‘’Bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi
basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım keşke. Ne olurdu, bazı sözleri
hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar
almamış olsaydım. Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi…’’(Oğuz Atay)
Tekbir getirendi aşk:
Kolları sıvanası bir yalnızlık
Saklı yüreğimde ve göğün reçine
gözleri
Bense itina ve ihtimam ile yazıyorum
bu satırları…
Tünediğim merkezi yalnızlığın
Ve aralıksız şerit değiştiren
duygular:
Hem cafcaflı hem ihtişamlı
En çok da kendime yenik düştüğüm
izdiham…
Tekil varlığımın mahiyeti ve de:
Esefle asılı kaldığım Araf ve ruhumun
göçünde saklı bilinmeze
Gark eden soytarı duygular
Ne de olsa alametifarikasıyım ben
acının
Hüznüme bedeller biçen
İsrafı sevginin
Tek muhatabım yine kendim
Kimsesizliğimi sonlandıracak olansa
Yaratan
Bazense israf ve yalan evrenin
bahşettiğine
Karşı geldiği kadar duygular
Her mevsim her sözcük her insan
Bodoslama sevdiğim hicranın
kantarında
Soluk yüzüm
Silik el yazım
Yâdı olsam ne ki dünün?
Bir gecenin iniltisine karıştı
yaşlarım ve yaslarım: mağdur iklimdi kaynakçam ve yalnızlığımla sevişen
sözcüklerle kaç cephede verdiğimi bilmiyordum savaşımın.
Erdemli bir düş idi gördüğüm.
Etik idi acılarım her açmazda aymazlığı
tattığım her kurumuş ırmakta bendim sağaltan sözcükleri bendim dolduran
barajları bendim bana ırak ve bendim bana tuzak.
Renkler bir metafor sözcüklerse bir
imleç ve göğün şapkasının altında yaşarken tanrıcı kuşlar ve her fasıl ve her
edim bir şiirin yörüngesinde saklı iken imgeler.
Bir sağanaktım ben.
Seferisi yalnızlığın, seyyah bir
gölgeydim ve izafi idi sevincim.
Metruk imgeler sokağında metazori
aşklar bulvarında ve meczup iklimler dönencesinde…
Saklı tuttuğum bir gölge misali bir
ömür peşime düşmüş iken kalem ve ben sadece on sene evvel keşfetmişken
kalemimin varlığını ve işte kale’ m düştü düşecek iken kalem’ in rüzgârına
savruldum ve savurdum duygularımı ırksız acılarım yorumsuz sözcüklerim kalemse
coşkulu ve sözcükler cebbar bense yol yorgunu.
Bir bükülüş idi mademki bileğimin
hizasında saklı ruhlar.
Düşkün sözcükler değildi düşkünü
olduğum düşlerden ördüğüm bir yelek bir mintan kınına yaraşır bir hüzünle
bütünleşen duygularım ve kıblemde saklı sırlar ve ben artık seyyah bir şairdim ve
kalemin nakşında dünün na’şını gömüldüğü topraktan çıkaran bir yazar unvanı
almıştım iyi kötü ve iyi kötü yazıyor olabilmenin verdiği huzurla döşüyordum A4
kâğıdın tam da ortasına sapladığım pergelin tutamağı iken kalemim ve kâğıt
delindikçe ruhumdaki yamayı sarıp sarmalıyordum.
Düşlerim vardı benim delişmen rüzgâra
inat uçmayı erteledim gün batımına.
Melun mahzun renklerim vardı hazanın
örtüsünde saklı ölüm günbegün de büyüyen bir hüzün.
Mağdur bir iklimdim ben ve içimde
saklı kısık sesli vaveyla.
Yanlı bir aşktım da aşikâr ve her ne
kadar aşina olsam da yalnızlığa dört gözle bekliyordum yolunu mevsim ötesi bir
baharı içtimada yaşarken telaşla ördüğüm yaşımı akıtmamak adına önümdeki saf
bakir beyaz sayfaya.
