“ANNEM VE BEN” 
Köy göçmüş.
Çocuklar (bile) ölmüş. 
Aileden hayatta bir o kalmış bir de annesi. 
Böyle diyor. 
Peki siz ne yapacaksınız? diye soruyorum, yalnızca bir şey söylemiş 
olmak için. 
Duralamadan, ilkin soruyor, sonra yanıtlıyor:
Biz mi? Biz de yakında öleceğiz. Annem de, ben de. 
Peki niçin gitmiyorsunuz burdan? diyorum. 
Gitmek mi? diyor (şaşkın). Biz her yere gittik. Annem ve ben. Burdan 
başka neresi kaldı ki?"

BALIKÇI
Kayık kıyıdan ayrıldıktan sonra 
ağlar atıldıktan sonra
kayık kıyıya döndükten sonra
Bekleyelim bakalım, dedikten sonra 
ve ağdan, istavritler, izmaritler, iskorpitlerle 
birlikte genç bir kadın cesedi çıktıktan 
sonra
Bu kadarı fazla, deyip kadının cesedini
yeniden denize attı."

NE
-Tanrı’nın olmadığı bu dağ başında ne arıyorsun? diye sordu tanıdık bir 
ses. 
Hiçbir şey aramıyordum. 
Orda, dağ başında, o dağ başında yaşayan ve ölen insanların 
arasındaydım, hepsi bu. 
Böyle dedim. 
Bana, 
-Onlardan biriymiş gibi konuşma, dedi. Sen, kendin niçin ordasın? 
-Bilmiyorum, dedim. Belki, sizlerden değil, artık onlardan biri olduğum için."

HİÇ
Ne diyorduk?
Hiçbir Şey.
Ah! demek başladığımız yere döndük.
Hiçbir şeyden mi başlamıştık? 
Evet. Sanırım. 
Öyleyse, yeniden başlayabiliriz. 
Niçin olmasın? Önce sen başla. 
Ne diyorduk? 
Hiçbir şey."

Liseye giden bir kız yiğenim var,arasıra misafirliğe gelince sorarım,okulunu,derslerini,arkadaşlarını vb.Meslek lisesinin çocuk gelişimi bölümünü okuyor,düşüncesini değiştirmezse öğretmen  olmak istiyor ve şuan stajerlik yapıyor.Benim en büyük hayalimdi öğretmen olmak,gerçekleştiremedim,inşallah yiğenim gerçekleştirir.
-Ne öğrendiniz bugün?
-Küçürek öykü.
-Ne?
-Küçürek öykü dayı,hiç duymadın mı?
-Duymadım, neymiş bakalım?
-Kısa kısa öyküler,dayı,okunması da anlaşılması da kolay.

Gerçekten de ilk kez duymuştum aslında yıllardır bu hikayeleri okuyor,bu tip hikayeler yazıyormuşum da  haberim yokmuş,adını bilmiyormuşum.

Yukarıdaki öyküler küçürek  öykücülüğün temsilcisi  Ferit Edgü'ye ait bazen şiire bazen de fıkraya benziyor.

Lise kitaplarında okuduğumuz Ömer Seyfettin ve  Sait Faik Abasıyanık'ın hikayeleri oysa çok uzundu ve biz  hikayeleri bu şekilde öğrendik;bu küçürek öyküler yeni moda yani ben onlara"yavru öykü"diyorum ve de çok seviyorum.

Öte yanda “kısa öykü”, “kısa kısa öykü”, “küçük öykü”, “mini öykü”, 
“minik öykü” “kısa kurmaca” “minimalist öykü”, “kıpkısa öykü”
, “çok kısa 
öykü”, “öykücük”, “minimal öykü”
, “mesel”, “sımsıkı öykü”, “küçük ölçekli 
kurmaca”, “en azcı öykü”gibi isimlendirmelerle  de anılırmış ve   “küçürek öykü”ismini  Ramazan Korkmaz kullanmış.

1. Kısa olması,
2. Yoğun olması,
3. Okuyucuda tek bir etki bırakması 
4. Çarpıcı/vurucu olması,
5. Açık uçlu olması,
6. Varoluşsal bir deneyimi aktarması açısından tercih edilirmiş ve de çok doğru.

Okuma oranlarının günden güne düştüğü ve sosyal medya bağımlılığının günden güne arttığı bugünlerde,küçürek öykü en akıllı yol,en doğru tercih olacaktır,okuma alışkanlığının yeniden kazandırılması açısından.

Uzun yazınca kendimi"zaman hırsızı"gibi hissediyorum,gereksiz benzetmelerle,örneklerle,karşılaştırmalarla yazıyı uzatıp okuyucuların aklını bulandırmayı mantıklı  bulmuyorum.

Bu tip hikayeleri yazmayı ve okumayı herkese tavsiye ederim,zaten kimi köşe yazarları bunu en iyi şekilde uyguluyor.
( Küçürek Öykü başlıklı yazı berberce tarafından 23.12.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.