Ebabillerdi göç eden ruhumun ayak
basılmamış uzamında saklı o lahza…
Ve küredi aşk ve türedi ve kükredi
kalem izahı olmayan gidiş dönüşlerin arifesinde tünedi aşk yüreğime:
Körü körüne sevdiğim de değildi
mevzubahis
Koru koruna denk düşen bir ateş…
Ey, sevgili:
Muteber yenilgilerim ve sen…
Evhamlı mizacımla sekte vuran kimse
hayallerime ve şerit değiştiren bir gizem.
Bilindik ne mi kaldı?
Yoksa sadece ruh muydu nemalanan
hüzünden?
Devşirdim günü.
Devirdim putları.
Pot kırdım ve ruhum pot yaptı
üstümdeki elbiseyi ütülemeden giydiğim sahi çok mu aşikârdı?
Ah, be sevgili:
Ben böyleyim işte…
Kat izimde saklıdır dualarım.
Kat çıktığım hidayetin basamakları.
Katmanlarında yerkürenin bense
çekirdeğiyim evrenin ve başıbozuk düzenin boş gezen boş kalfası şiirin ve
şehrin hem, hem…
Açlığıma bakma sen asla:
Bir bardak su yetmez mi açlığımı
bastırmaya?
Hem, ben Allah aşkı ve anne duaları
ile beslenirim.
Bir besleme değilim ben ayan beyan:
yeryüzünün yıldızı.
Bir terk edilmişlik değildir şerh
düştüğüm varsa yoksa münafıkların tefek koyduğu.
Coşkum sonlanmaz.
Acılarım da.
Açmadığım değildir kalbim bilakis
altın tepside servis ettiğim…
En çok da yenilgilerim.
Ve işte başladım yeniden saymaya ve
sağmaya:
Ben bir köy kızı.
Ben bir şehir kızı.
Ne fark eder ki hem?
Ha şehir ha köy:
Her insan yurdumun baş tacı.
Sevdim mi çok severim en çok da
memleketimi ve insanımı ve adağım derinde saklı ağdalı değil ruhum ayan beyan
beyaz ve kırmızı…
Sahi, nasıl düştüm ben bu yola?
Aşk diye adımlarken ve işte rast
geldiğim kendim:
Bir minvalde sekmem sadece binlerce
detay ve mutsuzluğum aslında bir hurafe:
Göç ettim ben yalnızlıktan güç bela
eşleştirdim sözcükleri de sanma çünkü sözcükler kanımda dolaşır ve kansız isyankârların
da peşindeyim elbet İlahi Aşk ile de yolu kesişti mi insanın…
Söyleyeceğim çok şey var bu gün:
Ben yılmaz bir neferiyim ana
yurdumun.
Baba yurdumsa baba ocağı ve peşrevi
hüznün pişekar sitemim haksızlığa ve kimse Rabbime şirk koşan bilirim ki
onların bir sirk hayvanından yoktur farkı:
Eh, bu da olsun benim farkım ve evet,
ben kalp gözümle donanımlı bir efkârım bazen pür neşe ve pürü pak alnım
aldatıldığım değil yalan aldattığımsa kendimi pek bir aşikâr ne de olsa mazlum
ve masum tayfasıyım ben insanlığın.
Şerh düştüğüm güleç bir gün ve
annemin gülücükleri ile eşleştiğim ve Rabbime koştuğum yalnızlığın ırmağında
bir damla iken okyanuslara denk geldiğim elbet mucizevi esintisi sevginin ve
umudun.
Sindiğimi sanmasın hiç kimse.
Varsın silsinler beni tek kalemde.
Bense tek geçerim ne zamanki kalemi
elime alayım boğulurcasına yüzerim imge denizinde:
Bir mahlasım yok.
Meramımı veren Allah.
Bir derdim yok.
Rengim sahi hası pembenin ve hazzı
sevginin.
Rakımımsa ulu:
Dokunmak en yükseğe ve işte Rabbin dergâhına
yüz sürdüğüm:
Mentollü bir sözcükse aradığım
genzimi yakandır gözyaşlarım.
Endamı sözcüklerin.
Efkârımla nasıl da davetkârım elbet
hüznün ç/ağrısı ve bir algı eşiği sürtüştüğüm başıboş insanlar gibi havlayan
sözcükler değil ruhumu okşayan ne varsa evrenin bana iltimas geçtiği.
Tayin olduğum bir mevki ise sür-git:
Terfi ettiğim kim bilir kaçıncı
yenilgide hangi linkte?
Sevecen ve saygın ve süzgün.
Delişmen ve sadık.
Mazlum ve masum ve Mümin.
Nice sıfatla eşleştiğim gel gör ki
paye vermeyenler de var ve işte hiçliğimle iştigal iç sesimdir bangır bangır
bağıran asla da sanmasın hani insanlar sadece kalemim midir pek yaman?
El-aman demeden.
İç sesimle bütünleşen inancım.
Devasa bir rahmet büyüyen sevgim ve
umudum ve mizacım:
Renk vermez kimisi ama kül
rengindedir ruhu.
Renk vermez kimisi ama nasıl da
kırmızıya boyarlar suratlarını.
Yaşım kemale erse ne ki ben hala bir
çocuk gibi salınırken…
Yasımla eşleşen yaşım bazen hüzünle
karıştırılırken.
Kancık mı yoksa arkamdan gelen kara
gölge?
Kargacık burgacık ilham perimle de
istişarede…
O halde beklesin beni müsait bir
yerde.
Lakin henüz çok başındayım hayatın
bin yaşımda olsam bile bir çocuk gibi kendimi kolladığım ve beyazı savunduğum
kadar savurduğum nidalarım nasıl ki yüzüm dönük Rabbime ve de boynumu O’nun dergâhında
kıldan ince…
Azığa aldığım dünüm kadar.
Azımsandığım da yalan değil hani.
Arz ettiğimden de öte…
Arşı alaya çıkan umudum ve coşkum çok
mu belli?
Kuşandım kalemimi ve çıktım er
meydanına:
Davetkâr olansa umut ve sevgi ve
insanlık ve dostluk:
O halde, buyurun sevgili dostlar
gönül soframa…