Ölü yapraklardan bozma imgeler, hafız
renk kürü düş kürü aslında serbest bir açılıma maruz kalan yürek.
Tıkış tıkış duygular küremeye yürek
gerek ve bende fazlası ile varken o yürek t/aşı g/ediğine koyan son vuruş ve
işte devasa bir falso aşkın mezarını k/azdığımız oysaki yalnızlıkla sevişen
hücreleri kalemin.
Bir izotop olduğumu biliyorum ve
atomun parçalanmasından da zor ve imkansız iken ön yargıların yıkımı.
Kıyıya vuran bir t/aşı çaldım dün
gece ama yetmedi.
Yediğim taşların hizaya getirdiği
kimliğim ile asla da debelenmeden ve yeniden sevmeye de meyletmeden uzağına
kaçtım kurulan tuzağın.
İstirham ediyorum, sevgili hafız:
Aç kulaklarını ve dinle beni.
Ön yargını uzay boşluğuna fırlat
misal benim de uzay çöplüğüne attığım cenin halindeki şiirlerden kalan boşluğu
aşkla doldurduğum günler de dünde kaldı tıpkı dümeni kırdığım şu istikametin ön
sözünde saklı bir şiirler yeniden baş koymuşken mutluluğa.
Issızım kabul!
İsyankarım ama af dilemeyeceğim
insanlardan çünkü Tanrı ile aynı isyanı üstlendik aşk denen yaralı yerkürede.
Hücuma geçen karanlık istişare
ettiğim gölgeler.
Nefessiz kaldığım bir gün nefsime ta
dünden müdahale ettiğim.
Nazım niyazım da eksik kalmazken
hafız ve işte terbiye ettiğim hislerim ve bedenim kaç fırık ekmek yemedimse
beyan ettiğim açlık değil bilakis e tok evin aç kedisi olmadım ben ve buna
niyet eden azman dalgalarla da boğuşmuşken bil ki, hafız: asaletim soydan gelen
tıpkı sevgi gibi.
Sevmeyi bana ailem öğretti ve kaç
kuşaktır İstanbul’da yaşıyorsak onlarca hatta yüzlerce sene asla da yüz göz
olmayacağım ben esen bu hayta rüzgarla.
Ve evet, ben de bir rüzgarım.
İçimde kopan kıyametin de
alametifarikasıdır yazdıklarım:
İster oku ister okuma.
İster doku yüreğimi ister dokuma.
Ben bir nakkaşım.
Ben bir terziyim ve işte kendimi
sevemediğim kadar çok sevdim ben en çok da aşkın Ala Çatısında aktan yüreğimle
bir aktar gibi sözcükleri dirhem dirhem tartarken ve…
İnsanlar da tırtıklarken
yalnızlığımı.
Tıknefes oldu sanma kalemimi ve
istersen sığdır beni en metruk mezara hatta bir dikili taşım da olmadığı kadar
bir mezar taşı da kondurma mezar başlığıma ve dilersen göm beni Kimsesizler
Mezarlığına.
Evet.
Haykırıyorum:
Ben kimsesiz kodaman bir kuşum.
Kanatlarımda benekler saklı.
Yağan yağmurun giziyim.
Yağan karın iziyim.
Ben karım.
Ben boranım.
Ben bir Anka Kuşu ve lanetlenmiş
ismime kimse yağdıran laneti onu onları Allah’a havale ediyorum:
Bu aşk.
Bu isim.
Bu soy…
Her biri bana babadan mirası tıpkı o
duran bir köşede bekleyen köstekli saat gibi günde en az iki kere evet, en az
iki defa kendimi sevmeye meylediyorum ki…
Üçü bulmuyor seferisi yüreğimin.
İkiletiyorum aşkı ama üstüne
alınmıyor kimse.
Kordan hecelerim.
Közümde kahve pişiriyorum.
Ve telvesinde hüznün boğuluyorum ve
üç vakte kadar mutluluk filan da görmüyorum.
Seviyorum.
Sözcükleri.
Seviyorum en çok da annemi.
Ve ihtimallerle boğuşuyorum artık
benden giden insanların çetelesini tutmayı da bıraktım en çok da en çok ben
benden giderken bir de sen eklenme, hafız.
Arşı alaya çıkan bir rüzgâr bu.
Göğün tasnifi.
Göğsüme yakışan.
Yüreğimin de mintanı iken gizem.
Haz etmiyorum elbet menfi
duygulardan.
Çöreklenmiş hüznü kapıdan kovuyorum
bacadan giriyor.
Tıpkı aşkı yok sayıp telaffuz dahi
etmekten kaçınırken.
V/akit bu v/akit.
Gök infilak etti.
Yürek torba değil ki büzesin.
Figanım.
Firarım.
Giymediğim fistanım.
Fidan boylu kalemim.
Nazara alınmayan sevgim.
Gün b/ölündü ortasından ve evet, dün
dünde kalmadı bu sefer.
İnancımla ve doğrularımla en önde
iken ve her yoklamada hazır bulunsam da yok sayıldığım bir dünyada yaşıyorum
ben.
Baba yarımsın hafız ve ıssızlığımda
saklı tek dostumsun.
Gönül tezgâhında çürüğe düşmüş yamalı
gönüller fink atarken ben bir başıma neye yeterim, söyle hafız.
Aşk yoksulu insanlar.
Sevgi fakiri dünya.
Kayyum atadım dünüme ama yetmedi.
Karaya çalındı adım ama bitmedi.
İnancın ışığı yolumu aydınlatırken ve
ben gözümü karartmış de delicesine severken artık son veriyorum bu yangına.
Ve her kıvılcımda yeniden hayat
bulduğum.
Her yangında yeniden öldüğüm.
Sicim gibi akan yaşlarımı sadece
içime akıtırken.
Güçlü müyüm?
Yoksa sevgi dolu yürek midir beni
güçsüz kılan?
Ne zifiri karanlık engel olur bana ne
de insanların kininden nemalanırım.
Ve elimin kiridir yazmadığımda suyla
akıttığım.
Alnımın akı gibi helaldir de sevgim
helal lokmadır yazdıklarım kursağımda kalan bir imgeye sabitlenip ansızın şiir
olur da akarım ya da bakarım arkandan gidenlerin.
Dikenlerimi sevmeliyim.
Hüznüme zaten alıştım.
Ve birilerini sevmekten kendime ancak
sıra gelmişken.
Ve işte yıkılan gururum onursuz
addedildiğim ve işte aşkın kıblesinde saf tuttuğum ve…
Af diliyorum Rabbimden çünkü başımdan
büyük sevgilere kanat açtım.
Sevilmeyi hak eden olsam ne olmasam
ne?
Üstelik en büyük sevgiyi Yaratana
duymak varken beşeri sevgilerden ne geçti ki elime elbet seve seve insanları
Rabbime ulaştım ama öncesinde Allah rızası için sevdiklerim ve Yaratandan
dolayı yaratılan her canlıyı sevmem belki de ahmaklık iken.
Mübalağa ettim belki de severken ve
kendime yaptığım haksızlık.
Sevgili hafız, eğer ki rastlarsan ona
benden selam söyleme ve asla da fısıldama ona dünde kalan sevgimi.
İznin olursa ve de izni olsun olmasın
evrenin ve evet, işte şimdi kendimi sevmeye geldi sıra yeter ki razı olsun
benden yüce Huda.