Biz ağlamasak ta mutlaka bir yerde
ağlayan vardır. Biz düşünmesek te bir yerde insanlığı düşünen vardır. Biz
birisine koşmasak ta koşamasak ta mutlaka bir yerde, birisine koşan yardım için
çabalayan mutlaka vardır. Biz bir şeyleri gerçekleştirmiyoruz diye, gerçekleşmeyen
şeyler olmayacak anlamına gelmiyor, birisi bir köşede kendi halinde, bir
şeyleri gerçekleştirmek için hayalleriyle çabasıyla çalışıyordur. Bu çabanın,
çalışmanın bize ait olmasına gerek yoktur, illaki bizim çabamızla olacak
değildir ki? Açılmaz olanı açmak, yapılmaz olanı bizim yapmamız mümkün olmaya
bilir, öyle ise ne yapmalı? Yapabileceğimiz ne ise onu yapmalı, desteklemeli, peşinden
gitmeli, onunla olmalı hatta yatmalı kalkmalı, bir şeyler öğrenmek için. Ne
demeli, ben yaparım bir gün mutlaka diye bekleyerek ömrü boşa geçirmemeli
insan, zaten hep kaybettiğimiz bu yüzden değil mi?
Kurmak düşünmek bana göre değil, mutlaka
birisi bir hayal kuruyordur ve düşünüyordur diyerek savsaklamak, işte
kaybettiğimiz nokta. İmkân varsa beraber hayaller kurmak ve düşünmek için
yanında olunmalıdır, benim, senin değil toplumun yararına bir fikir olmalıdır
dediğimiz anda, olmaz benim fikrim, benim buluşum olacak yoksa olmaz! Zaten bu
gidişle olan hiçbir şey yok baksana etrafına... Etrafımıza çektiğimiz duvarlar,
aslında bir evin temeline uygun olurken biz kendi etrafımıza duvarlar örerek, yalnızlığımıza
becerisizliğimize kendimizi mahkûm ederken, olumsuz bir anda pişman olsak ta bu
pişmanlıkta fayda vermiyor… Dört duvarın içinde etrafını göremezsin desende,
yersin bir ton fırçayı!
Kendini diğer insanlardan üstün
görmek kadar, acı verici bir ıstırap yoktur. İlk başlarda hissedilmese de sonuç itibarıyla kendisinden diğer
insanlar gibi topraktan yaratılıp, bir metrelik mezara iki metre bezle girmesi
hadisesinde üstün olmadığını anlaması fayda etmese de, önceden fark etmesi
ayrıcalık adına ya da fark adına, kendisine bir şeyleri kazandırabilirdi
vesselam.
Mehmet Aluç