Kolektif yapının hızlanmasıyla doğanın baskısı arasında ters
orantı vardı. Kolektif yapı hızlandıkça türümüzün doğaya karşı bağımsızlık
oranı artıyordu. Türümüz, doğaya karşı gösterdiği dirençle başat oluyordu.
Türümüzün doğaya karşı olan bağımlılığı tümden değil ama giderek azalıyordu.
Artık toplumsal kapasite nedenle zaten çevrede kıt bulunan
bitki ve hayvan varlığının tükenme gerekçesi ile türümüz göçmeyecekti. Türümüz
üreten toplum içinde dilediği kadarla gelecek içine doğru besin kaynağını
üretip kullanılabilir enerjisini hazır edecekti.
Zenginlik kaynakları gibi olumlu gelişmeler birikmişti.
Zenginlik kaynaklarının birikmesine dek üst yapı oluşması içinde birçok üstel
yansımalar vardı.
Bu üstel yansımalar içinde beliren düşüncelerin birisi de
kişilerin toplumsal kapasite içindeki “kolektif sahiplik” üzerinde akıl
yormasıydı.
Kolektif alan kişilere kişisi bencillikle beraber kolektif
yararın birlikte belirim vermesini öğretmişti. Bu bağlamla kolektif akıl vaz
geçilemeyecek bencilliğe göre biraz daha etkindi.
Kişiler "kolektif sahipliğe" bakarak "kişisi
sahiplik" iştahıyla kendilerindeki bencilliği genel yararın da önüne
geçecek şekilde uyandırdılar. Ve “mülkün sahibi” söylemiyle kolektif alan
içinde oldular. Böylece kolektif alan içinde ilk seldeki gibi bencil oluş içine
geçecekti.
Bencillik bu kes yalın bir işleyiş değildi. Bencillik genel
yararı gözeten kolektif alanı kullanıyordu. Akıl ilkin bencil davranışlardan
doğdu. Bencilliği de ihtiyaçlar hiyerarşisi belirliyordu. Bencillik izole
alanlı vücudun yol haritası olmakla korunum tutumuydu.
Özne bu ihtiyaçlar hiyerarşisi içinde seçme ayıklama
tekrarları yapmakla da akıllanıyordu. Çevrenin yansıma belirmesi içinde ve
içimizdeki ihtiyaçların beliren yansımasının çevrede yaptığı seçme ayıklama
girişmesi tekrarlarından akıl ve akıllanma doğuyordu.
Kolektif alan içindeki bencillik, kolektif aklı ve kolektif
kapasiteyi kullanıyordu. Şöyle ki ilk sel bencil oluşun elinde kolektif
kapasite, kolektif yapabilirlik, kolektif emek, kolektif akıl gibi kolektif
oluşu ya da toplumsal gücü kullanma gibi bir alternatif yoktu.
Kişisi sahiplik de kolektif sahiplik gibi yönetirdi. Kişisi
sahiplik demek üreten kolektif yapının sahipleri olan ilahlar gibi irade sahibi
olmaktı.
Kolektif sahiplik kolektif yarar adına kolektif güdüleri
kontrol ederdi. Kişisi sahiplik mülk sahibi yararına mülksüzlerin doyurulmamış
kişi bencil güdülerini kontrol ederdi. Yani kişiyi köleleştirirdi.
Kişisel sahiplik, kolektif sahiplik gibi herkesin
sahipliğini gözetmezdi. Bu nedenle kişisel sahiplik kendisini ihsas ederken;
milli piyango biletinin "size de çıkabilir" reklamı gibi "mülk
sahibine teslim olma" üzerinde kişilere "rızk dağıtmayı vaat
ediyordu".
Böylece kolektif akla değil de kişisi mülk sahibi olmanın
bencil iştahına yönelme özendirildi. Kamu kaynaklarını dağıtan sahiplenme
üzerindeki güçle mülkten çok az pay düşecek olanla mülkten pay düşmeyen
nasipsizler kontrol edilecekti.
Kontrol edilen kolektif akıldan sapmakla kişilerin
ihtiyaçları olan bencillikleri ve bencil aklıydı. Mülk sahibi olma fikri
kişilerde, mülkü elinde tutma ve mülkünü koruma gibi kontrol edici kuşkucu güç
zehirlenmesine yol açtı.
Böylece özel mülk sahibi olan kişi; mülk sahibi olmanın yeni
bir etki alanı içinde, mülk sahibi olucu ve mülkü elinde tutacak olmanın etki
alanı cazibeleri nedeniyle zulme ve zalimliğe kapılacaktı.
Bu nedenle o koşullarda başka türlüsü olanaklı olmamakla
kamu kaynakları üzerinde mülk sahibi olmayı kafasında kuranlar vardı.
Bu kabilden düşünsel boyut değiştiren El dediğimiz kimi
hileci kişiler, kişisi sahipler olma üzerinde bencilce yansıtma yapmanın soyut
düşüncesine saplandılar. Bencilliğe uygun hayaller, tasımlar, tuzaklarla dolu
akıl oyunları kurguladılar.
Bu kurgular kolektif alan içinde özgeciliği geriletip,
kolektif gücü kullanan kişisi bencilliği hortlattı. Tarih bu kurnazca
kurgulanmış olayları, köleci sahiplik mantığı içinde "kurnaz Enki"
tamlaması içinde anlatır.