Her düş ayrı bir nida

Her düşüş ölümlüye dair

Her sözcük bir öncekinin başlangıcı

Dudaklarımdan dökülen harflerse asası yüreğin

Arz edilesi bir lütuf

Başkaldırışın nifakı

Her acı yeni bir son

Sonsuzluksa yalnızlığın raconu

 

Peynir ekmek gibi şiirler

Şirin bir tebessüm ekili iken gönlüme

Ardıç kuşu sayıkladığı kadar hayatı

Yarım ağız sevenlerin yalan dünyası

Aşkın hicri

Göğün feri

Yeryüzünün neferi

İşte içimde saklı o mezar taşı

Yalnızlığın kükrediği

Bazen bir susku bazense gizi

Tetikleyen her sırdaş şiiri

Dost bilen şairin nüktesi

Varsa yoksa dinmez iken kalemin nazı

 

Tüm şiirler iade-i itibarı

Hayatın taşlandığı kadar

Ruhun taçlandığı

Gönyesi kırık şairin

Kalemi ise pergel bilip sapladı mı

Kâğıdın zeminine

Ziyneti hüzün

Zemherilerde solan yüzün

Asık değil askıntı hiç değil

Aşina olana biat

Bunca sevgisizliğe inat

Sus payı bir söyleme konan kabrinden

Ayrı kalamadığı yalan

Kanayan yarası

Yâdı aşkın dünün minvali

Göğün serpintisi

Şakıdıkça ruhu

Kalemin toz kondurmadığı ufku

Ve umudu imdat eyleyen

 

Kanlı gözyaşı şiirin değil sadece

Şiarı iken sonsuzluk

Yazdığı kadar şair,

Külkedisi addedilen bir minvalde

Bozuk para gibi harcadıysa hayatını

Ne malum, malum olmadığı ölümün bekası

Hicreti dünün haiz olduğu hüznün

Dinmezken sızısı.

 

 

Bu gün farklı bir minvalde doğdu günüm gümbürtüye giden yılların yılancık çıkardığı kadar bilemedim de koynumda beslediğim yılanı zikrettiğim sevgiden de öte bir boşluğa düşmenin ertesi yolum kesişti illa ki ilham perisiyle…

Ve işte özgür bıraktım kalemi ve saçlarımı.

Özgün kılındığı kadar kalem kaile alınmadığı kadar hüznüm öz veri ile üstlendiğim görevlerin bir adım sonrası beklerken şafağı şakıyan kaleme kandığım kadar daim kıldım yolumu.

Hasretin izinde.

Sözcüklerin attığı zehirde.

Zemherilerde geçen ömrün de tetikleyicisi sözcüklerin her biri.

Varamadığım nokta mı yoksa yanlış yerde bulunduğum mu işin aslı?

Şerit değiştiren duygulardan arda kalan şivesi şiirin bazen kamburum bazen silahım bazen ruh ikizim bazen ruhumun bedenden taştığı.

Aylak sözcüklerin aymazlığında bu dinmez hasretin çeperine yığdığım binlerce kelimenin hatırına hatırşinas esintisi rüzgârın ve işte içimi üşüten her yeni gün bir öncekinin devamı.

Davam yok artık.

Derdest edilmiş yalnızlığımsa kıtlıktan çıkmışçasına racon kesiyor bir ekin tarlası iken şiir bir Ekimin de nabzını tuttuğumun ertesi beklemeye aldığım kadar mutluluğu bakaya kalandır sözcüklerim ve huzur.

Divanesi olduğum duygular.

Kırbaçlanmış yüreğim ne malum hem yarına varacağım?

Özneme sadık özlemle sırdaş ön sözü iken şiirin noktayı koyamadığım bir ilah adeta kalemin telli duvaklı mealinde rotasından sapmış artık her kimse kalsın yeter ki uzağımda.

Cumanın verdiği huzur.

Hayatın da yükü.

Yalnızlığın sönen feri.

Sevginin neferi.

İdamesi ömrün.

Kayıtlarda saklı hüzün.

Kalburüstü bir düğün ister düğün ister ölüm.

Sancılandığım kadar da savuruyorum sözcüklerimi.

Bazen sessizlik bazen derinden gelen bir inilti.

Serptiğim her imge saklı iç dünyamda teftişe çıktığım evrenin sadık müdavimi hatta kölesi iken sevginin.

Sevici ünlem.

Sarkacı ne ki ünlenmiş bir şıktan doğdu madem gün ve gece bir batında yerleşti kalbimin merkezine.

Ne gelen var ne giden, be azizim semazeni olduğum şu kutsal ziynetin bir adım noktası adeta çalıntı bir markaj içine kıstırıldığım yalan dünyanın tükenen nefesi.

Türettiğim sözcüklerden alıyorum gücümü.

Bir güç kaybı olsa da yüreğimde.

Zılgıt yiyen sözcüklerden alıyorum hırsımı.

Künyemde saklı evrenin nizamı.

Bataryam bitik sözcüklerim yatık ruhumsa bir sarkıt elbet kalemim de bir dikit.

Bazen asasıyım bazen asi bir rüzgârım.

Azadesi ömrün şakıyan kırlangıcım.

Tünediğim minvalde soyuttan bir özlem benimki somut kılmak adına kalemin izinde sözcüklerin gizinde adeta bir başkaldırı.

Göğün temposu ve akan rimeli.

Yerin dibinde saklı ölümün dehlizi.

Araf’taki mevcudiyetim ve ne gideceğim belli ne de dönecek miyim sahiden de gersin geri giderken ayaklarım bir gerilla gibi başıma musallat olan alıcı kuşların da yoktur ederi.

Mahsuni bir kurşun.

Meali de yitik ömrün.

Muhafazalı mabedimde zılgıt yiyen bir ölümlü kaderin tasniflediği yalnızlığın ve acının tetiklediği.

Şimdimi de tehir ettim dünümü de çoktan gömmüşken ve de umut iken tetikleyicisi ömrün kanat açtığım yarınları da bana çok görmeyin.

Bir dem.

Bir gam.

Bir de aşk.

Ve delice esen poyraz.

Sükûtu mesken eylediğim kalem nasıl ki neferim…

O halde başa dönelim yeniden ve yeniden doğalım annemizden anne ikliminde şakıyan çocuk kalbimizle ezeli ve ebedi bir aşkı da mihenk taşı bildim madem…

Matemin taşkınında mabedin kundaklandığı sonbaharın ortasında her ne hikmetse kayıpların nazarında garbında iken de hüznün çalsın sazlar oynasın çengi ve işte o ruhani açılımda bir volta daha atıp da eksenimizde şerh düşelim yeni güne yeri geldi mi ölüme…

Ölümsüzlüğün kıvancında yandığımız kadar da İlahi Ateşin her kıvılcımından da yeniden doğalım varsın olsun tetikleyicimiz hüzün yüz sürdüğümüz o minvalde yeri göğü çatlatan acının hikmetine bandığımız kadar rahmeti yeter ki kesmeyelim umudu gözümüzü diktiğimiz ufkun ve sevginin hatırına son bir defa da olsa gülümseyelim kadere varsın olsun keder tarafınca ihlal edilsin sınırlarımız ne de olsa umut iman gücünde saklı.


( Ve Umudu İmdat Eyleyen... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 14.10.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu