Ramazan Sohbetleri

KAZIM ÖZTÜRK

ÖZTÜRKÇE

[email protected] 

[email protected]  

[email protected]

semazen.net         

 

 RAMAZAN SOHBETLERİ 

     29 gün sürecek; imsak, iftar, teravih, mukabele ve sahur maratonuna başlayacağız. Aslında bu maraton, hayatımızın en değerli, en kıymetli maratonu. Sadece Ramazanda değil, bir ömür boyu böyle bir hayat sürmeye bizi alıştırmak ve teşvik etmenin adıdır.

Ramazan Sohbetlerime sevgililer sevgilisi, peygamberimiz, önderimiz Hz. Muhammed (SAV) efendimizin Hadisleriyle başlamak istiyorum. Çünkü Kur’an’ı, o’nun açıklamaları, yaşantısı ve örnek ahlakı olmadan İslam’ı anlamak eksik olur.

 “Ameller niyetlere göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Kim, Allah’a ve Resulüne hicret ederse o, gerçekten Allah ve resulüne hicret etmiş olur. Kim de, erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret ederse hicreti, hicretine sebep olur.” (Riyazü’s-salihin/Muhyiddin Nevevi, Çevirenler; Prof. Dr. M. Emin Özafşar- Prof. Dr. Bünyamin Erul, Diyanet işleri Başkanlığı Yayınları, 2013, s. 26)

Bu hadis bize, yol haritası çiziyor. Şöyle ki; her yaptığımız iş, içimizde gizlediğimiz, tasarladığımız, düşündüğümüz iştir. Bununla ilgili güzel bir söz var, denir ki;

“Dervişin fikri neyse, zikri de odur.”

Bunun için düşüncelerimizi, niyetlerimizi halis kılmak zorundayız. “Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz”. Kimse, “ben yaptım oldu” diyemez böyle bir lüksü yoktur.

 “Bir ordu harp etmek için Kâbe’ye yürüyecek, sahraya geldiklerinde ise ordudakilerin hepsi yerin dibine geçirilecek.” Hz. Aişe der ki:

“Ey Allah’ın resulü, neden hepsi yerin dibine geçirilsin ki? İçlerinde, ticaret için yola çıkanlar olduğu gibi, onlardan olmadığı halde yollarda orduya katılanlar da var”

Resulülullah:

“Hepsi yerin dibine girdirilir ve kıyamet günü niyetlerine göre haşrolunurlar” buyurdu. ( A. g. e. s. 27)

 

Çok çarpıcı ve üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir hadis. Bir mücadelede, bir çalışmada; “Bana kahraman desinler, beni el üstünde tutsunlar, beni alkışlasınlar, bana itibar etsinler, makam mansıp versinler…” diye hareket edenlere, “dostlar alışverişte görsün” anlayışında olanlara bir mesaj niteliği taşıyor. 

Bu iki Hadis, bizi samimiyete, ihlasa davet ediyor.

  Günlük hayatta sık sık kullandığımız ve her zaman yanıldığımız hususlardan birisi; şekle bakmak, kılık kıyafete göre anlamlandırmak. Halbuki iç alemi, gönlü, duyguları, niyeti güzel olan nice insanlar var. Aslında insanların, açıktan inkar eden söz ve tavırları yoksa, toplumun birlik ve beraberliğini bozan davranışları görülmüyorsa bu insana; “kötü” diyemeyiz. Bu konuda sevgili peygamberimiz şöyle buyurur:  

 “Allah, sizin cüsselerinize ve şekillerinize değil, kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Riyazü’s-Salihin, c.1, s. 31)

“İki Müslüman birbirine silah çekerse, öldüren de ölen de cehennemdedir.” Buyuran Peygamberimize;

“Ya Resulallah, öldürenin durumu belli de, ölen niye cehennemlik oluyor?”diye sordular. Peygamberimiz;

“o da arkadaşını öldürmek istiyordu da o yüzden” buyurdu. (A.g. e. s. 32)

Şimdi burada biraz durmak ve meseleyi enine boyuna açmak istiyorum;

“Allah allah” diyerek insanlara kılıç çeken, onu öldüren her iki kabile ve topluluk da aynı kategoride mütalaa edilir. Mesela cemeş Vak’asında olanlar, Hz. Hüseyin’i katledenlerin durumunu varın siz kıyas edin.

