Hüznün sancağı:
Yakut gözlerinde yarınların
kundaklandığı kadar doğruların ve ruhta kalan her solgun ukde acı ile şarlatan
özlemin seyrinde aralıksız seken bilumum imge ve işte peyda olan peyderpey
sözcük denen martavalın tezgâhından arakladığım kadar duygularımın da tek muhatabı
için için yanan o alfabe bazen harflerin istilası bazen kaderin ricası istirham
ettiği kadar kederin o talaşlı telaşlı yol sevdası: hurra sevdiceğim sürmanşet
gizemin tetikleyici hüzün denen mertebe ulaşılası Dergâhın ve şafağın sondan
önceki ç/ağrısı…
İklimler.
Bir çağıltı.
Sözcükler.
Bir çoğaltıl.
Mevzu bahis mademki yaşam…
Varsıl kehanetlerin erbabı hüzün
lehçem.
Günü kovdum kapıdan geceye sığındım:
Yetmedi lakin.
Geceydi peyda olan karanlığın
muhatabı ve sırlarıma vakıf sadece Tanrı.
Lades kemiği yalnızlığın kordan bir
lahit.
Acının ihbarı kekremsi sessizlik.
İfası günün ifşası kaderin:
Salkım saçak ruhum.
Salkım söğüt ile vurgun yediğim
cafcaflı mezarım yaşadığım sarnıcın acısından beslendiğim kadar süremediğim
saltanatın muhatabı sessizliğim.
Bir hezeyan ise ömrün tetikleyicisi.
Bir heyecan ile düştüğüm yola
düşülesi kabrin isyan ettirdiği yaşam denen mecrada görücüye çıkan sözcüklerin
kalibresi.
Her biri bir kurşun ağırlığında.
Kurşuni göğün sadık kaldığı kadar
Tanrıya.
Kuşların akıbeti kuş bakışı
hizaladığım sözcüklerin ansızın vuku bulan ihaneti ne zamanki solsa yüzüm ne
zamanki küsse kalemim bir kehanet adeta yazılası şiirlerin tetikleyicisi
sayısız duygu sürmanşet her imge.
Lafügüzaf.
Sayısız nota sayısız nokta.
Ünlemin tedirginliğinde baş koyduğum
yoldan da yok iken vazgeçişim.
Bir imge sağanağı bense sarnıcımda
kuyunun dibi dinmedi de huysuzluğumun iniltisi.
Başa aldığım.
Başa sardığım.
Sadık kaldığım tek Varlığın kudreti
ve kuvveti artık kaç minvalse uzağına sektiğim kaç amber ise güneşin söndüğü
bir kara delik misali sırtımı sıvazlayan meleklerin kanat çırpışında uçuşan
saçlarım bazen sıradan bazense sırasızlığın sıraya bindirdiği.
Her günüm leyli.
Her hüznüm yarına meyilli.
Her zerrem kurşuni.
Her öyküm bir öyküye mahal veren
varsa yoksa sessizliğimin sınadığı kadar dirayetimi.
Tıfıl bir gün.
Taarruzunda ömrün.
Tahakküm altında geçen iklim.
Tevazu yüklü gönlümün dilek ağacı
şiirlerse birer çaput gibi üzerine yığılı kökü kurudu mu varlığın çöpsüz üzüm
misali ardı ardına kaçışan ardıç kuşlarını andıran bir rağbet de gördü mü insan
hüznün sarkacında hazin bir güne uyanan.
Mahşerin izi.
Makberin gizi.
Kaynakçamsa İlahi Sevgi.
Tutkumdan tutulan nutkuma değin geçen
zaman.
Arşimet kanununa karşı çıkan bir
dalga gibi suyun değil kaldıracı bir kaşık suda boğulan varlığım sessizce
uzandığım yolun yokuşun dirayeti.
Varmaksa nihayete.
Öncesinde hidayete.
Kusurlu addedilen yüreğimin
dehlizinde yakalandığım rüzgârın iniltisi.
Kök hücreme değin hüzünle iştigalim
ve en muteber ölüm iken yalnızlığın ihbar ettiği yetim yüreğimden dökülen her
duygu sefasını süremediğim kadar hayatın aralıksız uyuttuğu gözüm açık gördüğüm
rüyaların akıbeti…