Bir dikimdi susku bilemezken putları
yıktığının.
Yakarışı tutkulu bir nida aşkın
örüntüsünde saklı o v/eda.
Hicri dünün ve yitimi ömrün
Kelaynak kuşlarından da yok iken
farkı
Alaşağı edilmiş ve postunu sermiş bir
doku
Bir dokun bin ah işit, dercesine
Sefasını süremediği ömrü güden bir
çoban gibi
Duyguları ve düşünceleri yerleşik
Adeta bir koyun sürüsü içini işgal
eden
Tenindeki nem ne ki?
Yüzünden düşen bin parça ve solgun
nice gül iken
Yalnızlığın titri
Dolduruşa gelen bir hezeyan
Mavi göğün mintanı bir heyelan
Acının kırık fay hattında salınan
Sergüzeşt bir beste adeta
Ömrün minvalinde saklı sessizlik ve
nice nida
Bir örüntü ise yaşamak
Bir görüntü ise beden ve sima.
Çehresinde saklı mehtap
Yıldızlarınsa kuyruk acısı var belli
birbirine
Aşkın vedası var ve belası
Emsalsiz bir üşümede cereyan eden
ölümlünün vedası.
Kırık nidalar orkestrası
Kâinatın sesi ve güftesi
Bir şiirden çıkıp da yola
Varılası en uzak tepe şairin yufka
yüreği.
Ses bulan hayaller
Çaputlar bağladığı gerçekler
Aşkla fısıldayan bir gölge
Şair ki kendi gölgesinden kaçarken
Fevri
İniltili nice ses
Olsa olsa sessizliğin yankısı
Yardan da geçmeyen serden de
Ser de veren sır da
Sırra kadem basan bir dostun
arkasından
Döktüğü göz yaşı
Nazire ettiği kadar ömre
Nazına niyazına tutsak bilinmezin
Soldan sağa saydığı her hece.
İçtimada geçer şairin ömür denen hikâyesi
Hırpalanmış bir minvalde
Kul köle olmadan bir Allah’ın kuluna
Nasıl da yükselir bilinmezin sesi
perde perde
Ve da oynadığı tek kişilik oyun ömrü
geçtiği kadar sahnede
Alkışlayan da yuhalayan da tek kişi
Elbet dünde öldürdüğü nefsi
Nefesini boşa harcasa da
Ömür yettiği kadar ağlar ve yazar
şair
Şiar edindiği her yeni gün her yeni
hüzün
Aşkın şahikası ucu kırık kalemi…