Tanışıklığımız başka bahara kaldı, azizim hem arz ettiğim sürece dinmeyecektir kendimi ettiğim teselli.

Rugan sözcüklerin sağanağında kaybettim kendimi ve aşkın bahtına kondum tahtımı kaptırmak pahasına da olsa bu yolun yolcusuydum.

Hicrinde sözcüklerin ve harında mevsimin:

Alametifarikası hayallerin, demlendiğim kadar yaşarken dert etmemeyi yeğlerdim hayatı ve densiz sevgime bir köşe bulup da çekilecektim ki inzivaya.

Kan çekiyor:

Dün bir şiir ölmüştü.

Sonra da:

‘’Şair ölmüş’’ dediler bense izini sürerken hayatın ve işte alnıma sürülen çamur şükür yıkadığım kadar ruhumu yaktığım kadar yalnızlığımı temiz kalmayı başardım hem de minnet etmeden bir Allah’ın kuluna…

Derken bir şiire düştü yolum ama bu şiirin de şairi ölmüştü.

Yuhalandım.

Yok sayıldım.

Yok yere sevmenin dersini aldım ve işte kendime yabancılaştığım kadar yankısını duymadılar sesimin ve tek kalemde yıktım kale duvarlarını tek kelam etmeden ömür boyu açığa alınsam da defalarca önce karesini aldım sevginin sonra b/öldüm hem de defalarca: hayatımı sürdürdüğüm kerrat cetvelinde kâh çoğaldım kâh azaldım ve tekil haneme ihanet etti mermiler.

Mabedin gizinde saklı iken hüsranım.

Her düş adeta alıntısı idi ömrün gerçeklerin kasvetinde sarılı o kördüğüm ve ben bir bilinmeze aslında aslıma rücu ediyordum.

Yanlı bir hüzün resitali adeta kıvrımlarında dans ediyordum hayatın albenisinde saklı bir zümre iken içimdeki mevsimin sökükleri ve işte bir bir sökün ediyordu yorgun sözcüklerim.

Yorgan gitmişti çoktan lakin kavgam dinmemişti hem de atlastan da ruhumun yorganı hem de kuş tüyü ve kuş gibi çırpınan yüreğimde seken her duygu çalınmış hayallerimin yasını tutuyordu.

Yasımla ve gözyaşımla…

Bir yasa bellediğim acımla.

Baş veren umuda dair tükenmişlik sendromunda hali hazırda gözlerim açık görüyordum rüyamı: ruhlar âleminde salınan bir dervişin titizliği ile hamt ettiğim kadar zikrime fikrim de aynı istikamette kürüyordum tek tek yalnızlığın kaldırımlarında cüret ettiğim kadar bir kaldırım serçesi olmaya ben hüzünle ben dinmeyen bir aşkla ihya ediyordum hem ruhumu hem kalemi diklemesine saplanmış bir pergel titizliğinde A4 kâğıdın nabzını tutan ilham perimin hüzünlü sesinde…

Takriben bin yaşında bir çocuktum:

Afalladığım kadar afaki bulutların seyrinde, içime yağan yağmuru biriktiriyordum göz pınarlarımda ve haiz olduğum tek zerrelik varlığımla muadili idim adeta sonsuzluğun sırnaşık özlemine dair bir aşk iken tahakkuk eden çekincelerimi sonlandırıp çoktan baş koymuştum ben bu zorlu ve imkânsız aşka.

Rengi kaçıktı dünün.

Mevsimin közünde saklı bir kaçıktım da hem:

Meleklerin koruyuculuğunda akıl melekelerimi yitirdiğim kadar efsunlu hayallerle tokuşuyordu iç sesim ve kalemim:

Mihrabı yerinde ve…

Mizacı hüzünlü olsa da yalnızlığımın…

Ket vurulduğu kadar hayallerime…

Kat izinde biriktiriyordum sevginin de alametifarikası iken içime çöreklenmiş her duygu her sözcük nasıl ki benden bir parçaydı…

Tütsüler yaktığım kadar.

Soluduğum havadan tutun da…

Bacamdan tüten dumanın peşinde bir giz bir rüzgâr bir de matem addedilen yaralı yüreğim de infilak ederken ansızın…

Top yekûn göçenlere ve yaşarken ölenlere de aldırış etmeden Çıfıt çarşısı büyüklüğünde ve karmaşıklığında ruhumun, albenisine de kanmadığım kadar hayatın yürek sesime ihanet etmeden yaşıyor olabilmenin hem coşkusu hem çaresizliği sınır tanımadığım kadar severken verilen hükme de razı olmuşken…

Köpüren deniz.

Rüzgâra yağmura yakalanmışlığımla sığındığım o karanlık dehliz.

İzini sürdüğüm kadar yarınların yakıtım nasıl ki sevgiydi yaşadığım mahremiyetin ihtiva ettiği kâh coşkuyu kâh umudu yerleşik bir sancı da bellemişken sevdayı ve işte isinde yalnızlığın ve sisinde şehrin kaybolmakla eş değer tuttuğum hüznüme kefil olduğum kadar muteber bir ömürdü dilediğim Tanrıdan ve sürüklendiğim kadar bir akit gibi altına imzamı attığım şiirlerin de müdavimi kırgın kalemimle yazmaya doyamadığım.

Münferit bir acıda baş koymuştum ben bu yola içimi açamadığım kadar hayatın dikenli yollarında…

Var olmanın hiçliğinde yandığım kadar yaktığım mektupların ucundan sökün eden duyguların ansızın da tutuldu mu nutku…

Telaffuz edemediğim acıların dik açısında saklı umudumu ve ruhumu sonlandırmamak adına bir şiir daha dilemişken evrenden şirazesi kaymış gölgelerin de alabildiğine uzağında içine düştüğüm aşk denen tuzakta var olabilme gayreti ile süren özlemin ve hasretin dokusunda nakşeden umuda binaen…

Seyrine daldığım kadar âlemin nezdinde kelebek kanatlı günceme sarf ettiğim emek ve sözcüklerle çizmişken rotamı ve işte kaderim iken sığınağım sarmalında kâh dünün kâh günün emsalsiz bir hayal gücü iken sığınmacı sözcüklerden aldığım güç ile yaşıyordum.

Geri dönümü hayal kırıklığı olsa bile sevmenin ve yazmanın nabzını tutmaktı benimki asla dönemeyeceğim kadar geçmişe kendimi kucaklayabilme arzusu ile taşkınlara mahal veren yüreğimin izini sürdüğüm kadar kalp gözümde yakın markaja almışken âlemi…

 


( Önce Şiir Öldü Sonra Şair... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 11/28/2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.