Dikiş Tutmaz Ki Yaralar...



Aşkın hangarı…

Söylenmeyen sözcüklerse yangın yeri.

Nice ihtimal nice nidanın peşinde sürüklenen ve aşkın cezbeden hüznüne özlem.

Şarlatan rüzgâr iş başında, teyakkuzda manidar iniltiler.

Nal topluyor ahkâm kesenlerin ihtarı bol keseden atıp tutanlara rağbet şimdilerde hüznü gıybete peşkeş çeken sefil gölgeler.

Ruh ise ihtimamla dikiyor söküklerini mevsimin.

Karınca kararınca sökün eden ayaz nutku donuk niyazı yitik bir cümlenin nezdinde kördüğüm müptelası ölümün oysaki servet değerinde değil miydi ömür…

Küskün mizacı zamanın aman vermeyen ılımlı esmeyen her rüzgâr içine doğarken ayın şavkı ve yıldızların süzgün hüsranı.

Mil çekilmiş gözleri şairin göze geldiği.

Mimlenmiş yüreği marifetmişçesine sevenlere hürmet eden yağız bir delikanlı adeta kalemin gövde gösterisinde tuşa gelmiş sözcükler oysaki oysaki…

Tek tuş yeterdi silmeye silinmeye dair izdivacı göğün gevrek gürültüsünde tokuşan iç sesin kalemle intiharı ya da ihbarı bir şiirden çok öte nüktedan zaman ve hazzı ölümün:

Şair ise dikemediği kadar açık kalan yaralarını, adeta kapalı bir kutu ihtarı evrenin ibresi hüznün dönük göğe oysaki yerin dibine geçmemiş miydi şahit tutulası hüznün minvalinde seken o kordan kör hece…

Sazsız sözsüz yaşamak.

Çalgı çengi değil sessizlik peyda olan ruhun tasfiyesi şiirle diken misali batan yüreğine göğün ve işte kara bulut iş başında tarifesi değil tansiyonu hiç değil düşmeyen düşe kalka yürüyen sefil bir imgeden sökün eder her hece.

Dikiş tutmaz ki yaralar hem…

Hem şair nede dikiş tutturdu ki?

Diş izinde zamanın çocukluğunda kalan sevginin ve ilhamın peşinde şair ve işte işte sabitledi zamanı aman vermeden tek ah dahi etmeden.

Yelkovan suskun.

Akrep zehirlemişken kâinatı değil mi ki zehrinde saklı hüznü yalnızlığın ve işte bata çıka vara yoğa üzülen müzmin sevdalı yüreğin tek hazzı şair yazarken aldığı kadar yalnızlığın çeperinde nasıl da tutuklu kaldı.

İzbeler suskun ve tedirgin imgeler.

Bir rabıta ise yazmak.

Bir rüya ise yaşamak.

Rüyacısı kalemin ve nüansına yenik düştüğü kadar matemin…

O en mahrem d/okunuş.

Sıfatlar yerli yersiz konan isminin başına ve nutuk atan kalem suskunları oynuyor zanların yağdığı evrende zamlanmış adeta acılar yüksekten atılan nidalar ve kahkahalar ve şarkı sürüyor hükmünü:

Palavra, palavra aşkla.

Sünepe özlem sür-git sevgi.

Sürgün edilmiş aşkın neferi şair de.

Diklemesine sapladığı kalem bir orak misali biçtiği hayat.

Bıçkın sözcükler bıçak sırtı yaşamak ve ah etmeden takıntılı o haletiruhiye ki tekeri kırık döngünün ve süzdüğü kadar kalem, sözcükleri çıtası günbegün yükselen hüzün.

Manidar bir ölüm devre arasında sabıka kaydı sorulmakta şaire.

Tutulan nutkuna eşlik eden yağmur.

Zimmetli evrene zımba gibi de yüreği ama nafile.

İzahı da yok aşkın.

