Takılı düşlerin perde arkası
yalnızlığında resmettiğim gerçeklerin şüheda mazisinde saklı bir nesirim.
Esaretim sözcüklere peyda olan günden
kaçışım belki de sitemli geceyi diskalifiye ettiğim.
Müzmin duygular coğrafyası ve
mükerrer eden kaderin solgun nezdinde sığınmacı bir gölgeyim ben kaderin peşine
takılı ve teyakkuzda geçen ömrün dilemmasıyım peyderpey b/ölünen hecelerden
derlediğim bir aşkı mısralara yaydığım.
Hüzün direktif verdiğinde estiğim.
Her estiğimde üşüdüğüm.
Ceset torbasında saklı anılarım ve
düşlerim.
Revnak bir satırı boca edebilirim
geceye ve güne kavuşma telaşı ile savsaklarım geceyi.
Mahşeri kalabalığın kuytusunda seken
bir mevta…
Bir ölü dizeyim dizlerimde büyüttüğüm
sözcüklerin güdüsünde seken bir kuşum ve çırptığım kanatlarımdan kendime
yarattığım dünyanın müdavimi bir şiirden ötesini hecelerken telaffuz edilesi
imkansız aşkın güldürücü nüktesiyim.
Özlemin hası.
Aşkın hazzı.
Ve de kırık kulpu günün.
Pekişen bir cesaret ben ki emsalsiz
bir duyguya meyyal.
Hazan ritüelinde dile getirirken
masalları.
Her masalın kahramanı benim
anlatıcısı de ve yaftalanmış yüreğimden saçılan zerrelere muktedir bir yeminim
ben yerdiğim ve yar bildiğim ve yarenim ve yârim ve yarım kalmış ömrün
nüktesiyim.
Bir ölçüt ise şiir.
Girift bir acı iken nesir.
Hikâyelerin tahayyül ettiğinden de
öteyim ve ötekileştirilen benliğimden aldığım cesaretle önde saf tutmaktayım.
Her rengin bir hikâyesi var, bayım ve
her hikâyenin de bir sonu.
Sözcüklerim var kalburüstü yanan
yüreğin tüttüğü düşlerim var.
Düşlemsel bir yeryüzüdür saf tuttuğum
kubbe ve sarmalında boşluğun hiçlikle tokalaşan elimdir gerisin geri koyduğum
bir ritim belki de ya da sus payı söylemlerde saklı iken yazılası her hikâye…
Müşküle düşen bir tohumum belki d ya
da tohum kaçmış duygulardan inşa ettiğim bir sera ve her serap gördüğümde
gözlerimi açtığım yerleşik kasaba.
Hicranın ertesi bir metafor gücünde
ve aşkın da var iken tek iddiası:
Aşkı aşk yapandır imkânsızlık bu
yüzden şeceresini tutuyorum duyguların bazen eşlik eden Mehter Marşı bazen cezbeden
melankoli ve içtimada iken bir sözcük koyudan gözlerine gecenin düşüyorum ve
düştüğüm her imkânsız aşkla sevdalandığım yalnızlığın bahtında saklı iken
kimyamda ışıyan Zühre Yıldızı.
Ben dalga boyunda bir yıldızım.
Ben şevkle koşan bir tazı gibi ve azığa
aldığım her duygunun da yoldaşıdır kalemim ve o ses ki mahzende geçen ömrüm ve
o taş duvar ki: sevdiğim insanların benden kaçtığı.
Gözüme şiir kaçtı, bayım sonra tozu
dumana kattım ve yaşımla istirham ettim yaşadığım acıları ama yetmedi.
Beynamaz rüzgâra da verip veriştirdim
ve kıtalar açtım içimin coğrafyasında saklı nidalar ve kumral kumsallarda bir
denizyıldızı gibi şakıdım ve akmayan yaşlarımdan bentler aşırdığım ve
taşırdığım kadar t/aşkın duygularımla kazdım mezarımı ve mezar taşıma sundum
yazılası ölüm fermanımı lakin…
Öylesine engindir ki duyguların.
Öylesine de engebelidir ki ruhum.
Tahakkuk eden faiz gibi gecikmeli
sıfatların eşlik ettiği aşkı içimde saklı tuttuğum yası ve yaşı sunduğumdur
yüreğiniz, bayım ve naçizane bir çiçek ve nezaketin sunumu ile eşlik eden
rehavet.
Tutkumsa tutkal gibi.
Tutanaklara geçen ruhum adeta devasa
bir taslak gibi.
Tutulan nutkumdan doğan şiirlerimse
güncem ve sevk ettiğim mahrem bir gizem.
Satırlarda bozguna uğradığım ne ki
hayatta aldığım darbelerin yanında ve bozuntuya vermediğim kadar yaşamak neye
denk düşer ki Tanrı iken arkamda ve melekler hem sağ hem sol yakamda asla da
iki yakam bir araya gelmese de yakamdan düşmez duygular ve şiirler
güncellediğim bir rivayet olsa da mutsuz aşklara öykünen gaipten gelen coşkumla
mizacıma sığınan bunca yası yasa bellediğim.
Bense bir başağım dolu ve mağrur ve
eğik.
Ben bir kilimim yüreğe serili ve işte
uzandığım o iklim o kilim aşkla muhabbet eden içimdeki saf çocuğu taşırken
tepeye tepelenmiş mahiyette çözülen dilim hece hece.
Maharetse yazmak.
Matemim saklı iken yazgımda.
Çömeldiğim şu duvar dibi belki de
sona gelmenin hikmeti soldan başlayıp saydığım ve de sağdıcım iken kalemin
rüzgârı.