği ile bağlı olduğum hayata halat geçirdiğim ve yaşamak için nice sebep
bulduğum ve mutluluğun farazi bahçesinde içimde cennet nispetinde koşup umut
ediyorum.
Çığırtkan duygular.
Çalgısı çengisi eksik olmayan
İstanbul sokakları.
Hibe ettiğim dünüm iç geçirdiğim gün
ve dış sesin baskın olduğu bir hayatta umudumu yarınlardan yana saklı tuttuğum.