Bu yazdığım ne ilk yazı ne de
son. Belki sonu gelmeyen bir mazoşizm. Ya da belki sonu var ama bir başlangıcı
yok.
Beynim düşünceler saldırısı
içinde. Geziyorum belki yeryüzünde. Belki insanlar da geziyor. Yiyor, içiyor ve
nefes alıyorlar. Bir de biriktiriyorum. Bir yandan çemberi genişletirken, bir
yandan daralıyor umut düşlerim. Sonu gelmeyen gri günlerimi düşünüyorum. Ilık bir
rüzgarda gökyüzüne bakıyorum; kayısı çiçeklerinin kokusu ve toprağın dayanılmaz
sarhoşluğu sarıyor duygularımı. Yaşamak diyorum bir şekilde dünyaya gelmek ve
trilyonlarca nefes alıp vermek.
Yaşamak kerpiç duvarların altında
toprağı koklamaktı belki. Belki geçen trenleri izlemekti pancar tarlalarının
sıcağında bir yaz günü öğlen vakti!
Yaşamak karşılıksız sevmekti yeni
yetme zamanlarımızda. Kalbimizin usulca çarpmasıydı her aşkı tattığımızda
platonik baharlarda… Yaşamak, erkenden ölmeyi
istemek değildi…