Saba Melikesi Sultan Hürrem
Şimdi bazı arkadaşlar ‘’
Hocam bir yanlışlık
olmalı. Saba Melikesi
Belkıs olmalıydı başlık.’’ Diyeceklerdir ama
değil. Saba Melikesi
Hürrem Sultan’dan bahsedeceğim
sizlere.
Of yaaa.
Okuyun anlayın gari.
Bu hikaye bildiğiniz
hikayelerden değil...
1. FASIL: KURU FASULYE
YEDİ BUÇUK LİRA
Dünyanın bence en misafirperver ve cömert insanları olan Fethiyelierin bu kadar
güzel bir hasletleri olmasına karşın çok kötü bir huyları vardı: Ülkemizin bir
başka köşesinde cinayet sebebi olabilecek ifadeler veya şakalar bu cennet
ilçede vaka-i adiyeden sayılıyor ve rahatlıkla dile getirilebiliyordu. Mesela
ben evlenmeden önce ’ Hoca gel sana bir kancık bulalım da everelim seni. ’ Dediklerinde
bu sözü söyleyen arkadaşımın suratına yumruğu indirmek üzereydim ki bir başkası
atıldı: ’ Len salak! Hoca İstanbullu onun yanında kancık deme. Ne bilsin
buralarda kız, ya da kadına bizim kancık dediğimizi ?’ Deyince sıkılan
yumruğumu gevşetmiştim.
Bu günkü yazımızın ilk bölümünde anlatacağım olayı anlayabilmeniz için bu
girizgahı yapmak zorundaydım.
O sene(1987 ) yaz tatilimizi Fethiye’de
geçirmeye karar vermiştik. Fethiye tamam güzel, hoş da her gün Ölü Deniz, her
gün Çalış Plajı da olmuyordu. Çünkü paralar suyunu çekmeye başlamıştı. O
bakımdan bazı günler köyde kalıyor merkeze inmiyorduk. Köy : Kıncılar... Eh
köyde kalınca da ne yaparsın? Kayınpederin kıçına takılır kahveye gidersin
tabii ki.
O gün de öyle yaptım. Rahmetli kayınpederin
değirmen taşı misali kıçına yapışıp kahveye indim. O oyun filan oynamazdı.
Tabii ki onun yanında ben de oynamıyorum. Bizim kayınpeder de dünyanın gelmiş
geçmiş en büyük palavracısı... Her zamanki gibi başlayacaktı yine sallamaya.
Seyircisi ve izleyeni çoktu nasılsa. Lakin başlayamadı. Çünkü köylüler bir
başka eğlence ile meşguldüler ve az sonra o eğlencenin başına hiç de iyi şeyler
gelmeyecekti.
O eğlence Ayyaş Salıf idi. ( Yani Salih ) Köylü, Ayyaş Salıf’ın etrafını çevirmiş onunla makara
yapıyordu. ’Salıf Dayı gel seni everek ha. Bak Hörü ( Huri yani ) nene
boştaymış. Tam sene göre’
Salıf dayı benim kayınpedere döndürdü kan çanağına dönmüş ayyaş gözlerini.
- Alııııı ( Ali yani ) sende iki avrat var ( Benim kayınpederin iki hanımı var.
Benim kaynana kuma olanı. ) İki avrat sene çok. Birini bene versene...
Bir de kıyametin ne zaman kopacağı belli olmaz derler. Aha da kopuyor. Diye
beklerken Alı hiç bir şey olmamış gibi Salıf’ın karşısına dikildi ve sormaya
başladı.
- Ula Salıf sene bir gaç soru soram.
- Sor bagem.
- Bir ekmek kaç para? ( Haydaaa diyorum ben içimden )
- Elli guruş. ( Rakamlar böyle
olmayabilir. Ama hatırımda böyle
kalmış)
- Yağın tenekesi kaç para?
- On yedi lira
- Pirinç?
- Dört lira
- Şeker?
- Üç lira
- Kuru fasuluye
- Yedi buçuk lira. Hem kaynasın hem...
Türkü halinde söylüyor Salıf ama, Alı tamamlatmadı türküyü. Önündeki sandalyeyi
kaptığı gibi Ayyaş Salıf’ın kafasına indirdi.
- Ula Deyyus. Ben bu kadar parayı o garılara, senin goynunda yatsınlar diye mi yediriyom ha? Seni köpoğlu köpek?
Köylüler hem gülmekten yerlere yatıyorlar hem de Salıf’ı sağlık ocağına taşımak
için araç arıyorlardı.
Salıf, kahveden gönderildikten
sonra artık meydan ve de sahne tamamen benim kayınpedere kalmıştı. Sanki biraz
önce bir vatandaşın kafasına sandalyeyi geçiren o değilmiş gibi gayet rahat
başladı konuşmaya. İşin aksi tarafı köylüler de sanki iki dakika önce hiç bir
olay olmamış gibi Alı dayılarını dinliyorlardı.
