İsyankâr bir gülüştü, onun her yüzüne
konduğunda acı içimi açamadığım da dik açılı bir üçgendi muhatabım olan
duyguların da kilitli çekmecesinden sökün eden sözcükler.
Mağrur ve de mağdur bir iklimdi misal
yalnızlık ve içime çektiğim kadar soğuk havayı hala da sıcak tutabilirken
yüreğimi ve manen madden yıkık ve bitik addedilsem de vardı illa ki bu
çaresizliğin bir çıkış noktası.
Cihan savaşının kaçıncı versiyonu ise
insanın yenik düştüğü ve hangi karartı ise güne çamur atan.
Beyhude söyleyişlerim ve de mezarımı
kazdığım kadar kalemimle kaybolmanın da arifesinde serildim boş beyaz kâğıda ve
ıslak gözlerimle buruştu hicranım.
Ütüsüz yaşamak ve sevmekti benimki
içimden geleni arz ettiğim.
Bir sevginin menkıbesi idi belki de
şiire ön söz kondurduğum ve işte İlahi bir sezgi aşkın tek muhatabı Rabbin
katında gidip geldiğim ise hayatta sahibesi olduğum o dar koridorlarla geçip
gidecektim ben de herkes gibi en çok da kendimden çekip gitmenin hayali ile
kabul görmek cennet bahçesinde ve işte dünyada yaşadığım cehennemi bile baş göz
etmiştim içimde olumlu hangi duyguysa yanına çentik attığım ve çakmak çakmak gözlerim.
Beynamaz rüzgâr çaldı kapımı ansızın.
Aylardan Aralık ve soğuğun iliklerime
kadar üşüttüğü.
Kapının eşiğinde beklemede iken ve
kimin geldiğinin de önemi yok iken kendime gelmenin de en güzel yoluydu elime
aldığım dua kitabında hasretle umutla yakardığım Yaratan ve kâinatın bestesi
henüz derlenmemişken…
O halde güftesini ben yazmalıydım
hayatın her ne kadar kabul görmesem de bendeki bitimsiz hayal gücü ve sevginin
katık olduğu yaşama sevincime kimseler de engel olamazken belli ki acıların da
çıtası git gide yükselmekteydi.
Mevsimi bağrıma bastım.
İteklendim ve de.
Ağrıma gitti ve yüreğimin ç/ağrısına
eklendi sözcükler.
Batıl bir gizemdi yaşamak oysa ve yaşamanın
da muadili iken sevgi olmazsa olmazım durduk yere aldığım her darbe bir o kadar
güçlendiriyordu beni gücüme gitse de gücümü verendi Huda.
Hatırına dünün.
Hatırına tüm sevdiklerimin.
Hatırşinas bir özlemle dipçiği ile
vuruldum işte kalemimin.
Gün bozguna uğratan ve gece
tünediğim…
Tükendiğim de aşikâr ve bilinmeze
kanat açan bunca sözcük yetecek miydi sahi derdimi anlatmaya?
Derdimden çok dermanının peşinde ve
derdest olmuş gün ışığına sokulup da güneş başımı okşasın diye…
Kara gözlerinde kötülüğün gördüğüm
kadar bu büyük kini bense sevginin sarmalında gidip geldiğim nasıl da aşikâr…
Günyüzü görmeme vesile olan olacak
olan da elbet kaderdi.
Bir dua çok şey demekti ne de olsa
duayeni idim hüznün ve girift sözcüklerden firar edip yalın hayaller kurdum.
Kurmalı bir bebek gibi kalemin
yazdığı…
‘’Oku ve yaz’’ diyen Rabbimin
varlığı.
Nüktesi aşk olan her sözcük ve
vurgusu.
Vurulsam da hedeften menzilde
saklıydım işte parçalanmış kalbimi hicveden nice şiir nice insan, tarafınca
itildiğim ve yoz duyguların değil ölü dürtülerin mezarında bir avuç toprak da
ben attım mazinin üstüne.
Meali neydi sahi an itibari ile
hissettiğim bunca duygu akla zarar ve de çok fazla değil miydi?
Sökülen dişleri iblisin ve karanlık
örtüsü gecenin ve çalgının çenginin sonlanmadığı o sahte cennet idi işte
dünyanın yalan dolu heybesinden ayaklarımızın altına serilen.
Bir yarış atı gibi çengeline
takıldığım göğün örtüsü ne de olsa aydınlıktı içim ve saklanmışken o uçuşan tül
perdenin arkasına biliyordum da insanların çoğunun bakan kör olduğunu.
Ve işte kör noktası yaşamın elimden
kayıp giden ve de…
Körü körüne yaşamak ve sevmek miydi
yoksa beni ikaz eden ve defalarca yanılmamın ertesinde yeniden tohum atmıştım
toprağa ve çiğnendikçe yüreğim ayaklar altında ben sadece ruhumu hüzünle beslemiyor
nasıl da büyütüyordum içimdeki sonsuzluk denen umut duygusunu ve hala da saklı
tutabildiğim içimde: elbet çocuk kalbim her ne kadar delik deşik olsa da
kendimi yazarak avutuyordun yeter ki yeter ki…
Ansızın doğsun güneş içime
içerlediğim cihanın arka bahçesinde unutulmuş boş bir küfeydim ne de olsa içini
sözcüklerde ve duygularla doldurduğum ve naçizane görevimdi yazmak sevgiyle
şerh düştüğüm her sözcükse benden bir parça…