Beyazım ben hali hazırda akça pakça
bir yorgunluk hâsıl olan.
Siyahı hiç sevmedim en sevdiğimse
pembe en çok da utandığımda yanaklarıma yansıyan ve göz teması kurduğum
insanlardır beni layığıyla selamlayan.
Hazanın yükü ağır insanların
vicdanları nasıl da sağır ve işte ağır aksak adımlarla adımlarken güzergâhımda
eksik etmem kayboluşu:
Ben kayıp bir mısraayım hem
kanıksanası hem peşine düştüğüm.
Metazori gölgelerden ırak varsa yoksa
içimdeki şehla hüzne tutsak.
Çocukluğumu yaşadım delicesine
severken her kimse etrafımdan eksik olmayan en çok babaannemi sevdim çocukken
ve aşkın nakaratında saklıydı o yaşlı ve asil kadın bense asi bir rüzgârın
minvalinde tokalaştığım kadar hayali arkadaşlarımla.
Akranım yoktu yanı başımda sadece
yaşlı çınarım sevdalandığım medarı iftarım canım babaannem.
Onu andık bu gün annemle nasıl da kol
kanat germişti sevgili ailesine.
Bandık da hüznü gidenlerin ardından
şerbetlenmiş acılardan içerken avuç avuç ve sırtını sıvazladık kaderin kederin
müptelası yazgımız örtüştüğü kadar benimki annemle lakin tek farkla: o da bende
kalsın.
İsyanım sönük.
İtibarım saklı Allah katında
nemalandığım kadar sevgiden ve umuttan büyüyen devasa bir iman gücü benimle
paralel seyreden semanın da armağanı iken başıma saçılan kâh nur kâh yıldızlar
nasıl ki Yıldız’a düşkün bir sevdayla anarken beni Hakkın rahmetine çoktan
kavuşmuş insanlar.
Günüm hüzünlü.
Küfemde saklı iken hayatın ağır
yükünü.
Elbet şiirlerim de ölümlü benim gibi
bu yüzden her gün yeni baştan derliyorum hayatı yazdığım şiirlerin kutsal
ç/ağrısında içimde saklı nice ben nice yıldız nice çiçek nice gül nice sitem.
Sabırla kat ettiğim bir yol dünden
miras iken öğretiler ve kulağıma küpe nice nasihat babadan yadigâr köstekli
saatin durduğu saatte saklıyım ben ve o bozuk saat bile bir günde iki defa
doğruyu gösterirken ve işte Doğrucu Davut kimliğimle kapısından kovulduğum
köyler en başta muhtırasını verirken delişmen muhtar.
Yüreğim büyük.
Yüküm ağır.
Yüzüm ak.
Yürüdüğüm yol yine bana çıkan ve
firar edemediğim bir beden beni hayata hapseden bu yüzden yeniden doğmalıyım
günbegün hem de nasıl da en erken saatte uykumdan firar edip karışmalıyım yeni
güne…
B/atılıyım rüzgârın.
Atıl bir iklimdir içimde saklı adı
bazen güz bazen bahar.
Baz aldığımsa sadece ve sadece sevgi
ve işte kâh seyyah kalbimle kâh kalemimle fink attığım kâinat tavaf etmenin de
en güzel yönü iken kalp gözümle etrafa bakmak.
Bir adım yok benim…
Attığım adım aslında bir arpa boyu
yol almadığım insanların nezdinde gel gör ki: ben çoktan kavuştum hem Rabbime
hem kabrime.
Azat edilesi renkler başımda uçuşan
ve içimde seken o kör kurşun bazen bir batında doğan güneş ve mehtap ve işte
yıldızlar çakıyor gözlerimde ve işte çakma aşklar son buluyor kaderin ve
Tanrının izniyle.
Şükür ile doluyum bu gün:
Rast gele kaderim.
Sabrımı sevgime katık ettiğim:
Allah kerim bir sonraki güne.