Köleci sistem içinde mülk sahipliği ve mülksüz lük başlı
başına çelişkin bir potansiyel durum gerilimliydi. Bu gerilim efendiden
mülksüzlere doğru bir alan akışıydı.
Kolektif alan içinde mülksüzler alçak basınçtı. Kontrol
edilip emir alan, boyun eğen, ağzı dualı yalvaranlardı. Karnı doyurulan, rızkı
verilen acizlikti. Üretirlerken rızkı verilen kişiler olmuştular.
Mülk sahipliği yüksek basınçtı. Emir verendi. Yalvarılandı.
İhsanda ve bağışta bulunan azamet ve kibirdi. Aciz bıraktığı kişilere acıyan,
merhamet edendi. Kibir de mülkiyet ilişkileriyle ortaya konan bir ahlaki
sorundu.
Mülksüzlerin kamusal alanla ve kamusal kapasiteyle bağı
kesilmişti. Kişiler kolektif yararlanımdan yoksun bırakılmakla mülksüz
eştirilmişti.
Çoğunluk özelleştirilen kolektif kapasiteli alan içinde
mülksüz eşme gibi hiç bilmediği köleliğini öğrenip tadacaktılar. Emir almayı,
yalvarıp iş aramayı öğrenecekler, sadaka dilenmeye başlayacaklardı.
Kolektif kapasiteden koparılma işi mülksüz kişileri endişe
içine düşürüyordu. Kolektif kapasitenin kolektif bilgi akışından yoksun kalan
kişiler açlık gibi temel karşılanmaların günlük sağlamasını yapamaz oldular.
Pay, paydaşlık gibi geri beslenin kaynakları kişilerin
kolektif alan içinde sağlamasını öngörüyordu. İnşa bu harç üzerineydi.
Kolektif alan içinde kişilerin günlük sağlamalarını yapamaz
olmaları kişileri günlük endişe içine ve yarın endişesi içine sokuyordu. Kaygı
sağlıklı düşünmeyi baskılıyor, bencilliğin hâkimiyetine yol veriyordu.
Kolektif sağlamalı bağlarında kopmuş ve endişeleriyle baş
başa olan ihtiyaçlı insan mülk sahibi karşısında istenilen gibi
şekillendirilecek bir biçim alıştı. Endişeleri ön plana çıkmış kişiler, mülk
sahipleri karşısında istenilen kıvamla hamur gibi oluyorlardı.
İşte bu durumda kişiler mülk sahibi efendilere
sığınacaklardı. Ve uysal bir baş eğiş içinde "teslim olanın ilkiyim"
diyecektiler. Kime teslim oluyordular? Mülk sahibinin mülk tescilli iradesine
teslim oluyorlardı.