2. BÖLÜM: SABA MELİKESİ SULTAN HÜRREM!
Aldı sazı eline bizim Alı bakalım neler dedi?
- Ey ıhvanlar ( yani kardeşler ) Bu giden deyyus benim iki garılı olmama dil
uzattı. Oysa Sultan Söleyman’ın da bir sürü avradı varmış. Hele biri varmış ki
güzelliği dillere destan...
Bana döndü.
- Hoca sen bilin neydi onun adı?
Şimdi Mahidevran desem o ne kadar güzeldi bilmiyorum. Hürrem desem o da öyle
ahım şahım bir güzel değilmiş.Yani güzelliği ile meşhur bir hatun değil. Hay
Allah...Yine de cevap vermem lazım. İlkini söyleyeyim dedim
- Mahidevran
- Yok o değildi...Başka bir adı vardı. Emme çıkaramadım.
Devam etti:
- Hay Allah neyse... İşte bu Mahidevran, Saba denilen bir ülkede yaşarmış.
Haydaaa ( Vallahi ben bilmiyordum Mahidevran’ın Arap asıllı olduğunu. )
- Baba.. Sanırım Mahidevran, Rus asıllıydı. Ya da Balkan milletlerinden
filan
- Olabilir.. Rusya’nın Saba şehrinde yaşarmış.
- Baba sen karıştırdın sanırım. Saba, Rusyada değil. Arabistanda. O
hatırlayamadığımız isim de Mahidevran değil Belkıs. Dahası...
Der demez Alı lafı ağzıma tıktı.
- Hah şşte Belkıs... Bizim Kanuni Sultan Süleyman bu Belkısa aşık olmuş emme
Belkıs Kanuni’ye pas vermiyormuş.
- Yav baba o Süleyman Peygamber. Sen iyice karıştırdın.
- İyi ya işte Hazreti Süleyman Peygamber, Osmanlı Devletinin padişahı imiş...
Artık dayanamadım.
- Yav baba iki hanım yetmedi sana galiba, tarihi de becerdin maşallah.. Deyiverdim.
Baktım köylüler kötü kötü bakmaya başladılar bana. Aralarında fısıldaşıyorlar.
- Ula bir de öğretmen olacak.
- Yok la bizim Alı Dayı gadar bile tarihten anlameyo. Bir de tarih
öğretmeniymiş. Pöh...
- Adam daha Hazreti Süleymanın padişah olduğunu bilmeyo. Bunu nasıl öğretmen
yapmışlar.
Baktım karizma elden gidiyor. Millet Alı Dayılarından dinlediklerini daha
inandırıcı buluyor, ben de salladım gari.
- Yav arkadaşlar ben babamdan farklı bir şey demedim ki. Benim demem o ki
babamın dediği hatun kişi farklı. O güzelliği dillere destan olan, bizim Padişah Hazreti
Süleymanın en gözde eşi Hürrem imiş. Diğerleri o kadar güzel değilmiş. Onu
demek istemiştim.
Kayınpeder girdi devreye yine.
- Şimdi oldu damat... Evet ne deyordum işte bu Saba Melikesi Hürrem, Kanuni Süleyman Peygambere pas vermeyince Bizim padişah
zümrüd-ü anka guşuna emretmiş ’ Git onun tahtını bene getir ’ diye...
Kantarın topuzu kaçmıştı artık.
- Yav baba sen bizim profesörlerden de iyi biliyormuşsun bu konuları. Bunları
bize hiç anlatmamışlardı.
- Anlatmazlar damat anlatmazlar... Adamların yiyip içip yatmaktan başka
yaptıkları bir iş mi var.
Her kes Alı Dayılarını alkışlarken benim gözlerimden inen iki damla yaş
yanaklarımdan aşağı süzülmeye başlamıştı. Çalışma masasında, önünde kocaman bir
kitap ve dirsekleri masaya dayalı, elleri başının arasında öylece...O vaziyette
geçirdiği bir kalp krizi neticesinde hayata gözlerini yuman
Rahmetli Hocam Profesör Doktor Cengiz Orhonlu aklıma gelmişti. Yiyip içip yan
gelmek ha....
Allah Onun üzerine rahmetini nisan yağmurları gibi yağdırsın inşallah...
Tarih katillerine ise
diyecek bir çift
lafım var: Allah’ın azabı bilerek tarihi
katledenler üzerine olsun.
Ama bizim Alı gibi
bilmeden katledenlere de uyanma
ve gerçeği görmeyi nasip
eylesin.
(
Saba Melikesi Sultan Hürrem başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
2.02.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.