Işıldayan hüzün
İçtiği kadar ruhban günün
Gözaltında saklı ihtiva ettiği
Onca gözyaşı
Nemrut bir iskelet arda kalan
En yüksek mıntıka selam çakan
Bir asker gibi nöbetini tuttuğum
Yasın…
Yağdığı kadar rahmetin
Yağmalanmış bir tümsek bir güfte
Belki bir bildirge,
Işıyan bilinmezin himayesinde
Dörtnala hüzün
Bir yılkı atında saklı adeta o
tebessüm
Yankısı duyulsa ne ki bunca acının
Seğiren gözlerinde yalnızlığın
Kaç parmak daha bal çalacaksa zalim
Nefsine tutkun iblisin müdavimi
olduğu
Kara gecenin kara yazgısı
Bir karartı olsa bile bunca yazılası
Acının çözülmeyen şifresi
Tesir altında kaldığı kadar insan
Bir imleç belki de kapılası
Rüzgârın münferit esintisinde
Başkaldıran isyanın yenik yanık
yağmalanmış
Azade neferi
Kılıç kadar keskin mademki kalem
Matemini ördüğü her sözcük her imge
Kayan yıldızın kardığı
O Samanyolu
Kandıkça yalana
Kaybolan masumiyetin rüzgârında
Eşelediği kadar toprağı
Bazen hezimet
Bazen eziyet
Addedilen o mecburiyet
Yanık koktuğu kadar şiir ve yürek
Cüssesi ne ki hem şairin?
Cüret ettiği kadar matemin ifasında
Cümle kurmaktan yorgun düşmüş
Şairin gözü açık gördüğü rüyasında
Tembihli olduğu kadar babadan
Teminatı ömrün
Tasalansa ne ki dünün
Çoktan yitmişken hükmü
Savrulan
Her hece her nida
Karaçalı misali
Baş koyduğu hayatın koridorunda
Attığı her volta
Atağa geçti mi de o rota
Kuruyan çeşme misali
Kuruduğu kadar şairin içi
Devasa bir asa pekişen asaleti
Şiire yaydığı efkârın delaleti
Sapla samanı ayırsa bile ne olacak ki
Bundan sonrası saklı Allah katında
Sararan günün endamına
Yenik düştüğü kadar hasret
Vuku buldu bulacak o hararet
Dolu adımdan yok iken
Bir adım sonrası
Unutulsa bile şairin adı
Mahlasında büyüyen bir sevgi
Gözü kapalı sevebilmenin dirayetine
Nasıl ki yenik düştü yürek
Nasıl ki t/av oldu metanet
Bir sonrası asla gerçek
Olmasa bile hayallerinin
seyrüseferinde
Simasında gelip geçen bir gölge
misali
Canlı canlı girdiği mezarından da yok
iken ötesi
Yeter ki hüznü tehir etsin Tanrı
Yağdığı kadar rahmet…