Tutuklu dilim tutkunu sevginin ve
tutarsız bir içtima aşkın kaidesi sivri değil yumuşak ve usulca içine batarken
yüreğin neferi.
Renkler öksüz, bayım bense yetim bir
yıldız.
Renkler kul köle olmuşken semaya hele
ki yok mu o ulaşılmaz rabıta…
Demledim yüreğimi bu sabah ve koyu
idi gözleri dünkü gecenin ıssızlığına düştüm yollara baş koyduğum umut ve iman
gücünün nezdinde sahi kimdi kimdi çalan düşlerimi bir de yüreğimi?
Bir endam.
Bir eda.
Soluk soluğa bir veda.
Sözcüklerin küspesi.
İmgelerin kisvesi.
Kasıtlı bir düşüm ben döşümde saklı
iken gerçekler günü batan geceyi kaleme banan bir ırgat ki köhne dehlizin ta
içinde bazen metruk bir hecede ve tekil hanem teyakkuzda kalbim…
Mil çektiler gözlerime.
Mimiydim dünün ve bir mim sanatçısı
gibi kabaran yüreğimin falına baktılar.
Bense telvesiydim hüznün hem de bir
ömür sadık kaldığım kadar sevgiye.
Köküm ve yandığım kokun izi ben bir
seyyah yolcu İstanbul’un hem yerlisi hem yolcusu ve ses etmeden sektiğim o yedi
tepe.
Kulluğuma binaen.
Körüklü ruhumun veryansın ettiği ne
ki bazen bir gerçek bazen bir varsayım ve koştuğum içimde köreldiğim dünümde
türediğimse yazdığım binlerce dizede.
Önce gece idim.
Geceden geceye seken bir iklim…
Soluduğum havada boğuldum ve yetim
yüreğime bir ateş düştü ki:
Adı anne.
Adımım anne.
Adağım anne.
Arz ettim anne.
Ya, şimdi?
Talebim evrenden teyakkuzda geçen
günüm ve gecem ve sır dolu küfem ve sırlı aynalarda saklı simam bense sevgiyle
ve itikadın izinde içime tuttuğum ayna kadar büyüğüm ya da küçülen bir zeminde
gözümde büyüttüğüm kadar sevgiyi ve insanları hemhal olduğum sihirli bir
iksirim.
Göğün ç/ağrısı.
Sözcüklerin ağdası.
Yalnızlığın ağı.
Hayata olan bağımı ise kopardılar
dibinden ve dibi gördüm ve dibi soludum ve ölümle dans ettim yetmedi anne
sevgimle biledim yüreğimi ve anneme düşkünlüğüm ve daha da çok ama çok sevdim
Rabbimi.
Bir mıntıka.
Yetmez ki…
Misal mi?
Bir mahalle bir şehir ve cihan ama bu
da yetmez:
Ben s/onsuzluğun kızıyım ben
s/onsuzluğun hızıyım ben s/onsuzluğun rüzgârı…
Un ufak edilmişken o devasa kaya ve
elimde kocaman bir balta hali hazırda balta girmemiş düşlerime giriştim ve
balta girmemiş ruhumda aşkı ve kalemi filizledim.
Fidanlar baş veren.
Hele ki yok mu o figan?
Göğün tamburu yerkürenin sazı
acıların nazı ölümün veryansını.
Komplimanlar sunansa sevgim içimde
dirilen düşlerim ama yetmez ki…
Hayallerimle dans ettiğim çocuk
yaşımda dahi özümle sözümle bir ve evet, ben aşkın peşindeyim.
Hazan ruhumu perçinledi.
Hüzünse çiviledi beni en ulu Rakıma
ve işte canım yana yana erdim hidayete hali hazırda göğün sesi yerin izi bedel
ödediğim kadar bakaya kalan hayallerimin de bekası iken sözcüklerin isyanı ve
sevgiyle eşleşen her biri ve işte öcümü almışken iblisten ve işte kapımdan
kovmuşken zalimi…
Kale duvarlarım ebemkuşağının
renginde.
Kalem’ inse rüyaları aşka b/andığım
kadar yüreği hasretle özlemle yolunu beklediğim gizimle hemhal sırdaş bir
şifreye de dönüşmüşken yazdığım şiirlerin hikâyesi ve işte külliyemde saklı
doğduğum kadar yeniden külümden semiren bir tomurcuk bir gül solmamak adına
bülbülle sırdaş aşkın kalesinde varsın olsun yalnızlık ve özlem sırnaş.
Heceler ve de.
Kilit noktam hazan ve de.
Hüzünse bohçam ve çeyizim ve elemle
içli dışlı kaile alınmasam da bir ömür ben nasıl da içime soktum devasa evreni.
Kutup Yıldızıyım ama yetmez.
Şimalde saklı sol yanım ve sol
anahtarım elbet sağdıcım ve sevgiyle açtığım her kapı ve sevgiyle açıp da
kapısından kovulduğum ve hüviyetim ve mıntıkam ve hür sesiyim evrenin hulasası
bilinmezin körün istediği bir göz Allah vermişken kalp gözümü köhne değilim
kusursuz değil elbet kulluğuma binaen sevgiyle özdeş iç sesim ve ruh ikizim ve
işte kalemim ve işte kale duvarlarımın ardına sığındığım ve sağalttığım kadar
acımı hüznümü bir renk körü olsa ne ki insanlık ya da nankör ve ben bonkörce
sevip de yazarken aslında mazimin yasını tutuyorum.
Annemin sesinde konuşlu bir notayım
misal.
Annemin nefesinde saklı iken yüreğim.
Var olmanın hiçliğinde.
Hiçliğinse içliğinde.
İçten dışa taşan bir çeşme bir
şelale.
Renklerin hası.
Sözcüklerin kızı.
Aşkın da hırıltısı ve işte temkinle
sevdiğim ve işte tahayyül ettiğimden de ötesi.
Rabıtası kâinatın rengi sitem özbeöz
içimde saklı köz.
Benlik değil beylik asla değildir
yazdıklarım bilakis bir olmanın hikâyesidir yazdığım kendimden çıkıp da yola kâh
kendime uzak kâh kendime tuzak kâh kendim olmanın hicreti Rabbimden istediğim
sadece.
Bir mealdir yaşam.
Bir sihir ve de…
Simyası duyguların ve şiarı evrenin
ve kat izinde sevdanın mertebelerden geçtiğim ve defalarca da dibi gördüğüm
öksüz kalmamak adına yetim yüreğimle kucakladığım kadar sonsuzluğu ve içimdeki
boşluğun hoşluğa döndüğü kadar bir ıssız bir kalabalık iken duygularım hazan
ertesi hüzün yüklü göğün de aralıksız yağarken rahmeti ben içime çektiğim kadar
hayallerimi aşkın da seyyahı ve kalemin duasının kabul olduğu bir sözcükle iken
de yolculuğum tekil bir hece tekil bir hane mademki aşk ile özdeş bir zerreyim
kutsalın izinde sözcüklerin nezdinde sıfatlarınsa asla umurumda olmadığı kadar
ummanlara denk düşen varlığımın da idamesi ve ikamesi iken yazdıklarım…
İçtimada yedi renk yedi tepe…
Bir hâsıla ki içimdeki kördüğüm ve
kapışan yerle gök.
Tevazu yüklü sıfatlar biriktiriyor
içimdeki hengâme kimine göre bir enkaz kimine göre bir rabıta…
Atıl düşlerim asla atık olmayan…
Batık bir gemiyim aynı zamanda gemin
kaptanı miçosu da.
Sözcüklerse kâh yelkenim kâh küreğim.
Bin bir fasıla zikrimden fikrime
yansıyan ve yakışandır da onurlu ruhuma zincirleme kaza yapan bir şiirin daha
tiz sesinde saklı iken yüreğin tini ve kalemin titrinde ses bulduğum söz olduğu
aşk olup da oluk oluk aktığım.
Şimdimden firar ettim efemine bir
seyyah ezkaza ölen endamına yenik düşen evrenin ve kat izinde yerin göğün ve
meleklerin aşkı tembihlediği elbet akıl meleklerimden çıktığım yolda önce
vardım kendime sonra mütalaa ettim ve kavuştum Rabbime.