Kasvetli siyahın kanamasına
tutulduğum kadar da aşka tutuldum:
Yalnızlığın ferinde idame eden neferi
iken ömrün
Savrulduğum kadar ufka kuruldum.
Yalnızlığın Mihriban’ı
Güneşinse sefil yalnızlığı
İstirham ettiğim kadar aşkı
Yâdı dünün yareni gönlün yuttuğum
rızkın firarı
Değildir bedenimden taşan
Değilim de asla kahpe ve zalim bir
insan
Yaşadığım kadar da yaşatacakken
insanlığımı…
Gönlün küpeştesinde saklıdır seferi
varlığım:
Günyüzü görmeye ne hacet?
Ben insanların bin bir yüzünü gördüm
bir ömrün firakı değil son bir yılın bana dayattığı ve kederin ayak sesini
takip etti kaderim bense kalemin nezdinde:
Bir soldum bir açtım haizi olduğum
ismimin indinde.
Güller diyarında sefil bir Gül.
Günsüz yüzler bulvarında seferisi
olduğum hüzün ve kül.
Muhitime yabancı ahvalim ve aşkı şiar
bilip de her insanı Allah rızası için sevebilip başımda taşıdığım elbet afaki
bir varlığım ben azamisi aşk:
Uhrevi bir Yıldız’ım ben asgarisi
şafakta saklı…
Şafağı attı mı gecenin güne koştuğum…
Yalnızlığın kanlı duvağında saklı
iken son durak…
Ben kendimi aşıp da sular seller gibi
yazıp sevip Rabbime koştuğum.
Bir minvaldir adeta içimdeki sekme.
Sekmendi sözcüklerin bir sekantta
saklı iken s/onsuzluk…
Ve un ufak edilmiş bir kaya
addedilsem de ben aslında topraktan geldim toprağa da dönük iken yüzüm, yüz
görümü binlerce şiir yazabilirim nasıl ki ufka dönük bahtım nasıl ki anam babam
yapmışken tahtımı ve işte tasfiye ettiğim kadar ömrümü talip olduğum İlahi
Aşkın müdavimi ve yolcusu bil mukabil de diyebilirken kadere yüzüm gözüm yara
bere ve keder içinde.
Sancılandığında yerküre.
Göğün de dinmez iken metaneti.
Sanrılar eşliğinde haiz olduğum
gerçeklerin nezdinde
Ben sakar bir kuşum ayağı aksayan
berduş bir düş’ üm belki de:
İzafidir tutanaklar bu yüzden her gün
ama her gün kayda alırım ruhumu ve kanatlanır yüreğim kaybolduğum kadar kendi
içimde ne ayıp bir minvaldir sözcüklerim ne de kaybına şahit olduğum kalemim.
Garbım.
Garkı yalnızlığın.
Şark’ ı ruhumun aslında
sessizliğimdir eş düştüğü kadar şarkılara.
Belki de bir şark çıbanı büyür içimde
kalemi elime almadığımda.
Göğün tamburu.
Yerkürenin Ney’i…
Neyden ibaret isem aşka namzet bir
iklim benimki.
Kaçıncı kayboluşumdur acaba?
Kaçıncı buluşum kendimi?
Arşimet kanunu gibi ya da yerkürede
saklı hezimeti bastırıp da heyecanla yazdığım kadar da yâdım iken kalemim ve
merhametli yüreğimle ben tüm mazlumlara içimde yer açarım.
Mazlum olduğum kadar melundur kimi
ruhu peşine düştüğüm sadakat ve vicdanla istifli mutum.
Ömrümü sevgiye adadığım kadar da
yalnızlığımla mefhum…
Dünden güne sirayet eden bir anı ve
işte anda saklı tuttuğum kadar s/onsuzluğun dinmek bilmeyen ç/ağrısını.
Seferi bulutlar eşlik eder saydam
yüreğime.
Saltanatı sonlanmaz kederimin.
Yiğidi öldür ve hakkını da vermeli
madem…
Kız başımda savaştığım nice cephe ve
kim bilir kaçıncı cihan harbidir benimki?
Emsalsiz bir rotadayım ve notada ve
noktada.
Kör noktanın yansıması elbet
karanlığın ansızın da son bulması.
Dur durak bilmeden duyumsarım ve
duymadığım ne ise Sağır Sultana riayet eder sessizliğim.
Bazen bir kum saati.
Bazense çalan çanlar.
Ruhumu fırtınalar yıkar şiirlerle
sağırlar birbirlerini ağırlar.
Ağırdan aldığım bir hayat bir seferi
tanığıyım firari yüreğimin…
Ve nidalar sökün eder gecenin bir
yarısı nasıl da infilak eder kalemim ve bedenim ve belleğim ve yüreğim ve
künyemde salınan ismime kimler sirayet eder kim bilir?
‘’Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni
konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını
tükettim ben,
kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik
kaldı yü-
reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar
büyük...Yalnızım
Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar
gibi ka-
ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün,
yalnızım...’’(Alıntı)
Suskunluğumu dindirense ansızın yansıyan bir yas bir yaş ve
yasa bildiğim kelimelerim ve yüreğimdeki derin yarık elbet hamt ettiğim elbet
sabrettiğim ve tükettiğim nefesi yeniden bana bahşeder mi yüce Tanrı?
Ben bir mikado çöpüyüm hanem de harem de yılgın ve yıkık ve
işte yeniden inşa ediyorum hem bedenimi hem mabedimi ve gözlerden ırak bir
yaşantı sürsem de hiç olmadığım kadar mutluyum ve izdivacına talibim yürek
sesimin…
Acımdan nemalandığım dik başlı bir açıyım da.
Kuram dışı bir varlığım da aynı zamanda.
Kuralları basıp geçtiğim ve idam sehpamda hazır kahvaltım:
Acının öğüttüğü.
Sevginin gürlediği.
Yalnızlığımınsa infilak ettiği.
Ve ben hem varım hem yok.
Yalnızlığıma eşlik edecek bir kulp ise ne de çok artık kim
takarsa artık kim tasarlarsa bense tasamı da tarağımı da aldım çekip gideceğim
kendimden hem de kaç bin kere gidip de geri dönmüşken…
Dedim ya, hep de ezelden:
Ben şair değil şiirim ve şiirlerden oluşmuş sözüm ona bedenim
ve şiar edindiğim yalnızlığımsa bana eşlik eden ilham perim…