Biraz eskilere gidelim, 1763 yılında Ingilterede James
Watt buharla çalışan makineyi geliştirmiş ve bu gelişme sanai devrimine büyük
katkı sağlamıştı. Sanayi devrimi
sayesinde İngilizler başta olmak üzere, batı Avrupalılar güçlerine güç katıp mesela Afrika’yı baştan başa sömürge haline
getirmişlerdi.
18., 19. ve 20.
asırlarda dünya zenginliklerinden
teknolojik imkanlarla en çok ve en verimli bir şekilde faydalanmakla refah
seviyesi arasında bir bağ vardı. Bir misal yerinde olur: petrolü bol bol
çıkaranlardan ziyade petrolü en iyi, en
verimli bir şekilde işleyenler, bu ürünleri pazarlayanlar veya ticaretini
yapanlar petrol nimetinin kaymağını yiyenlerdir. Irak petrol zengini bir ülke
ama fakirlikten beli iki büklüm adeta. Buna karşın petrolü olmayan mesela
Hollanda petro kimya ürünlerinden devasa kar yapmaktadır.
Ukrayna-Rusya savaşı yeni bir dönemin başlangıcı oldu,
artık dünyamızın zenginliklerini döke
saça kullanmanın Batılı yanlış olduğuna kanaat getiril. Başka bir ifadeyle, Batıda
tasarruf
savunulmaktadır. Aslında her zaman,
tasarruf zamanıydı ama Batı Avrupa Rusların gazı kesmesi ve iklimin bozukluğunun
kırmızı çizgiye yaklaşması sayesinde israftan vazgeçmenin önemini anladı. Evet,
israf üzere kurulmuş olan kapitalizm düzenin çıkmaz sokak olduğu nihayet
anlaşıldı. Hatta bazı batı Avrupa devletleri tasarrufu devlet politikası haline
getirmekle meşguldür. Bunların en başında Almanya gelmektedir. Enerji israfını
önlemek için çok sayıda uygulamaları vardır. Mesela devlet dairelerinde ısı 19 ºC’yi
geçmeyecek, yüzme havuzları ısıtılmayacak ve benzeri çok sayıda tedbirler alınmıştır. Tasarruf sadece enerji ile sınırlı değildir
elbette. Suyun idareli kullanılması içinde çalışmalar başlatılmıştır.
Suda israftan kaçınılması çağrısını Hollandanında yapması çok manidardır çünkü
Hollanda su ülkesidir. Ülkenin bir kısmı deniz seviyesinin altındadır,
toprakların belli bölümü deniz ve göl kurutarak elde edilmiştir. Ayrıca Ren ve
Maas nehirleri Hollanda’da suya dökülür. Su ile iç içe olması yanı sıra hava
çoğu zaman yağmurluydu. Bütün bunlara rağmen, su israfından kaçınılması için
çağrı yapılmaktadır. Çağrının başlıca
sebebine gelince: Hollanda su ülkesi
olmasına rağmen, iklim değişikliğinden nasibini alıp kuraklıktan muzdariptir.
Kuraklığın devam etmesi halinde devletin su israfını engellemek için tedbirlere
başvuracağı belirtilmiştir. Yani planlar yapılmış, vakti zamanı geldiğinde
uygulamaya geçilecektir.
Aslında bugün su tasarrufu çağrıları bundan 30 yıl öncede
yapılmaktaydı ama bu çağrı akademisyenlerin havada kalan fikirleriydi. Evet, 30
yıl önce akademisyenin biri
Hollanda’da su sıkıntısı
yaşanabileceğini savunup soruna çözümler üretmişti. Hollanda’daki olası su
sıkıntısının haberini yapmıştım ama o günlerde
yazdığım gazetedeki kelek kesenin biri haberi ciddeyi almayıp gülmüştü…
Refah seviyesi yüksek olan ülkeler zenginliği
koruyabilmek için israftan kaçmanın elzem olduğunu anlayıp tasarrufu devlet
politikası haline getirmektedirler. Dinimizin israftan kaçma çağırını
önemsemeyenler, hep taklit ettiğimiz Batı’dan örnek alıp israftan uzak duralım. Ne dersiniz?
İsrafta ısrar
ettiğimizde biz kesinkes sıkıntı
çekeceğiz ama bizden sonra gelen nesillerin durumu bizden beter olacaktır.
Onlar kıtlıklarla boğuşacaklardır. Ne
olur, çocuklarımızın, torunlarımızın yeterince içecek su ve yiyecek ekmek bulamıyacaklarını göz önünde bulundurup israftan kaçınalım. “Bana ne bizde sonraki nesillerden!” deyip
bildiğimiz gibi israfa devam edebiliriz ama bizden sonraki nesillerin
kıtlıklarla boğuşmalarının hesabı bizden çok acı bir şekilde elbet sorulur.
Neticede israf etmekle kul hakkına girmekteyiz.
Kimse: “israf edecek hal mı?” kaldı demesin, müsriflikte halen
ileri seviyedeyiz.
Abdullah Konuksever