Sahiden Bunu Söyler Miydi?
Sormaya çoğu zaman korkardım, aslında buna korku demem de çok
saçma sadece çekiniyordum. Her zaman bir köşede durmak, sessizce durmak bana
zor geliyordu. Ben sormaya çekindikçe bu sorma günlerim uzadıkça ben
uzaklaşıyordum sanki. Aslında çok basitti.
-Yusuf abi, beni neden hep kapının dışında tutuyorsun? Bende
sizinle fikirleri tartışsam bir şeyler söylesem, bu fikirleri gönlümde bir
mektup gibi okunmamış halde neden bırakıyorsun? Bırak gönlümle yazdığım bu
mektubu size okuyayım. İçimde bir sır gibi saklaya saklaya bu sır yok olacak,
beni de bu halkaya dahil etsen ne olacak ki?
-Evladım seni severim sen kapıda durdukça bu kapının bir
bekleyeni var diyorum arkadaşlara, sen içinde tarifsiz boşluklarla dururken o
anlamsız bakışlarınla, ben onlara kaostan buhrandan kararlı duruşlarla
kurtuluruz bak kapıda duran şu fikir arkadaşımıza nasıl sabırla duruyor kapıda,
biz onu içeriye almadıkça o hala kapıda bir umutla duruyor ve bekliyor diyorum.
Sahiden bunu söyler miydi? Neden söylemesindi ki? Ben
etkileyici olmada da bir duruşla üslupla kapıda her gün dururken, bu duruşumla
bir duruş sergilerken, içimdeki heyecan bunları onlara hissettiriyor olamaz
mıydı? Tarifsiz içimdeki boşlukla ben dururken bu boşluğu duruşum dolduruyor
olabilir miydi? Alışagelmedik bir durumla her gün kapıda beklemek içeriye bir
adım atmak için hasretini çektiğim, soluklarımın başı dumanlı dağlar gibi
dumanla soluklamam o kış gününün soğukluğundan değil de hasretle beklemememin,
içimdeki kor alevlerin bir huzurla sönmesini bekleyen alışlarımla soluklarımla
bir soluk olmasını mı temsil ediyordu? Böyle söyleyeceğini hiç zan etmiyorum!
Erişilmez olana beni eriştirmeyen Yusuf abim, düşüncelerime değer vermeyerek
beni acımasız atmosferimin içinde acılar içinde bırakırken, kelimelerimle
düşüncelerimin ufku temsil etmediğini düşünerek beni içeriye almıyordu galiba.
Oysa ben kelimelerimi bir büyünün duru sesiyle dublajla seslendirerek onlar
için hazırlarken, karanlıklara ışık olsun diye tam ortasına sönmez bir ampul
takarak aydınlatması için çabalarken, o hala yanan o ampulün düğmesini
kapatarak, beni ve kendilerini karanlıkta bırakmaya çalışıyordu. Kendileri
bilirdi. Ben her zamanki heyecanımla kapının ağzında, dışı olsa da pervazında
bekliyor olacaktım. Ne için mi? Sahi ne içindi bakın unuttum şu anda. Unutmuş
olmam unutulduğum anlamına gelmiyor ki, Yusuf abi.
-Evladım Şükrü, kapının ağzında durma sende gel içeriye, bir
çözüm bulmak için günlerdir düşünüyoruz riskli olduğu için güvenilir bir çözüm
bulamıyoruz, senin sıra dışı anlayışınla bize bu çözüm için kısa yol önerebilir
misin?
İşte burada kendilerine güvenmediklerini bana da güvenerek,
bir şeyi başarmak için el atmamı isteyerek, şevk çığlıklarıma ortak olmak
istiyorlar bende buna yok demem elbette ki neden olmasın? Ne mi yapacağım? Az
sonra görürsünüz ve anlarsınız. Tamam sizi merakta bırakmayayım,
-Şeker hastası olan Remzi amcanın yaraları iyileşmiyor, buna biz çözüm bulamadık sen bir şeyler söylemek ister misin?
Neden söylemeyeyim ki? Bende şeker hastasıyım ve yaralarım
geç iyileşiyor, ben çeşitli kremler sürerken tentürdiyot kullanırken oğlum
Ahmet ” baba neden (şeker hastası olup yaraları iyileşmeyenler bana buradan
yazabilir)kullanmıyorsun, bunun çözümü budur Rabbim izni yardımıyla demişti,
sanki ilk defa duymuştum bunu, her zaman çözüm odaklı oluşumdan dolayı buna bende
kulak verdim, kullandım faydası oldu, neden paylaşmayayım ki?
-Remzi amcanın iyileşmeyen kanayan yaralarına,…dökersek kısa
zamanda iyileşir, bende böyle yapıyorum.
Oh çok şükür, sonunda beni de kapıdan içeriye alarak,
fikirlerime çözüm odaklı araştırmalarımın faydalı olacak şekilde istifadelerine
sunarak çabalarımın araştırmalarımın boşa olmadığını onları aydınlatarak
aydınlatmama az da olsa rabbim izni ile bana sunduğu çareleri sunmak için hazır
olduğumu söyleyerek rahata erdim. Akıl başta yaşta değil aramakta ve Rabbimde
istemekle olurmuş demek istiyorum, insanın başına gelmeyince arayarak
bulmayınca olmuyor vesselam.
Mehmet Aluç