Üç  Harfliler Evcilerlilere  Karşı.

Bilenler bilir, 1 Ekim 1995'de Afyon'un Dinar ve Evciler İlçelerinde meydana gelen 6.1 Büyüklüğündeki depremde pek çok ev ve iş yeri yerle bir olduğu gibi resmî kayıtlara göre doksan da vatandaşımız hayatını kaybetmişti.
O tarihte ben Kocaeli- Akmeşe Yatılı İlköğretim Bölge okulunda müdür başyardımcısı olarak görev yapmaktaydım.
Böyle felaketlerin yaşandığı dönemlerde malum, öğrenim çağındaki çocuklar için düşünülen çarelerin başında onları yatılı okullara göndermek gelir. Gelmesine gelir de tabii ki yatılı okulların kapasite durumu uygunsa...
Evet, ülkemizdeki bürokrasiyi bilirsiniz. Milli Eğitim Bakanlığı, içinde yatılı okul bulunan tüm illerin valiliklerine sorar: '' İlinizdeki yatılı okulda boş yatak var mı?'' ( Tabii ki soru tam olarak böyle değil ama mealen böyle.)
Vali Bey içinden '' Ne bileyim lan var mı yok mu? Ben yatılı okul yatak sayıcısı mıyım? En iyisi ben de İl Milli Eğitim Müdürüne sorayım bakalım var mıymış?'' Der ve sorar: '' Gurban ! Bizim yatılı okulda boş yatak var mı?''
Milli Eğitim Müdürü eğer okul bir ilçedeyse cevap verir : '' Hele az bekle gurban, ben bi İlçe Milli Eğitim Müdürüne sorayım, bakalım var mıymış?''
Peki okul direkt il merkezine bağlı ise? (Ki bizim okul öyleydi. Yani bir ilçede değil, şehir merkezinden uzak bir köyde olsa da direkt ile bağlıydı.) İl Milli Eğitim Müdürü direkt okul müdürüne yazar: '' Canım ciğerim müdürüm ! Boş yatağın var mı?'' Okul müdürü içinden '' Lan o nasıl soru öyle? Burası otel mi ?'' Dese de İl Milli Eğitim Müdürünün ne demek istediğini anlamıştır.
Velhasılıkelam bizim müdüre de yazmışlar ve o da cevap vermişti: ''Evet, sekiz adet boş yatağımız var.''
Bizim Müdür İl Milli Eğitim Müdürüne, İl Milli Eğitim Müdürü il Valisine, İl Valisi Milli Eğitim Bakanlığına, Milli Eğitim Bakanlığı Bakanlar Kuruluna derken depremden yaklaşık olarak bir ay kadar sonra Evciler İlçesinden sekiz orta okul öğrencisi bir Pazartesi günü sabahı velileri nezaretinde bizim okul geldiler.
Gelmesine geldiler ya sanırsın Evciler'den değil de ABD'deki bir özel kolejden geldi mübarekler. Okulumuzda hiç ama hiç bir şeyi beğenmiyorlar.
- Hoceeem.
-Buyur evladım.
-Hocem ! Sizin öğrenciler çok gaba. '' Az höte git'' Deyom aldırmeyoler. '' Len az gıyneş '' Deyom, umursamıyoler. '' Gıpraşma'' Deyom durup suratıma bakayoler.
- Başka?
-Çok da cahallar hocem.
-Allah Allah... Bizim çocuklar çok zeki ve bilgilidir.
- Yok hocem yok. '' Hasgeşle gafen gibi oldu.'' deyom ''Haşgeş ne?'' Diye soreyole.
-Peki '' Haşhaşlar kafan gibi kocaman oldu.''demeyi denesen?
-Onla gibi ben de gaba mı gonuşem yani hocem?
Bu Evcilerli çocukların böyle hiç bir şeyi beğenmemesi bizim çocukları da rahatsız etmeye başladı.
