Mahcup bir renk olduğunu anlamadım
ilk gördüğümde seni bir o kadar son görüşüm olduğunu bilmeden gök kuşağının
sarmalında seninle konuşurken kendimden geçtiğim ki hep de olduğu üzere.
Ne zaman yakınlık kursam birileri ile
kendimi es geçiyorum tıpkı bir ömür insanlara b/ağlandığım kadar kendimle
restleşmişken.
Hovarda iklim ve sevdalı rüzgâr.
Bense semazen bir varlık olmaya
meyyal sahilinde dolaşıyorum ruhumun.
Yeni yılın ilk günleri sözüm ona
kendimi de yılı da güncelleyip yeniden başlayacağım yaşamaya ve kendimi sokağa
atıyorum. Görünürde herkes her şey de aynı tıpkı benim gibi ne de olsa acılar
beni avladığından bu yana hız kesmeden tesirini göstermekte de yeni yılın güzergâhında.
Sağa sola bakıyorum da derken sokağı
mesken tutan iki köpekle göz göze geliyorum ya da göze geliyorum çünkü ansızın
kendimi yerde buluyorum tam da toparlanıp ayağa kalkıyorum ki köpekler çoktan
sırra kadem basmışlar: a, evet, bir de yine bizim sokağı mesken tutan evsiz
yabancı gerçi siması tanıdık ne de olsa günlerdir aylardır buralarda volta
atıyor ve en yakın dostları demin göz göze geldiğim iki köpek.
Kemikleşmiş duygular var gel gör ki
köpeğe versen yüzüne bakmaz.
Yüz göz olduğum düşünceler var yürek
ikliminde sekerken bir bir.
Kaldırımlar da aynı ve kaldırımı
işgal eden masalar ve de arabalar.
Aynıyım.
Aynasıyım de hayatın.
Renk ekip karanlık biçtiğim ya da
karartma gecelerine teslim olup renkler dilediğim evrenden elbet gecenin bir
vakti aydınlık kılınmayacak yeryüzü ama dileklerim gerçekleşene değin içimi
ferah tutuyorum.
Sözcükler hep asılı olan havada.
Ruhum yine tasalı.
Ve bir taslak çizip günü b/ölüyorum
evrelere.
Devingen bir yüreğim var: nasıl da
mahcup.
Devri âlem yapan bir ruhum var: tam
anlamıyla k/açık ardına kadar en çok da Araf’ta salındığım ve yaşamın perspektifinde
ölümü d/işlediğim ve ölümsüzlüğe nazire eden kalemim tıpkı sevginin
s/onsuzlukla dansı gibi.
Mil çekilen gözlerim ve de
mimlendiğim.
Az evvel önünden geçtiğim mim
sanatçısı caddeyi neşeli kılan sesi ve şarkıları ile bilfiil hayatı resmeden ve
Şarlo kostümü ile çoktan gönüllerde yer edinmiş.
Saltanatı eski yılın bitti gitti işte
ve de seneyi umutla karşıladık daha şimdiden de eksilmeye başladı takvim
yaprakları.
Hayatın devasa bir kesiti ve zamanı
bölüp de yıllara ve günlere ruhumuzu umuda peşkeş çektiğimiz.
Sarmalında hikâyenin, yavan olan
hayatı coşkulu ve yaşanır kılmak adına yürekle meşk ettiğimiz…
Taban tabana zıt olduğumuz kim varsa
ve de hangi duygu, devasa bir sus payı söylem inşa edip sesimizi
sessizliğimizle ifa ve ifşa ettiğimiz.
Bakaya kalan hüzün misal.
Yarına çıkması mümkün olmayan ne/kim
varsa çıkmadık candan ümidi kesmeyip sadece yüce Yaratandan istediğimiz.
Bağrımızı deşmek de mümkün ağrımızla
yaşamayı bilmek de ve işte ç/ağrısı kainatın kimine göre çağ atladığımız kimine
göre ağda takılı kaldığımız adeta denizden çıkmış balık gibi çırpınan ve hayata
asılı donuk bakışları ile tüm dünyaya isyan eden bir ritüel gibi ne de olsa
mazlumların sayısı da paralel olarak artmakta zalimler nefsine taparken ölü
iklimlerde ölü çocuklar ve göçmen kuşlar ve göçmenler nasıl da yana yakıla
yaşamaya direnmeye çalışmakta.
Her soluksuz kaldığımızda solan
çiçeği canlandırmak adına medet umduğumuz kader.
Kederin şifresi ise aralıksız değişip
bizleri çözümsüz kılan.
Yine sokağın yerlisi sefil martılar
hani nerede ise uçmayı ve gerçek mekânlarının deniz olduğunu unutan çığırtkan
müdavimleri şehrin.
Günü solumak böyle bir duygu işte.
Hayatı kucaklamak ve de yeni yılı
içine sokmak olası çok da rağbet gören ne de olsa yeni bir yıldan çok şey
bekliyoruz bilmiyoruz da aslında kendimize yüklenip kendimizden beklediğimizi
belki de beklenmediğimiz kadar beklentisiz bir hayatla iştigal sadece bize
tanınan zamanı doldurup sıra savıyoruz.
Bir nida ise suskun.
Bir çığlık ise duyulmayan.
Ve o devasa sessizlikle bütünleşip
sesimizi Sağır Sultanın dahi duyduğu ne de olsa en büyük tepki, verilmeyendir
tıpkı yeni doğmuş bir bebek gibi kucağımıza aldığımız 2023 senesinin ve de
bizlerin bahtına ne çıkarsa…