Başkenti Yalnızlığın...


Hiçliğime konan bir nidaydı yalnızlık:

Aşkın başşehrinde saklı o iklimin nidaları

Peşrevi hazan panzehri hüzün kokan bir fısıltı

Aklımın körüklü düşüncelerinde saklı

Nazı ve bitimsiz niyazı

İçime çektiğim bir derviş edasıyla

Salındığım ilkbahar akşamları…

 

Sahi, söyle:

Doğar mıydı mutluluk ruhumun sabahında

Saltanat süren bir hükümdar gibi iken

Kalemin kırık ve kırgın ucuyla arzı endam eden

Nazlı bir ritim nezdinde saklı

Bir günce bir güfte

Bir güruh ki izdiham yüklü

Namelerin dilaltında saklı acı tadı.

 

Unutulmuş adı mutluluğun

Seyrüseferinde göğün bir başkaldırı iken şiir ve nicesi

İrkildiğim ölüm öncesi

Defalarca ölmenin güftesi

Kâh şiir tadında bir yitim

Kâh masal tadında bir yıkım

Kâh mevsimin söküklerinde saklı bir buse

Konan alnıma saflığın ve masumiyetin nişanesi.

 

Eser de aklıma bazı bazı

Ne esef yüklü ne de Araf’ta saklı

Bir günce bir gülücük bahşedilene razı

Yüreğin de kubbesine konan o hutbe

Bazen veda tadında

Bazen yıkık edanın miski amber kokan duası

 

Hüzün iken teşrif eden

Meali yok işte şiirin ve yüreğin

Nal toplayan gizinden sökün eden

Bilinmezlik elbet aşka rücu eden

Bir başkaldırı iken şiir elbet başkenti yalnızlığın

Baştan ayağa gizem bürüyen

Yosun tutmuş nice duygu

Aşkın hulasası kayıp bir minval peşine düştüğüm.

 

Beyitler taşkın

Bentler aşkın

Biçare yalnızlığın dalkavuğu elbet nidalar köpüren

Ruhumdan

Kaynayan yüreğimden

Kardığım kadar ömrümden

Nasıl ki ömür idi yitip giden.

 

Hizaladığım hüzün yüklü evren

Kordan satırlarda saklı hare yüklü mevsimin

Salkım saçak varlığı

Uçuşan tülün arkasında saklı

O hırsız yüreğin çengisi çalgısı

Taşlanan bir beyit

Taçlanan bir lahit

Dalkavuğu yalnızlığın kör topal sürüklenesi

Rüzgârın uçuşturduğu

Eteklerimden dökülen taşlarla

Yuva yaptığım sözcük denen cennetin meali, getirisi.

 

Sadece şiir deyip de geçmemeli hani

Geçimsiz ruhun göçebe serveti

Elbet uçuk

Elbet kaçık

Elbet ardına değin açık

Yürekten firar eden bir giz nasıl ki solladı mevsimi

Bahar deyip de düştüğüm yola

Çağrısı Nisanın vuku bulduğu kadar yalnızlığın rotasında.

 

Kök söktüren o rüzgâr

O ihtişamlı naralara

Gözünü kiminin isyan

Kiminin hüsran bürüyen:

Savruk heceler

Kalafatı göğün

Kalender meşrep minvalinde ömrün

Öğünler atladığım

Kıtlık zamanıma denk düşen sözcüklerin

Kayıt açtığı o hane ki

Haramilerin işgal ettiği

Beti benzi atmış yüreği

İfşa ettiği

Bir zeminden bir lahzadan arda kalan her serpinti.

 

Varsa yoksa yalnızlığın mabedi ve başşehri

Hüzünle aldığım her abdest

Edebimle yaşadığım kimi zaman kasvet

Belki de bir şehir efsanesi mutluluk

Cesaret bulduğum kadar kâinattan nasıl ki alacaklıyım

Caka satan hüzne ve kadere nasıl ki boynum

Kıldan ince

Kırkladığım binlerce yemin

Kırkmadan dökmeden sevebilmenin marifeti iken

Şiir ve hüsran kokan benliğimle sakit

Bir rivayet olsa bile aşkın sadakat

Yemini ettiği her fasılda.

 

Havsalamdan taşan her duyguda

Körüklediğim minvalde

Baş koyduğum yolun neferi ve müdavimi

Sıra dışı varlığım ve sevgimin

Nabzını her alamadığımda koştuğum

Rabbimin aşkından doğan bir meftun kimlik ki

Derdest olmuş yalnızlığımla

Parmak izimdir elbet her şiir ve ömür

Kimliğimden sökün eden rakamlar gibi

Asal ve asil yalnızlığımla paye verdiğim

Göğün teşrifi

Islandığım sağanak misali

Kalemden dökülen sihrin emsalsiz minvali…


( Başkenti Yalnızlığın... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 23.04.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.