İlk kez 12
Şubat 2016’da yayınlamıştım bu
yazımı. O günden
bu güne sitemize
çok giden gelen
oldu ve maalesef yazıma
konu olan arkadaşlar da
epeydir hiç bir
edebiyat platforunda
görünmüyorlar. O sebeple
yeni arkadaşlar pek
tanımazlar.
Evet.. Her iki arkadaş da bayandır ve
bu arkadaşlar günlük
konuşmalarında, hatta düşünürken bile şiir yazarlar. Haydi Bir ip ucu daha
vereyim: Biri kuzeylidir diğeri güneyli
Mesela güneyliden başlayalım.
Farzedelim Cavit adında bir oğlu var ve onu
bakkala gönderiyor. Aynen şöyle:
Oğlum Cavit
Yanımda bit.
Ondan sonra
Bakkala git.
Cavit tabii ki alışmıştır annesinin bu şiirle
konuşmasına ve garibim yavrucak da kendi çapında cevap verir:
Bakkala gideyim mama.
Para vermedin ama.
Arkadaş çok kızar, sırf kafiye tam olsun diye
kendisine anne yerine gavurlar gibi mama denilmesine. Hemen patlatır cevabı:
Ey benim dana oğlum o kafiyen tutmadı.
Yaptığın eşekliği, bil
ki anan yutmadı.
Neyse, Cavit bakkala giderken arkadaş mutfağa
yönelir ve düşünmeye başlar.Tabii ki şiir olarak düşünür.
Of of ki of, of ki of, yine ağrıycak kalça.
Dolaptan çıkarmalı hem
patlıcan hem salça.
Bizim herif koltuğa
yayıldıkça yayıldı.
Akşama şu gebeşe yapam
imam bayıldı.
Sigaramı da yakam,
dumanını savuram.
Soğan pembe olmalı,
bir iyice kavuram.
Ülkenin güneyindeki bir evde bunlar yaşanırken
kuzeyde de durum farksızdır.
İkinci arkadaş da bir taraftan kızını okula
göndermek için hazırlık yaparken, öteki taraftan evin kedisi Minnoşu
beslemektedir.
Pisi pisi gel pisi, var mı senin gibisi.
Kızım çok oyalanma
kaçırırsın servisi.
Zavallı çocuğun da psikolojisi allak bullaktır
tabiyatıyla. Annesine cevap verir:
Portakalı soydum/ Başucuma koydum/ Ben bir yalan uydurdum/ Duma duma dum.
Anne kaşlarını çatarak cevap verir:
Burada geçirdiğin her saniye kayıptır.
Sakın yalan söyleme o
çok büyük ayıptır.
Çocuk kapıdan çıkmadan önce de her zamanki
tembihlerini yapar.
Okulda koşma sakın, aman ha düşme sakın.
Her teneffüs kantine
koşup da şişme sakın.
Sıra kocayı yolcu etmeye gelmiştir. E haliyle onu
da yolcu ederken bir şeyler söylemek lazım.
Pardesünü unutma yağmur olur yaş olur.
Sen ne biçim memursun,
insan bir tıraş olur.
Adamcağız ‘’La havle vela kuvvete illa billahil
aliyyül azim’’ diyerek kapıya yönelmişken arkasından bir daha seslenir.
İnsan bir kerecik de, der eşimi öpeyim.
Neyse boş ver aldırma,
akşama ne yapayım?
Adam ‘’Zıkkımın kökünü yap!’’ Der ve çıkar. Bizim
arkadaş başlar düşünmeye.
Ay vallahi adamın gözleri de belerdi.
Zıkkımın kökü dedi,
malzemeler nelerdi?
Zıkkımın kökünü yapmak elbette ki onun için çocuk
oyuncağıdır ama o an malzemeler aklına gelmez. Lakin tabii ki demokrasilerde
çare tükenmez. Hemen telefonu eline alır ve güneydeki arkadaşı arar. ‘’Alo’ yu
bile şiirsiz demesi mümkün değildir.
Ay çok fena kızdırdım, öfkeyle gitti halo.
Sen nasılsın hayatım,
önce diyeyim alo.
Güneydeki arkadaş, telefonun kuzeydeki arkadaştan
geldiğini görünce sevinçle zıplar. ( Sevinç kızının adı değil. Yani sevinerek
zıplıyor manasında) Hemen karşılık verir:
Tam da şimdi, şu anda
patlıcanı közledim
Ah bir bilsen hayatım
seni nasıl özledim.
Oysa daha dün akşam iki saat ‘’Tuti-i mucize gûyem
ne desem laf değil’’ şiiri üzerine konuşmuşlar, arkasından ‘’ Gelse o şuh
meclise nâz-ı tegafül eylese’’ şarkısındaki ‘’Tegafül’’ün anlam derinliği
üzerine fikir teatisinde bulunmuşlardı. Tabii ki şiirsel olarak… Aslında
‘’Tegafül’’ün anlam derinliği de değildi onları bu kadar uzun şiirsel konuşmaya
sevk eden. Asıl konu ara nağmedeki ‘’Tir ye le le le lel lii’’ idi. Şair burada
ne demek istemişti acaba?