Mesela bizim yatakhane taa 1610 Yılından kalma eski bir Ermeni Ruhban okulu. İç kısım komple tahta. Tahtakurusu olmasın diye her sene döşeme tahtaları komple mazotlanıyor. Yani en ufak bir kıvılcımda cayır cayır yanar bina. O sebeple o binada soba yakılmıyor.
Bizim yatılılar senelerdir o sobası, kaloriferi olmayan yatakhanelerde güle oynaya yatarken Evciler'den gelenler bırakın sobayı '' Bu yatakhanada neden galorife yok. Bu nasıl okul.'' Diye mızıldanıyorlar ve kalorifer istiyorlar.
İlle de yemekler...
Yatılı okulların yemekleri nelerdir?
Kuru fasulye, nohut, bulgur pilavı, pirinç pilavı, yeşil mercimek, makarna... Haftada bir de bizim okulda fırında tavuk budu, Kemalpaşa tatlısı, yoğurt, salata ve süzme mercimek çorbası olurdu. Haa ara sıra İzmir köfte de çıkardı.
Evcilerli öğrencilerimiz hiç birini beğenmiyorlar. '' Arabaşı yok mu? Mecimekli bükme yok mu? Haşgeşli gatmer yok mu? Yemeklerin padişahı bamya yok mu? '' Diye sorup durular. [( Pardon ya.. Benim dilimi de bozdu keratalar. ) ( Bu saydığım yemeklerin hiç birini bilmiyordum ama bir sene sonra yani 1996'da Sandıklı'da göreve başlayınca çok yakından tanıdım. ) ]
Hafta başından Cuma günü akşamına kadar durum böyle. Ona mız mız, buna mız mız.
Cuma günü...
O hafta yatılı öğrencilerin izin haftası olduğu için hepsi evlerine gidecek. Aksilik bu ya, izine girmeyen bir iki öğrencinin bile o hafta bir arkadaşında misafir olası gelmiş. Yani kız ve erkek yatakhanelerinde yatılı öğrenci kalmayacak Evcilerliler dışında.
O güne kadar kaba bulsalar da her şeye rağmen tek can yoldaşları olan yatılı öğrencilerin izine gidiyor olması Evcilerli öğrencileri tedirgin etti. Düşünün, taaa 1610'dan kalma koskoca bir binada sadece beş orta okul öğrencisi erkek çocuk, diğer nispeten çok yeni binada da üç kız çocuk, yalnız başlarına yatacaklar her ne kadar sabaha kadar nöbetçi öğretmenler ve nöbetçi idareci olarak ben, hatta okul müdürümüz sık sık kontrole gelecek olsak da.
Neyse efendim, gündüzden kalan yemeği akşamleyin yedirmek mümkün olmadı bu çocuklara. Hatta bakkaldan aldığım malzemelerle çok nefis bir şekilde ellerimle hazırladığım mis gibi menemenden dahi bir tek lokma almadılar da yine bakkala yaptırdıkları salça, kağıt kadar kaşar peyniri, bolca sana yağ ve ekmekten ibaret tostlarla karınlarını doyurdular.
Sıra bunları yatırmaya gelmişti.
Bizde yatılı öğrencinin yatış saati 20.30, bilemedin 21.00'dir ama ertesi gün ders yok, etüd yok, öğrencilerin yatmaya niyeti ise hiç yok. Hem zaten o gece başlayan şiddetli yağmur ve fırtınada yatmaları da öyle çok kolay değil.
Bir çere düşünmek lazım ama ne?
O sıralarda biri orta I, diğeri orta II'de okumakta olan iki oğlumu görevlendirdim.
-Oğlum Cihangir ve Tuğrul ! Yatakhaneye gidin. Şu Evciler'den gelen arkadaşlarınız uyuyuncaya kadar onlara arkadaşlık edin. Onlar alışık değillerdir böyle fırtınalı havalarda yalnız kalmaya. Bir şeyler anlatın, bir şeyler konuşun oyalayın onları. Uyuduklarında eve gelirsiniz.