Şekle önem vermemek ile ilgili bir anekdotu paylaşmak isterim. Katıldığım bir Kültür programında şiirlerimizi okumuştuk. Programın sonunda programın yönetcisi: “İçinizde şiir okumak isteyen var mı?” diye sordu. Arka sıralardan; kulağı küpeli, saçını arkadan tokayla toplamış uzun saçlı, dövmeli, uzun bıyıklı, sakallı bir genç çıktı prtaya ve öyle bir şiir okudu ki, salonda olanların hepsi şoke oldu. Okunan şiir tasavvufi ve derinlikli bir şiirdi. O gencin de beş vakit namazını kılan, İslami hassasiyeti olan, ancak bulunduğu ortam itibariyle böyle bir kılığa bürünmeye mecbur kalan birisi olduğunu öğrendik. Dahası meğer bulunduğu bu ortamda birçok gencin İslama girmesine vesile olmuş.

Zevahir bizi aldatmasın. Kimsede ne olduğunu kimse bilemez. Derinliği, derunu yalnız Allah bilir.

Rabbimiz; “Kim zerre miktarı iyilik yaparsa onu görür, kim de zerre miktarı kötülük yaparsa onu görür.” Buyurur.

İman, sadece Amentü esaslarını okumaktan ibaret değil. İslam, yalnızca dil ile söylenmekle bitmiyor. Nüfus cüzadanında; “Müslüman” yazması, Müslüman olmak için yeterli değidir.

Peygamberimizin; “İnsanların namazı sizi aldatmasın”, “Öyle Kur’an okuyucular var ki, Kur’an ona lanet eder” hatırlatması bizi titretmeli.        

 Üç kişi yola çıkar. Geceyi geçirmek için bir mağaraya girerler. Ancak mağaraya girer girmez dağdan kopan bir kaya parçası mağaranın kapısını kapatır. Gençler, çar naçar beklemeye başlarlar. Bu esanada her birisi kurtulmak için, hayatları boyunca ihlaslı ve iyi niyetle yaptıkları işlerini anlatmaya başlarla. Birinci genç;

“Allahım, benim annem ve babam vardı. Akşam, onlardan öncene çocuklarımı doyurur, ne de hayvanlarıma bakardım. Günün birinde odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Fakat geldiğimde onları uyumuş buldum. Onları uyandırmayı ve onlardan önce ailece süt içmeyi hoş görmedim. Çanak elimde olduğu halde uyanmalarını bekledim. Nihayet sabah oldu.  Çocuklarım ayaklarımın altında açlıktan ağlıyordu. Derken annem ve babam uyandılar ve sütlerini içtiler. Alahım, eğer bu işi senin rızan için yapmışsam bu taş yüzünden başımıza gelen sıkıntıyı bizden uazklaştır” dedi. Ta bir parça açıldı ama çıkılacak gibi değildi.

  İkinci genç söz aldı;

“Amcamın bir kızı vardı ve ben onu herkesten çok seviyordum. Onunla birlikte olmak istedim. Fakat o teklifim kabul etmedi. Bir kıtlık senesi zorda kalınca bana başvurdu. Kendisini bana teslim etmesi şartıyla ona yardım ettim. O da kabul etti. Bu fırsatı  elde edince bana dedi ki; “Allah’tan kork da haksız olarak mührümü bozma” dedi. Ben de Allah’tan korkarak bu çok sevdiğim kızdan uzaklaştım. Allahım, eğer ben bu işi sırf senin rızan için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıyı üzerimizden kaldır” dedi. Mağaranın ağzındaki taş biraz hareket etti ama yine de çıkacak gibi değildi.

Üçüncü genç devreye girdi ve yaptıklarını şöyle anlattı;

“Allahım, ücretle işçiler tutmuştum, ücretlerini tam ödedim. Yalnız bir tanesi ücretini almadan çekip gitti. Ben de onun ücretini çalıştırdım, hesabına ayırdığım mal çoğaldı. Aradan bir hayli zaman geçtikten sonra çıkageldi. Ve;

“Ey Allah’ın kulu, ücretimi ver” dedi. Ben de;

“şu gördüğün develer, öküzler, koyunlar ve köleler, senin alman gereken ücretten çoğalmıştır, hepsini al götür” dedim.

O; “Ey Allah’ın kulu, benimle alay etme deyince seninle alay etmiyorum” karılığını verdim. Bunun üzerine mallarını alarak gitti.” İlahi,  eğer ben bunu senin rızan için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar”dedi ve taş mağaranın ağzından tamamen aşağılara kaydı gitti. Üç genç de mağaradan çıkıp selamete erdiler. (A. g. e. s. 36)     

     


 

 

 

 

( Ramazan Sohbetleri başlıklı yazı Öztürkçe tarafından 23.03.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.