ne bitmez ihtiraslarımız var bizim
ne doymaz isteklerimiz
her vardığı durakta
bir sonraki durağı özleyerek geçen
fani hayatlarımız değil mi
boş tutkular
olmayacak hevesler peşinde
hep unutturur bize nefsimiz ebedi güzellikleri
baki olanı hep ıskalar insaniyetimiz
acılarla emzirdiğimiz gecelerde
savrulup duran arzularımız değil mi
zaman aynasındaki güzel düşlerimize dokunan
müstesna hayallerimizi yaralayan
yangın gecelerde
kalbimize paramparça ağıtlar okutan
dolunay düşlerinde göğsümüzü yaran da
ruhumuzu kendi yakınlığında yalnız bırakıp
eşkıya ateşlerde semender misali kavuran da
duygularımız değil mi
hüzünler esiyorsa ılgıt ılgıt
kuşlar sabahın tenine kırık kanatlarla dağılıyorlarsa
kırılmış bir dal gibi
ikiye bölünüyorsa gün batımı
çiçekli bayırlarda bir esenlik muson olup
esmekte değil mi hırslarımız
yağmurların eteğinden geçer şiirler
örselenir kelimeler aşklar boyu
dalgın efkarlara bürünür ayrılıklar
bir narin dala tutunmuş serçeler
ta göğsünden vurulur
ebemkuşağının altında ağlayarak
veda eden mutluluklarımız değil mi
şeb-i yeldada uzar haşre kadar
acılara tutunup iklimlerce sürüklenir
kanat çırpar turnalarımız
külleri savrulan
mecrası kuruyan ırmaklarca taşınan
sevdalarımız değil mi
gelin
beyaz şafaklarda zaman kıvama ermeden
yeni bir düş daha kuralım
bu sefer uzayıp gitmesin
emellerimiz gibi düşlerimiz de