Benim veletler '' Tamam Baba'' deyip yatakhaneye gittiler.
Ortam tam korku filmi gibi. Yağmur yağıyor, seller akıyor, Arap kızı camdan bakmasa da sık sık kesilen elektrikler, rüzgardan çarpıp duran kapılar ve pencereler derken tam korku filmlerinin usta yönetmeni Alfred Hitccok'un hoşlanacağı bir ortam mevcut... Kız öğrenciler de korkup erkek öğrencilerin olduğu bölüme gelmişler ve benim Cihangir ile Tuğrul, yanlarına bir iki de köyden ( Yatılı olmayan ) arkadaşlarını alıp anlatıyorlar Evcilerli arkadaşlarına...
Neyse efendim, gece ilerleyen saatlerde '' Bakayım uyudular mı kuzucuklar'' Diye yatakhaneye bir girdim ki ne göreyim?
Koskoca yatakhanede 220 yatak olduğu halde beş öğrenci tek bir yatakta, büzüşmüş vaziyette, birbirlerine sarılmış yatıyorlar.
''Allah Allah, bunlar niçin böyle yattılar acaba?'' Diye düşünsem de bu sorunun cevabını yarın almak üzere çocukları uyandırıp ayrı ayrı yataklarda yatırdım; üzerlerini örtüp çıktım.
Ertesi gün...
Çocuklara kahvaltı ettirmek için okula gittim, Hepsi de çoktan uyanmıştı. Heyecanla etrafımı sardılar.
- Hocem biz bu okulden gitceez.
-Hayırdır çocuklar? Neden? Ne oldu ki?
-Hocem bu okulde geceleri üç harfliler doleşeyomuş yatakhanada. Bazen de çocukları alıp ormana gaçıreyomuş.
-Bunları cinler mi yapıyormuş
-O gelimeyi demeyin hocem. O kelimeyi deyince ya insana musallat oluveriyolemiş ya da çarpıveriyolemiş.
-Allah Allah.. Bak hele sen namussuzlara? Kim anlattı size bunları?
-Senin oğlanlar anladıvedi hocem.
Velhasılıkelam ''Gidin arkadaşlık edin, onlara hoş ve güzel şeyler anlatın.'' Diye Evcilerli çocukların yanına gönderdiğim benim veletler ve diğer çete elemanları, bu zavallı depremzede çocuklara saatlerce cin hikayeleri anlatmışlar. Ama öyle böyle hikayeler değil. Şu meşhur Hannibal filmi vardı ya hani, bizim çocukların anlattığı cin hikayeleri yanında Kemal Sunal'ın komedi filmleri gibi kalır.
Sonuç :
Her ne kadar '' Çocuklar ! Cin dediğiniz varlıklar öyle korkulacak varlıklar değillerdir. Ha benim Cihangir ve Tuğrul ha cin. Korkacak ne var ki?'' Desem de '' Hocem ! Cinler, Cihangir ve Tuğrul'a benzeyo ise bu okulda bir saniye bile duraman'' Dediler de başka laf etmediler ki maalesef haklıydılar. 😂
Pazartesi günü hepsinin velisi, ellerinde dilekçe ile okula geldiler. Yanlış hatırlamıyorsam hepsinin birden naklini Ankara'da bir başka okula yaptık. Yani bizim okulda sadece bir hafta kalabildiler.
Oysa?
Oysa aynı okulda ilkokul birinci sınıftan yani altı yedi yaşında başlayıp sekiz sene eğitim öğretim gören ve her birisi hayata adam gibi adam, insan gibi insan olarak atılan yüzlerce, binlerce öğrenci gelmiş geçmişti o okuldan
Umarım ve dilerim ki bizden ayrılan Evcilerli depremzede çocuklar da aynı şekilde hayata adam gibi adam, insan gibi insan olarak atılmışlardır.
( Üç Harfliler Evcilerlilere Karşı. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 30.09.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu