Mazlumların İzinde


Mazlumların İzinde



Kahramanımızın Adı: Süleyman Bey ve ben yakından tanırım birçok savaşa zalime karşı beraber savaştık ve birçoğunu yenmemize rağmen hala zalimler zulme devam ediyor. Süleyman Beyle ben, İstanbul’un dar sokaklarında sessizce dolaşan bir gizem kişileriz mazluma koşan yardım eden. Koyu renkli paltomuz ve fesimizle, mazlumların yardımına koşan bir gölge gibiyiz. Kim olduğumuzu kimse bilmez, ama ihtiyacı olanlar bizden haberdardır. Onların feryadını yürekten duyarak, güvercinlerle haberleşerek gerekeni gerektiği yerde yaparız Mevla’nın izni ve yardımıyla.

 

İstanbul, 1890’ların sonlarına doğru karmaşık bir dönemden geçmesine batıya uşaklık eden içimizdekilerin batıya yardımıyla biz mücadele ederken onlar hala modernleşme çabaları altında çıplaklığı getirmeye aileleri parçalamaya çalışırken, toplumsal huzursuzluk ve siyasi entrikalar şehri sarması için çalışırken bizde boş durmuyorduk elbette… Süleyman Beyle ben, bu karmaşanın içinde sessizce dolaşırken, mazlumların çığlıklarını her zaman duyar ve yardımlarına koşardık.

 

Bir gece, Galata Köprüsü’nün altında, genç bir kadınla karşılaştık. Gözleri yaşlı, yüzü solgun ve üstünde yırtık bir ferace vardır. Kadın, kocasının zulmünden kaçmaya çalışıyordu. Galata Köprüsü’nün altındaki karanlık sokaklarda sessizce yürüyorduk. Rüzgâr, denizden gelen tuzlu kokuyu getiriyordu. Ay ışığı, köprünün demir korkuluklarına vuruyor ve suyun üzerinde dans ediyordu.

Bir çığlık duyduk. Hemen dikkat kesildik. Köprünün gölgesinde, yırtık bir ferace içinde titreyen bir kadın duruyordu. Gözleri korkuyla parlıyordu. Kadının yanına yaklaştık.

“Yardım edin!” dedi kadın hıçkırarak. “Kocam beni dövüyor. Kaçmam gerekiyor.”

İkimizde sessizce başımızı salladık. Kadını aldık ve onu köprünün altındaki dar geçide götürdük. Orada, eski taş duvarların arasında gizli geçitle güvenli evimize doğru götürdük saklandılar. Kadın, anlatmaya başladı bize.

Kocası, bir tüccarmış. Zengin ve güçlüymüş. Ama aynı zamanda acımasızmış. Zevcesini sürekli döver, ona hakaret edermiş. Bir gün dayanamayıp kaçmıştı yolu bize düşmüştü. Şimdi kocası onu bulursa, ölümüne kadar döverdi. Birlikte ona yardım ettik ve kadını güvenli bir yere götürdük kocasına da bir Osmanlı tokadı ile biraz hırpalayarak dersini güzelce verdik. Bu olay, İstanbul da duyuldu mazlumların koruyucusunun var olduğu anlaşıldı.

 

 

Birlikte İstanbul’dan başlayarak dört kıtada adaleti aradık. Afrika’nın çöllerinde köle tüccarlarına karşı savaşırken, Asya’nın dağlarında haksız yere hapsedilmiş insanları kurtardık. Avrupa’nın soyluları, bizim adımızı anarken titrer(mazlumların koruyucusu adını). Her kıtada, bizim efsanemiz büyür. Zalimler, bizim adımızı anarken titrerlerdi, koltuklarının alaşağı edileceğini bilirlerdi... Mazlumlar ise biz yardımlarına koştuğumuz da umut bulurlardı. Biz dört kıtada at koştururken, adaleti sağlamak için savaşırdık. Kim olduğumuz önemli değildi; önemli olan, zalimlerin korktuğu ve mazlumların umutla baktığı bir kahraman olmamız yetiyordu.

 

Bir gün Roma’nın taş döşeli sokaklarında dolaşıyorduk. Antik yapıların gölgesinde, gladyatör arenasının kalbinde bir gizemli buluşma gerçekleşecekti. Biz, zalimlerin arenada mazlumları eğlence için savaştırdığını biliyorduk. Bu adaletsizliğe son vermek için buradaydık zaten.

Arenanın taş duvarları arasında, karanlık bir geçitte bekledik. İçimizdeki ateş, adalet arayışıyla yanıp sönüyordu. Bir gladyatörün yaklaştığını hissettik. Adamın yüzü yara izleriyle kaplıydı, ama gözleri hala umut doluydu.

“Sen kimsin?” diye sordu gladyatör.

“Adaletin bekçisiyiz,” dedik .“Senin gibi mazlumları korumak için buradayız.”

Gladyatör şaşkınca gülümsedi. “Ben de sizin gibi bir kahraman olmak isterdim.”

Birlikte gladyatörün zincirlerini kırdık ve gizli geçitten geçirerek onun gibi yüzlercesini özgürlüğüne kavuşturduk

Bir gece, Galata Kulesi’nin tepesine çıktık. İstanbul’un ışıkları cümle ayaklarının altında parlıyordu. Gözlerimiz bileğimizin gücü haktan gelen güçle, mazlumların umudu ve zalimlerin kâbusu olmuştuk. Artık biz, adaleti sağlamak için zalimlerin korkulu rüyası olmuştuk ve mazlumların intikamı, bizim omuzlarımızdaydı.

Ah şimdide böyle yiğitler çıksa da Siyonist İsrail şerefsizlerini yeryüzünde silse ne kadar güzel olurdu, Rabbimizde ümit varız elbet her zalimin bir Musa’sı vardır ve Rabbim gönderecektir inşallah.

Mehmet Aluç


( Mazlumların İzinde başlıklı yazı kul mehmet tarafından 28.06.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu