Düşlemsel idi mizacı yalnızlığın ve
kaldırımda seken kaldırım serçesi misali kalemimin her sekmede her seğirdiğinde
gözleri ilham perimin bana uzaktan çok uzaklardan göz kırpan…
Bahşedilmiş bir ayrıcalıktı belki de
hüzün hani, hani, yüz göz olduğum tecellisi ömrün tevafuk eseri mil çektiğim
gözleri kalemin…
Sıcak havaya inat soğuyan yüreğim.
Sıcak havaya biat eriyen buzulları
mevsimin.
Gölgeler şahidimdi bense gölgemden
mustarip…
Sevgi ise ilhamım şecereme eklediğim
kadar sayacı kalemin bir şiir kadar nüktedan bir şiir kadar yalın bazense
karmaşık ruhum.
Dipler vardı vurduğum.
Dilemmasına aşkın vurulduğum.
Dil yaram yürek yaram peyda olan
ufkun serpiştirdiği nuru ilham bellediğim.
Aşk nazlıydı âşık ise kaçkın.
Aşk şarlatandı sevilen ise bihaber
sevildiğinden bir o kadar münafık.
Bir günahtı fark etmediği.
Yoksa mubah mı?
Bir rotaydı tutturduğu yol yoksa
t/uzak mı?
İmlalar sekti.
İmhalar sevk etti.
İdam sehpasında celladı ile oturup
yemek yedi şair sonrası mı?
‘’Külahıma anlat…’’
Dehlizin boyutsuzluğuna tutsak şair
ne anlatsa kar idi hani ve anlatmaya doyamadığı kadar ar bildi anlamı aşk
eyledi şiar edindi yazmadığında sözcükler nasıl da külfetti.
Külahı kocaman.
Ruhu frapan.
Nakşeden sözcüklerse semazen.
Gün öldü geceye taziyelerini sundu
şair ve helva yerine şiir kavurdu.
Ezan sesine âşık.
Aşka yakın.
Göğün de kavislerinde göğsündeki broş
misali…
Ve şair batırdı kalemin en derine
yetmedi lakin…
Bata çıka yazdı yaren bildi kalemi.
Yeltendi aşka.
Yaltaklandı aşk meleği.
Yelkenleri suya indirdi şair ve elbet:
Duygular fora!
Şiirler fora!
Yürek ise fonda kayıtlı.
Fondip dedi ayyaş.
Fedaisi idi madem aşkın…
Firar etti aşk bir yürekten diğerine
ve idame etti özlemi öldüresiye sevdi ölümsüzlüğe meyletti.
Hayat aslında külüstür bir motordu ve
şairin yufka yüreği.
Yazmak yazgısıydı ve mıhlandı kaldı.
Yangın yeri ruhu ve de büyüyen.
Temkinli ve tembihli mademki Rabbi,
yürü ya kulum, demişti…
Külliyesi şiir idi kulluğuna binaen.
Küllerinden doğmakla da eş değerdi:
Kâh gün ışıdı yüzü suyu hürmetine
inancın.
Kâh şiirler şakıdı akasyaların
altında bir pınar misali.
Zincirleme kazaya sebebiyet verendi
oysa aşk ve şiir:
Ümmeti hüzün iken şairin…
Uleması ise imgeler…
Köpüren denizin vaveylası…
Manen doygun ve dolu idi şair
başaklar gibi.
Bir başattı mademki şiir.
Hüznünü redif bildi aşkını ise
alıntı.
Aşkı hazana saldı bahara erdi şair.
Günler uykulu günler geçkin şair
kaçkın kalemse bıçkın.
Varla yok arası.
Varlıkla yokluğun ifası.
Yazdı mı vardı şair.
Yazmadı mı ölü.
Her sela verilen her selam ve yitik
kelam…
Maharet bildi sevgiyi mazhar kıldı
şiiri.
Meftunu aşkın ve muadili coşkunun ve
müdavimi sonsuzluğun.
Hüzün hırkası bol geldi bir şiir daha
ördü sonra görücüye çıktı şair:
Azıcık utangaç mı neydi en başta?
Aşkın da müptelası.
Şiirler yüzü suyuna hürmeten aşkın…
Şakıyan kuşlar.
Kurdeşen döken kalem.
Uleması zimmetli idi.
DNA testi yapılmasına da gerek yoktu
hani ne de olsa yüzünden anlaşılıyordu şairin her yazdığı…
Heybetli duygular fıtratı.
Haznesinde yangın.
Şiirse bir hazine.
Geç kalmışlığın bedeli olsa olsa
şiirin yazması şairin yazgısı.
Evhamlı iken öncesinde.
Esvabı yırtık mıydı yoksa?
Endamı yerinde.
Diri beden dirilen mazi.
Dingin olmaya meylettiği oysaki şair
asabi oysaki sözcükler afaki ve işte meydana çıkmışken bir kere ve er meydanı
iken aşkın mizacına yenik düşen kalemin asla merdiven altı olmadığı kadar da
sıra dışı iken şair.
Bir minval belki bir sarkıt.
Bir redif belki müphem.
Bir renk baş veren ve solgun yüzü
güneşin.
Saldırgan iblis ve nice zalim şair
ise mazlum.
Küredikçe.
Tünedikçe.
Kükredikçe de kalem…
Teminat altında ruhu ve ipotekli iken
sandukası.
Hazan misali ölgün.
Bahar gibi sürgün.
Yaz gibi yapışkan.
Kış gibi yılgın.
Ölümsüzlüğe nazire eden öykündüğü ise
şairin ta kendisi ve dünü.
Çanlar çalarken.
Issızlık ise ısırırken rüzgâr gibi.
Sözcükler meskeni.
Solunda aşk.
Sağında rabıta.
Dökümlü etekleri mevsimin ve
vesveseli.
Bir sus payı söylemde ölmek ve
küllerinden doğmak buydu işte ve uyudukça şehir şair içtimada.
Uyudukça gece şair nöbette.
Uyruğu olmayan duygular iken uydusu.
Uyumsuz addedilen şairin ruhu ve
mizacı.
Delişmen rüzgâr.
Sapla samanı ayıramayan gölgeler.
Aşka biat.
Nefrete inat…
Bir ulaksa kalem.
Dikitler ve sarkıtlar inşa ettiği..
Hazır ol da.
Hazıra konan kalem.
Muhtevası aslında ömür törpüsü ve
kısa tırnaklarına geçirirken şiiri kalemin törpülediği güdüler ve manzumeler.
Hicranın bir ertesi.
Umudun bir adım sonrası.
Şair unuturken adını ve tüm maziyi de
kolaçan ederken tek unutmadığı idi kalemi ve yazdıkları.
Her mola verdiğinde hayata.
Her es verdiğinde yazgıya.
Her sus payı söylemde ansızın
doğmanın müjdesini verirken kainat.
Kaybettiği kadar da kaybolmuşken
garbında aşkın garkında hüznün gıyabında hayatın…
Ölümle tokalaşan kalem bir o kadar
sonsuzluğa müptela…
Mademki emir büyük yerdendi…
Yatıya kalan ilhamın penceresine
doğan gün gibi konan kuş gibi süt liman aşklar dilese de şair hep coşkusuna ve
heyecanına ve aşkına yenik düştü…
Huzura kavuşmak mı?
Belki bir sonraki hayatında bir
sonraki şiirine de müptela iken yüreğinde anbean büyüyen o yangın aslında tek kıvılcım
ile başlamışken…
Kalemi eline aldığı ilk gün nasıl ki
miladı nasıl ki hicreti idi şairin ve ulak bildiği kalemin duygulara nüfuz
etmesiyle buldu tesellisini ne de olsa tecelli edendir kâinat ve yazmasını
emreden…