İman gücünde saklı şaşkın mizacı şairin ve her yeltendiğinde aşka, geri tepen ve işte konuşlu olduğu kadar tepede aşkı değil İlahi Ateşi servet bilen ve de aşkın hükümranlığında Rabbine kavuşma arzusu ile yeltenirken ölüme şaire biçilen hayat ve ömür ve zaman.

Tuzruhu katılmış adeta sözcüklere:

Yürek yakan.

Yürek burkan.

Burma bilezik tatlı bir d/okunuş nasıl ki zümresi enginliğin varsın olsun enginlerde saklı kasvetli bir bulut.

Aşkın imha gücü.

Aşkın şiarı.

Alelade bir rüzgârdan değil ansızın dinen fırtınanın akabinde fıtratına yakışan kibirli bir hüzünle ölüme davetiye çıkaran şiirin ve acının albenisi ve işte nüksetti gece ansızın bastıran yağmura da minnettar şair elbet saklı tutacak gözyaşlarını evren ihbar etse bile imha gücünde kalemin itibar ettiği sözlüğün istihbaratı.

Ölgün gün.

Gülgün sevda.

Güneşin ışıdığı adeta bir rüya yaşadığı kalemin vasfı ve tınısı ve tanısı ve   işte Tanrı, ‘’yaz’’ dedi mi…

Yazgının izinde ve sihrinde ilhamın.

Yanık kokan meali ruhunun konuşlu olduğu şu zeminde saklı feryadı şairin.

Bazen feveran.

Bazen suskun.

Bazen t/aşkın ayaklarına tapındığı şarkıların.

Nüktesi kayıp ömrün ayıp addedilen yalnızlığın dilemması ve şarlatan hüzün iş başında.

Duvağı yırtık çocuk gelinin.

Somurtuk yüzü kederin.

Dolunayın dolgun acısı ve nazı hükmettiği kadar evrene yıldızlar belki de kuyruksallayan mehtaba aşkın esaretinde özlemin titrinde baskına uğrayan zaman ve mekân iyi de şair boyutsuz ve de mekânda zamanda sınır tanımadan konduğu kadar bucağına s/onsuzluğun istila edilmiş bir kere yürek hangarı ve hatırına sevdanın hatıralarına sarılı eli kolu ayağı.

Müzmin sözcükler.

Mazbut hayatlar.

Meftun yürekler.

Hayali fener acılar.

Hakkaniyeti yüklenen yer ve gök içtimada ve kuluçkaya yatmış şair ve yürek ve bir kumpasa rehin verdiği sevdası aslında içinde aralıksız açan çiçek gibi koklandığında solan bir v/eda gibi yakasından düşmezken hüzün ve de acılar şairin.

Varsın ihtimal dâhilinde olsun mutluluk.

Varsın sussun şarkılar ve nutuk atsın o devasa boşluk.

Rengi solmuş bir gülücükten arda kalan ve işte en tepede saklı s/onsuzluk.

Farazi gölgeler ve ritüeli hayatın firar eden sözcüklerse uleması duyguların ve afaki bulutlar kar toplarken güllük gülistan şairin yüreği ne zamanki kalemi alsa eline alı al moru mor duygular değil pembenin ve beyazın ve masumiyetin ihbarı içine yağan umudun da gücü ile ayakta kalan ve başı dik dimdik nasıl ki sözcüklerin dilemmasında saklı dinmeyen nazı ve niyazı ve hüznü aza/t kanaat ettiği kadar da iman gücünün sonsuz esintisinde sevgiyle ve umutla ç/ağlıyor kâh sözcükleri kâh yüreği ve müptelası olduğu kadar ömrün ve aşkın dönüşü de yok iken baş koyduğu yoldan geriye kalan her zerresi ile müptelası olmuşken duyguların ve hüznün…

 


( Dikiş Tutmaz Ki Yaralar... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 5/3/2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.