Bir düş ekimin, öznesinden ayrı
ekinlerin mihrabında saklı başaklar ve göğün top yekûn firar eden ak bulutları
nasıl da konuşlu ak alnıma.
Alında renklerin al kırmızısı yelin
esintisinde zikreden iç sesim ve işte içime ta derinime tersten estiğim.
Bir ümmet ki inancın sağdıcı.
Bir ümmet ki masumiyetin zengin
dağarcığı.
Yüreğin kubbesi ruhumun kölesi
kulağımın da küpesi; babadan yadigâr binlerce öğreti ruhumu işgal eden mi azat
edenden mi sormalıdır beni?
Tinimdeki notalar suskun.
Ruhumda attığım voltalar sessiz.
Kapışan yerin göğün müdavimi aslında
bizlere sezdirmeden Rabbin yağdırdığı sağanak ve o çiy tanesi herkese nasip
olmayan gaipten gelen sevincimin ışığında ruhumun gel-git mizacında ve
sözcüklerin vagon dolusu yükü rötarlı tanışıklığım kalemimle ve işte mikado
çöpü gibi dağılan benliğime iyi gelen hayaller çocukluğumdan bu yana gözüm açık
gördüğüm rüyalar bir o kadar mantığım da hız kesmezken ve işte her an bir beyin
fırtınasına maruz kalabildiğim yandan çarklı düşlere eşlik ederken yüreğimin
tarhına ektiğim tohumla.
Hicreti zamanın.
Tası tarağı toplayıp da tam da çekip
gidecekken kendimden.
Kendimi protesto ettiğim yıllarda
çıktığım er meydanı ve meslek hayatımda hatırı sayılır bir başlangıç yapıp da
bir meslekten diğerine sektiğim bir işin ucundan tam da tutacakken kendime
yaptığım misilleme ve canım ne kadar çok yansa bile diğer insanları kendime
tercih ettiğim bir o kadar da…
Tecrit edildiğim.
İç ve dış mihraklara altın tepside
sunmuşken beynimi ve işte kendi beynimin göçüyle çok genç yaşta inzivaya
çekildiğim.
Yakuttan gözleri hayatın.
Anne kokan sağım solum.
Hüzünle örtülü yerküredeki izafi
kabrim.
Her yanlışa meyledip kendime attığım
tokadın çelimsiz raconunda hangi minvalde saklanmam gerektiğini bilmeden
gel-git mizaçlı duygularımla şahlanırken yüreğim.
Hercai sevdam önce mesleğime âşık
olduğum ansızın da koptuğum.
Kordan hayallerimin közünde özüne
sözüne sadık bir nefer bir çalışan bir beyaz yakalı ve işte iki yakam bir araya
gelmezken bir de üçüncü yakamdan çekiştirenlere verdiğim tek cevap:
‘’Haklısınız.’’
Hakkımı yerlerken çiğ çiğ.
Aslında hakkımda hayırlısı demektense
zorladığım seçenekler ve yaşarken zorlandığım en çok da mükemmeliyetçi
kimliğime yakışan doğruların ensesine yapışıp racon kesen yanlışların da kökünü
kurutamadığım kadar doğruyu her söylediğim köyden elbet çalıştığım kurumların
her birinde savunmacı kimliğimle uymadığım düzen ve süre psikolojisinden ırak
tekil ve yalnız kimliğimle mantığımı ezip de üstüne basıp geçtiğim.
Dünde kalan çok şey ne yazık ki
tekerrür edebilmekte.
Bir almanak adeta aldatıcı düzen.
Bir ahmaklık mı yoksa bir ömürlük
arayışımın asla sonlanmadığı?
Her telkin her öğüt bir kulaktan dahi
girmezken ve başıma buyruk doğruları sahiplendiğim kadar savunduğumdan da öte
geride kalan tek şık iken ayrı düştüğüm yalancı düzenden payıma düşen nice
hayal kırıklığı.
Sınır ihlali.
Sinir ihlali.
Kırmızıçizgim ve derebeyi düzeni.
Aslında sonlanmak bilmeyen öğrenci
kimliğim ve yüklü maaşımın tek karşılığı da değil iken işime dört elle
sarıldığım gibi detaycı bir kimlikle sorguladığım iş kanunu.
Sallabaşını al maaşını mantığından
çok başka bir minvalde işi derinine dibine kadar öğrenmek bir kusur olarak
addedilirken ve de iyi bir çalışan olmamın karşılığını sadece para olarak
düşünmediğim bu bağlamda kısa süreli yaşadığım yaşattığım iş ortamları aslında
geride kalan unutulmuş bir bavul gibi içimde ne var ne yok içine yığdığım kadar
da ruhumun yağmalandığı.
Bu bağlamda kalemin yaz dediği her
ayrıntı her konu her minval, aslında dünde kalan hayal kırıklıklarımı bir bir
onaran ve yeniden nice hayal kırıklığı yaşasam bile kalemimden kopamadığım…
Ben de kendimi böyle biliyorum işte:
Çocukluğumdan bu yana dinmeyen insan
sevgim ve arayışım ve çözümsüz ruhuma nifak tohumları atılsa bile ben yeniden
doğup yeniden yeşeriyorum.
Bildiğimi sandığım her şeyin eksik
olduğunu görmek adına da yazmaya doyamıyorum.
Engin hayal gücümün de armağanı iken
kalemimden sızanlar ruhumdan dökülenler bir de gözlerimden akan yaşı da yası da
yasa bilip yana yana yazıp yaşıyorum.
Kendimi bilmekle iştigal kendimi de
bildirmek adına tüm çabam ve sonlanmayan coşkum.
Sözcükler benim çocuğum kalemimse
kılavuzum aşk zaten baştan ayağa bir saçmalık olarak addedilebilirken şiarım
elbette aşk ve şiir bense kozamdan çıkıp ara ara kelebek olup uçup sonra ölüp
sonra yeniden kendimi o kozamda buluyorum.
Dileyen ipek böceği desin dileyen
kelebek.
Hem mademki birden fazla ismim var:
Kimine göre Gül kimine göre tül
kimine göre kül.
Yıldızlar ise en sadık arkadaşlarım
ve ben de pek çok yıldızdan farklı önce mehtaba âşık olduğumu sansam bile
aslında ulaşamadığım her minval her duygu benim için aşkın ta kendisi:
Ya, siz kendinizi nasıl bilirsiniz?