Yaşama Tutunmanın Son Hali-1-


 Yaşama Tutunmanın Son Hali-1-

 

Sıcaklar kavuruyordu ağaçları toprağı köyde kalan bir kaç insanı. Bu yıl böylesine sıcaklar görülmemişti. Her yıl ekin veren toprak bu yıl ekin vermez olmuş, dereden akan suyu kova kova taşımışlar, tarla o suyu yutmuş hala ıslanmamış hala su istiyordu adeta. Köyde sekiz on ev vardı, geriye kalanlar şehre göçmüş, kalan ihtiyar ve hanımları çocukları buraları terk ederek gidememişti. Kilerde azalan bulgur, un, kurumuş biber patlıcanlar bitmek üzereydi. Eskiden yetmiş haneydi bu köy, bitmezdi nimetler un, bulgur aşları mutlaka bir hanede fazladan bulunur, alınır seneye verilirdi. Artık bundan sonra böyle bir imkânları da kalmamıştı Rasim amcanın, Haydar emminin, Ruşen, Ramazan dayı ve diğerlerinin. Ekinlerin başlarında ekin yoktu kurumuş içi boştu, güneş yaktıkça ısısıyla kavuruyor emeklerini boşa çıkarıyordu. Rasim amca.


-Buda geçer hanım buda geçer, bu yıl buğday başakları ürün vermedi, domates, biberde olmadı hepsi çürüdü, ne yapacağımızı bilmez olduk lakin, Mevla her şeyi bilir yoluna kor. Kulunu aç bırakmaz elbette.


Hamiyet nene.


-Doğru söyledin herif, doğru söyledin.


Az ileride akan derenin suyu da azalmıştı, yamacındaki ağalar suyu olanca gücüyle emerken geriye kalan suyu, kurutmanın derdindeydiler sanki. Rasim amca suyun yönünü tarlaya doğru çevirdi, ağaçlar başlarını eğdi hışımla esti sanki. Suyu az ilerideki tarladaki ekinlere çevirdi, su varmadan kuruyordu toprak su bitiyordu. Bu böyle olmayacak suyunda faydası yok diyerek akan suyu kesti, dereyi akışına bıraktı. Az ileride kuşlar derenin kenarında susuzluklarını giderirken, rüzgâr tüm sıcaklığı yüzlerine karşı estirirken nefessiz bırakıyordu. Rüzgâr tüm sıcaklığı ekinlerin zerzevatların üstüne taşırken, ekinler zerzevatlar boyunlarını iyice eğerek toprağa başlarını gömmeye hazırlanıyorlardı sanki sıcaktan kurtulmak için. Az ileride mağara vardı, Rasim amca uzun yıllar olmuş girmemişti içine içi serin olur diye.


-Haydi, oğlum Remzi, anneni kardeşini al mağaraya sığınalım orası serin olur.


Diye seslenerek kendisi önden yürüdü. Dağın yamacında gölgede kalan otlar hala yeşildi, hiç kurumamıştı, yıllar önce ektiği üzüm salkımları üzüm vermiş dalları kırılacak gibiydi. Sevinçten ne yağacağını bilemedi şükür secdesine vardı.


-Sana şükürler olsun rabbim


Diyerek doğruldu, secdeden. Mağaranın içinde akan nehir suyunun sesi geliyordu, oysa daha önceden geldiğinde mağara ıssızdı ve bu kadar serin hiç değildi. Bir mucize olmuştu sanki etrafına bakındı her yer yem yeşil dışarıda üzüm asması üzümle dolu, mağaranın içinde mantar doluydu. Boğucu sıcaklık hiç yoktu, serinlik esiyordu bir ara üşür gibi oldu. Sevinç içinde geriye döndü, hanımına çocuklarına bakmak için, onları şaşkınlık içinde donmuş halde buldu. Sevinç içinde.


-Ben demedim mi, Mevla kulunu darda bırakmaz, haydi gelin içeriye.


İçerisi aydınlıktı, dağın yüksek tepesindeki oyuklardan güneş ışığını alıyordu. Az ileride meleşen iki kuzu ve bir koyun ve keçiyi otlarken gördü, neredeyse düşüp yere yıkılıp bayılacak kalacaktı. Bağırarak.


-Hamiyet, çabuk gel çabuk kop ta gel…


Telaşlı sesini duyan hamiyet nene ve çocukları koşarak yanına varınca, yere mıhlanmış çivilenmiş gibi yerlerinde kaldılar.


-Hanım cennete düştük cennete, oğlum sen tarlada bakracı ve su kovasını al gel. Annen koyunla keçiyi sağsın, baksanıza memeleri süt dolu patlayacak gibi, akşama açlığımızı giderelim, daha sonrasına bakarız. Bu gece burada kalalım yarın iyice yerleşiriz inşallah.


Oğlu havalara zıplayarak mağaradan çıktı, koyun kuzu ve keçi onlara doğru geldi yanaştı, başlarını okşayarak sevmeye başladılar. Küçük kızına gül çiçeğe.


-Kızım sen az odun topla gece ısınalım burası soğuk olur.


Gül çiçek bir solukta mağaradan çıktı kucağında odunlarla döndü. Geriye dönerek birkaç kucak daha getirdi mağaraya yığdı, babası şaşırdı.


-Kızım maşallah bu ne güç kuvvet nereden buldun bu kadar odunu?


-Baba mağaranın dışında bir oyukta yığın halinde buldum aldım geldim, birazda çıra ile bir kutu kibrit buldum.


-Aman Allah’ım sana şükürler olsun.


Diyerek gözünden sevinç gözyaşlarını dökmeye başladı. Oğluna dönerek.


-Sen karakaçanı al köye dön komşulara haber ver, biraz bulgur tava, yorgan döşek alarak onları da al gel, haydi karanlık çökmeden.

Devam edecek inşallah.

Mehmet Aluç


( Yaşama Tutunmanın Son Hali-1- başlıklı yazı kul mehmet tarafından 30.01.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.