Göğün metaneti idi sarmalında yerin
göğün sandal misali asıldığım küreklerdi benim şiir dolu mabedim.
Yalnızlık kıyım değil kıyamdı arzı
endam eden her yeni gün bir önceme öykündüğüm ve burnumda tüten tesellisi an
olur da tecelli eder diye düş sakini sevdiklerim…
Her şey bir düş idi.
Herkes sayısız düşe mahal veren bense
zirvede bir yalnız gelincik hayli nazlı hayli tedirgin incecik olsa da bedenim
köküm de sağlam olan köklediğim hüzün kor misali acılar şiirlerse tuttuğum
meskenim…
Bir yaralı kuş idim misal.
Yamalı hırkam beni üşütmeyen.
Güleç yüzü güneşin şavkımla şevkimle
anbean eridiğim bir tebessüme mahal versin yeter ki Huda: acının b/eşiğinde
salındığım hazzın gerisinden gittiğim ve şiirlerim benim yazdığım hüzün
dilekçem onayı Tanrıdan okuması insanlardan…
Saf tuttuğum bir meclis.
Saf olsam ne ki sarardıktan sonra
ikbalim.
Sancımla sanrımla bir var bir yokum
madem yokluğun hezimeti var olmak adına alın teri döktüğüm sevgim ve şiirlerim…
Bir meczup şairdim işte.
Şair kisvesi değildi gel geç gönlün
rotası hiç değil…
Ben ki aralıksız düşmüşken peşine
sevginin ve işte sözcüklerle hemhal…
Bazen çer çöp.
Bazense mikado çöpleri gibi
dağıldığım.
Bir hezimet değildi hayat öncesinde
eziyet babında sökün eden yeni acılar eşlik eden rüzgâr matemin bam telinde
hüviyetim yüreğimde şiirlerse iç cebimde eşlik eden ve akçem yoktu aksim kötü
aksanım iyi akseden kaderin cilvesi meylettiğim hayatın güftesi illa ki
şiirlerim.
Derdest idi önüm.
Dumura uğradığım bir ömür.
Salkım saçak duygular.
Sanrılar gerçek ve hayaller tuş
olduğum.
Alnımın akında yazan kaderim kedere
meylettiğim ve her şiir benim kâh döndüğüm kâh döngüm kâh kördüğüm…
Mahlasım yok iken aslında şerh
düşülen ismim ve gül kimliğimde gülümsemekse hayata aralıksız gözyaşı döktüğüm.
Yıldız ise cenderem asla haz
etmediğim bir isim ve kimse benden haz etmeyen dillerinden eksik etmedikleri
bir nakarat babında yıldız gibi yandığım yıldız gibi söndüğüm.
Hanem tek heceli.
Hanem tek.
Haznem sonsuz.
Hazinemse annem ve şiirlerim.
Haz etsem de etmesem de bu bendim:
Haiz olduğum neydi ki hem?
Havsalamdan taşan sonsuz düşünce
bazen ritmik bazen analitik vardı elbet tesiri sevmediğim bir mesleğin esareti
elbet sürmeyecekti sonsuza dek.
Kanmışsam hele ki insanlara.
Rakamlarla aram iyi idi madem
matemimse dinmedi ezelden.
Muallime kimliğim.
Muadil olduğum devran.
Devremse hüzün ve seyyah yüreğimden
çıktığım yolda tanışıklığım geç olsa da şiirde bir kere tozu bulaşmıştı üstüme…
Yitim ise hitap eden:
Umudum tükenen ve dolan zamanım vadem
uzun ya da kısa lakin tesirli bir veda içimden gelen aşkın hakkını verdiğim ne
de olsa aşkla d/okuyordum hem hayatı hem şiiri genzimi yakan imgeler başımın
tacı meltemin kasıp kavurduğu ve teselli bulduğum kalemin de dinmezken nazı
niyazı.
Rötarlı bir mutluluk kimine göre
gel-geç.
Nüktedan bir var oluş himayesinde
olduğum derviş misali hiçliğin kozasında tek kozum iken umut ve sevgi ve
inancın b/eşiğinde hız kesmeyen Allah sevgim ve iman gücüm.
Bir şair idim ya da değil.
Şiir meclisinde kabul görmüş müydüm
peki?
Zamansız bir ilham bense kalemimle
mezarımı kazdığım kadar aymazlığında özlemin dibi tutan bir yemek gibi
kaşıkladığım imgeler ve zaruri bir gözaltı tasası bana düşen.
Tastamam sevgim.
Tastamam kalemim.
Medarı iftarı göğün ve ayın…
Meali sonlanmayan hüsranın…
Mizacına yenik düşen şarlatan rüzgâr…
Savrulduğum kadar da vardı hani
tünediğim kırık dalın ihbarı ve zedelenen itibarı göğsümde taşıdığım bir rozet
misali takındığım tavrı saygımla içime çektiğim ve saygıda kusur etmediğim bir
matem…
Tası tarağı toplayıp kendimden
gidemediğim kadar da vardı az da olsa kendime duyduğum sevgi…
Ve işte sarmalında hidayetin bir
batında doğan güneş ve ay.
Zaruri bir yenilgi istesem de
istemesem de bir Yıldız olarak doğmuştum ben öncesinde bir gül bahçesi
mizacımda solan güllerle resmettiğim cennetim ve dinmeyen anne sevgim…