Şiirleri hüzün geçe gecenin
temennisinde saklı sırlarım ve sökün eden sihirli yüreğim ve miladım dünde
saklı: kerevite çıkan o masal kahramanı olmaya adayım bir o kadar kahramanıyım
da yazdığım masalların…
Şiirleri hüzün geçe teyelli yüreğim
bilinmezin kördüğümde.
Malulen emekli sözcükler belki de
maktulüyüm dünün ve geceyi siper yaptığım sihirli bir yolculuk: yakası
açılmamış esprilerden uzak iki yakamın da kapalı olup bir araya gelemediği.
Hıçkıran neşrim.
Hazan yüklü nesrim.
Niyazım da nazım da dinmek bilmiyor
ve içimdeki o kırık pencere takatim kalmadı işte ve bir kıstastan öte
yazdıklarım hatta kısa özet geçtiğim gün belki de yürek iklimine tezat
sözcükler ekip aşkla erdiğim rehavet ve nihayet.
Şehir çapkın şehir sevdalı.
Şiirler hacizli şiirler metriksin
tekelinde.
Hüzünler bohçası ve rugan
iskarpinlerim.
Gel-geç olmayan bir sevdanın rengi
bazen sönen ışığım bazen solan çiçek yarım ve methiyeler dizdiğim evren ve gece;
nazenin varlığım ve ıssızlık iken meşrebim takatim sonlansa da yazıyorum
aralıksız.
Hükmünü yitiren kimse ve neyse
meylettiğim dünüm; mealim hüzün ve tekbir getiren sözcükler tıknefes imgeler.
Yaralı bir iklim yamalı bir beden
yasaklı bir eksen yâd edilesi mazi üstü örtülesi gizin tekelinde saklı
tutkularım tutulan nutkum ve afalladığım ansızın…
Dibi gördüğüm defalarca ve ben iken
kendi canıma kast eden bir de örtüşen duygular: düşünce babında gidip geldiğim
o dar ve uzun koridor, mevsimin yağmura hasreti ve yağmur gözlü sevdam nazenin
bekam ve tırmandığım o ulvi tepe makasladığım bir kâğıt gibi ya da yanağımda
saklı o tek damla yaş ve yas elbet muadilim rüzgârın uçurduğu saçlarıma konan
kelebek gibi pervane olduğum bilinmeze pelesenk olmuşken hüzün yüreğime.
Coşkunum söndü.
Cesaretim soldu.
Cibilliyetsiz gölgelere de verdim
ağızlarının payını ve payidar olmak adına cihanda bazen pike yapan o devasa
martı gibi kanıtlamak belki de varlığımı kanatlandığım kadar s/onsuzluğa…
Cihadı sözcüklerin.
Cinaslı kafiyeler ve ötüşken imgeler
ve akışkan hüzün ve emsalsiz güzellikler saklı iken içimde.
Miadı dolan bir ömür addedilen.
Mızrabı olmayan bir mandolin
tellerine her dokunduğumda parmakların titreyen…
Ve dünde kalan o devasa duvar piyanom
fildişi yalnızlığımı tasdikleyen.
Düş iklimleri.
Duş altında kalem ve ben onu
keseledikçe çıplaklığı ayan beyan derken çöküyor dizlerine ve kurşun kadar ağır
iken yüküm ona her dokunduğumda yürek ihya oluyor.
Gölgesi yok bedenimin aslında bir
bedenim de yok yazarken ve bedeller ödüyorum ben yazdıklarımın uğruna.
Küskünlüğüm kendime.
Kaskatı kesilmiş bedenim ve titreyen
ellerim.
Hatmettiğim bir kitap ne ki hamt
ettiğimin yanında?
Hatırı sayılı bir cesaret edindiğim
ve temelimde saklı o esaret elbet katı kurallar elbet bağdaş kurduğum yasalar
ve töreler ve ben her ne kadar aydın şehirli bir kız olsam da benim aslında
beni zincirleyen ve dile gelmeyen ne varsa dilemması diğer yarımın.