Yalnızlığıma kefilim, sevgili hafız yâdında
dünün…
Yazdıklarımsa kâh bir esinti kâh
nesri ömrün ve şiirlerim dikilesi tabular kırılası potlar temas’ım cihan ile
kimse nefesini tutan kimi insansa nefes dahi alamazken bolca bonkörce
sahiplendiğim hüsran.
Dikitler saklı şehrin her iki
yakasında da ve sarkıtlar:
Uleması şehrin kalemse arsız bir ulak
neşrinde sevginin hutbeler aşılası hüzün biçilesi umut ise içilesi ısrarlar dua
ettiğim bir imtiyaz olsa bile yalnızlığım bolca kükrediğim ki:
Beti benzi atmış şiirlerin sarkacı ve
işte içtimada iç sesim dışarlıklı bir hüzün değil hem benimki:
Varsa yoksa içten.
Varsa yoksa içeriği duman dolu.
Kayrasında varlığın kaşkolüne
sarıldığım bilinmezin nüansı.
Epeydir, yoktun, ey hafız ve bak ve
dinle varsa d/işle kalemi sözcüklerden inşa ettiğim bir ömrü nazımla niyazımla
devindiğim kadar söküklerimi bir bir avuçla ve bir avazda doğsun güneş ve bir
batında sönsün bu hüzün yüklü ateş…
Bense bir hışımla…
Bense baştan sona örülü saçlarıma
yağan karın izinde ve şehrin sisinde gölgelerle oynaşan sözcüklerinse cebbar
attığı nutukları.
Temennim o ki.
Tevazu yüklü sesinde mevsimin varsın
olsun dört yanımdan çevrili ve aralıksız nakış işleyen bir dilber ki göğsümde
saklı ve evet:
Bahtıma razı iken.
Tahtım da varsın olsun devrik.
Hükümranlığında İlahi Adaletin ve hür
sesinde kalemin nidalar yüklendiğim nazirelerle beslendiğim ve bak:
Gözlerimin ta içine ak:
Akında alnımın akça pakça ruhunda
sefasını sürdüğüm bonkör cefanın.
Kuytularda yaşarken iblis.
Ayan beyan uçuşan melekler gel gör ki
sadece bana gözüken.
Ve.
Yasımın yâdında saklı.
Yaşımın her damlasında ve de.
Yanık bir mektubun külünde saklı
iken.
Yakardığımdır sadece yüce Mevla.
Ala çatısı bu duygunun aş eren hüsran
denen bulutun.
Bir katre.
Bir de dik başlı bir kare.
Üçgen ilişkisinde vurgun yediğim
ruhumun mademki tek kozudur: sevgi ve umut ve iman.
Asılı şu ferman göğün tepesine.
Varsın soksunlar beni dünyanın katman
dolu dibine.
Dilemmam.
Diklendiğim yaşam.
Dilaltı bir şiir.
Dikitleri şehrin sarkıtları yüreğin
hüzne biat bir ömür.
Tasvip etmediğim kadar yalanı
tahammülümden ötesi olmasa bile kürediğim şu zifir ve zikrimle eşleşen her
fikri.
Tamlamaların doğasında mademki
gaipten gelen sözcükler bazen naralar atan bazen fısıltı ile konuşan.
Ulvi bir gölge iken umudun iz düşümü.
Ukdelerle donanımlı bir gönlü
bahşedene duyulası o şükür.
Şimdimden yittim yarına meylettim
dünsüz de geçmez iken ömrüm dikilesi bir sancak ve azadesi ruhun sevap bildiğim
kadar verdiğim ama dönüşü olmayan her selam yaralarımın iniltisinde kaybolan
dünya dolusu hayalimi çalan nice insan.
Kulluğum ve künyem ve kürediğim.
Küskün de değilim artık kendime
külümdeki serveti de değişmezken dünya nimetlerine.
Ve hafız…
Sözüm sadece sana.
Mademki dinleyenimsin dilediğim kadar
seninle dertleşmenin verdiği o ulvi esinti.
Tünediğimsin ve türediğim ve
türettiğim tüm tükenmişliğimde saklı alnı ak bir resim:
Varsın olsun tek nokta addedileyim.
Noktasına virgülüne bu benim:
Buğrasında hayatın busesi sevdanın ve
yalın bir niyazla koştuğum bilinmezin tevafuk yüklü esintisi…
Mademki yoktan var edendir taptığım
ve sarıldığım ve sarmalında inancın…
Yalnızlığıma olduğum kadar yarınlara
da kefilim:
Tülbendi yırtık bir kelam.
Örtüsü üzerine serili.
Renklerin her biri mademki beyazdır
masumiyetin hası.
Haiz olduğumdan da öte çalınmış
hayallerimin doğaüstü varlığı.
Bir kül.
Bir köle.
Belki de solmuş bir gül.
Nabzını alamadığım kadar hayatın
bahşedene muhtacım ve tüm lütfuna engin bir yürekle koştuğum kadar yandığımın
ötesi varsın yarım kalmış bir hikâyeye meyledeyim yarınımda saklı iken yâdımdan
sökün eden her an ve her anı anılası bir rüyanın da meczup sahibesi metruk
hecelerden ördüğüm bir hare bir yelek misali üstüme geçirdiğim en değerli
mintanım iken yüreğimde saklı servet bahşedene duyduğum şükür…