Düş iklimlerinde seken mahzun
gülüşlerin kundaklandığı göğün rehavetine asılı yalnızlığın ihbarı…
Sökün eden yeni gün demli çayın her
yudumuna eşlik eden hüzün yüklü bulutlar bazen kayıp bir minvalde bazen ayıp
bir özlemde öznesine bağdaş kuran yalnız ruhlar.
Teslimiyetim tam Rabbe, sevginin
mıntıkasında gidip gelen yorgun nutuklar tüten ruhun dergâhından gri dumanlarda
saklı seziler.
Dumanı üstünde şehrin ve renklerin
hası ile iştigal semanın semazen yüreği.
Günlün ukdesi ise şiir nemalandığım.
Mevsimin kubbesi ise şehir açık
kapısından içeri daldığım.
Meali mi günün ya da meramı nerede
saklı şairin aşkın kovuşturduğu sözcüklerinse koşuşturduğu bir minvalde seken
sözcükler bazen yaralı bazen depreşen ne de olsa günü kurtarmak şairin recim
edildiği her vakit içine kaçan her akitte saklı kuru ya da ıslak imzası varsa
yoksa mührü sözcüklerden taşan…
Düşlerim telkin etmekte gerçekleri
bazense tam tersi:
Gerçeklerin soyutladığı bir hayal
dünyası gerçi idamesi zor olsa da hayallerle gerçeklerin eşleştiği bu döngüde
rotamı sabit kılmak adına mücadele veriyorum.
Bazen bazı renkler gibiyim:
Issız ve yalnız.
Bazen karanlık sırnaşıyor ve
muhatabım olmasa da yok sayamıyorum ne de olsa insanım insanız her halükarda
yenik düşebilmekte iken hayatın rutininden de sapan ihtimallerle boyut
değiştiriyorum.
Getirisi ömrün ve götürü addedilen
kayıplar gerçi kazanım da addedilebilmekte her biri gelin görün ki: insanın
yükü ağır oldu mu çok da önem arz etmiyor.
Sessizlik benim kılavuzum ve düştüğüm
cennetin bahçesi bazense karambole giderken yalnızlık tembihli olduğum kadar da
büyüklerimden elimde olmadan bir sese bir insana ihtiyaç duyabilmekteyim.
Boş vermişliğimin na’şını dikiyorum,
evin sökük perdelerinde saklı iken kokun belki de kokmayan kok kömür yakmayı
özlediğim dünleri iple çekiyorum ve ucunda asılı sen:
Hizaya getiremediğim duygular tütüyor
az evvel demlediğim şarkılarda günün peşi sıra geceye yakamoz anlamlar yükleyip
çatık kaşlı şiirler yazmaktansa helak oluyorum.
Ah, o duruşun içimde ukde.
Naz ettiğim çocukluğun sürgün
edilmişken günün yirmi beşinci saatine ve sen yoksun yok.
Tohuma kaçan satırlarda buluşmaksa
seninle, teğet geçen göğe bakıyorum ve saklıyorum göz pınarlarımı ne çok kâğıttan
kayık yüzüyor tepeleme dualarımda bir de ses geçirmemesini umduğum duvarlarda
asılı resmin.
Şehla gözlerinde sokağın ve sıska
cüssesi yan apartmandaki kadının oysaki cenazesinin seneler evvel kalktığı
söylenir Meraklı Melahat’ın gıybetinde asla tahayyül dahi edemezsin gidip de
dönmesini bilmeyenleri…
Ya, sen…
Söyle ne vakit bitecek bu özlem?
Düşlerin tarhında doğdu gece aslında s/üzgün
bir niyazda saklıydı karanlığın tefrişi:
Sandukamda asılı kayıtlar misal…
Bir de göğe açtığım parantez.
Şakıyan kanaryanın ölü sağanağı
içinde kursak dışında sarı bir matem kuvözünde sırların sandık dolusu naftalin
yakarken genzimi yakardığım Rabbime bir ölüden bozma şiirde telef olmuş
imgelerin haykırdığı…
Dün gibi aklımdasın mıhlanmış.
Hazan yüklü bir martaval tarafından
ıskalanmış.
Hacizli öğünlerde ve kurulu
sofralarda tek tanık iken boş tencere:
O minval ki tutuşan
O nahoş sızı ki t/aşkın bir mecrada
için için yanan…
Tombalak kuşlar tombala oynadığımız
kışlardan ırak bir yakarış benimki: hali hazırda kendime tutsak engebeli
arazisinde söğüt dallarının gölgesine sinen Araf’ta kalmış ruhumla dolduruşuna
her geldiğimde acının faturasının bana çıktığı.
Evelemeden gevelemeden sıza kaldığım
gecenin kuytusunda yaktığım yorganım gel gör ki kavganın da bitmediği semt
pazarı.
Muadili olduğum bir zümre ki.
Muhafız alayı imgelerden başımı
kaldıramadığım kadar yaslanma ihtiyacı hissettiğim bir omuz arayışı ve
çöreklenmiş hurafeler derken geçkin gazeller gamzelerimde arda kalan tortu
mehtabın bilançosu oysaki yıldız varlığımla kaç milyon gece asılı kalırım ki
gökyüzünde ve kaç bin kere ıskalarım hedefi?
Revnak çatısında şiirlerin.
Damgalanmış yüreğimin kilidini kim
açar kim, söyle?
Hızına yetişemediğim bir devinim
içimde ucu paslı pergel sapladığım ve otağı kurduğum göğün tebessüm ettiği içli
bir niyazdan çıktığım yolda adeta içli köfte istermişçesine canım geviş getiren
yemek sofrasının tamamlanma hissi oysaki boş duvarlar boş iskemleler ve mermer
mezar başlığı yalnızlığım caka sattığım cenk ettiğim sorduğum ama cevabını
bilmediğim…
Sür manşet duygular sürmenaj olmuş
sözcükler.
Yağan sulu sepken oysaki aylardan
Temmuz.
Bastıran sağanak deşen toprağı ve
heyelan öncesi hezeyan dolu ruhumun infilakı öznemle özverimle yetemediğim
ahali süklüm püklüm değil kaçak göçek gördüğüm bir simada saklı semanın hazzı
ve haizi olduğum sözcüklerin dinmezken nazı.