Kuzeyli arkadaş cevap verdi:
Gelemedim bir türlü Ne Burdur ne Bucağa
Yemeği koyacağım biraz
sonra ocağa.
Zıkkım kökü yapacam,
akşam bir güzel yesin.
O sinirle kalmadı ne
ilhamım ne esin.
Şiir yazamıyorum,
yemeği de unuttum.
Ay şekerim vallahi
malzemeyi unuttum.
Güneyli önce bir kahkaha attı ve sonra zıkkımın
kökü denen yemeğin malzemelerini saymaya başladı.
Öncelikle aktardan alacan sinameki.
Üzerine bir tutam
ekecen ziftin peki.
Sonra bir but, velakin
mutlak olmalı kuzu.
Üzerine ilave bir
fiske davul tozu.
Unutmadan söyleyim ,
iki baş kelle soğan.
Rayihası için de dam
üstünde saksağan.
Hepsini yayacaksın
evinin hasırına
Sonra tüm malzemeyi
vereceksin fırına.
Kuzeyli anında belleğe kaydetti tüm malzeme ve
pişirme yöntemini. Yemek meselesi hallolduğuna göre çok daha önemli diğer
konulara geçilebilirdi artık.
Teşekkürler hayatım aldım senden tarifi.
Doyururum böylece hem
kızı hem herifi.
Şimdi sana bir soru,
krallar hep sör müdür?
Ya da ondan vazgeçtim,
aşkın gözü kör müdür?
Güneyli başladı düşünmeye ama tabii ki yine
şiirsel düşünüyor.
( Cevabını bulurdum dolaşsaydım koruyu.
Nerden bulur bilmem ki
böyle zor bir soruyu?)
Kuzeyli cevabın geciktiğini görünce yapıştıdı
hemen.
Aşk denilen nesneyi dilemedin değil mi?
O sebepten cevabı
bilemedin değil mi?
Oysa Güneyli cevabı bulmuştu. Hemen o da karşılık
verdi.
Aşkın gözü kör değil kulakları sağırdır.
Bütün erkek milleti
hem kütük hem sığırdır.
Erkek aşktan anlamaz,
ister kadın evrilsin.
Bana kalsa hepsinin
boyu posu devrilsin.
Kuzeyli de bu cevap üzerine gaza geldi ve
saydırmaya başladı.
Çok haklısın vallahi tüm erkekler yabani.
Hepisinin de kıçında
çıkmalı şark çibanı.
Başkasına çok nazik,
evde ise dayılar.
Romantizim deyince
ölür koca ayılar.
Güneyli derin bir aaah çekti ki şiir dışında
ağzından çıkan tek hece buydu. Lafı hemen Kuzeylinin ağzından alarak devam etti.
Bırakmaz ki yazayım ikicik kafiyeyi.
Ağzının suyu akar
görünce Safiye’yi.
Kuzeyli merak etti.
Safiye de kim yahu. Hele söyle bakayım.
Tanıyayım ki ona iki
beyit sokayım.
Güneyli cevap verdi.
Aman boşver aldırma, sakın sen etme merak.
O da öyle birisi, kel
başa şimir tarak.
Evet…Gördüğünüz gibi bu iki arkadaşım konuşurken
de düşünürken de hep şiir okuyordu.
Şimdi tabii ki sizler iki şeyi merak ediyorsunuz.
Birincisi kim bu biri kuzeyli, öteki güneyli olan arkadaş?
Kuzeyli Arkadaş Elif
Keskin Karabulut idi. ( Samsun’dan- Mahlası ‘’ Şiirlerin Şairi ‘ )
Güneyli arkadaş ise
Burdur Bucak’tan Ayşe
İzci Coşkuner- Mahlası
‘’Bulem Hatun’’
İkinci olarak bu hikayeyi nasıl nasıl
bağlanacağını merak ediyorsunuz değil mi?
Eeeee Sami Hoca’da akıl çok. Bakın nasıl
bağlıyorum:
İki arkadaş böyle tatlı tatlı şiirleşirken aynı
anda her ikisinin çocukları da eve geldi ve aynı anda her ikisinin çocukları da
aynı türküyü söyledi.
Ev yanıyor yanıyor.
Ev yanıyor yanıyor
Sizin şiir yüzünden
Sizin şiir yüzünden.
Anne eğil öpeyim
Anne eğil öpeyim
O sürmeli gözünden
O sürmeli gözünden
Annem yine mi annem.
Dövdüm sinemi annem.
Önce dedemi yaktın.
Şimdi ninemi annem.
Velhasılıkelam yine oldukça güzel ve hareketli
bir gün yaşanıyordu her iki şair arkadaşın da evinde. Hareketli, güzel ve şiirle
dopdolu…