YAZIMIN HİKÂYESİ:
DEĞERLİ SAMİ
HOCAMIN KALEME ALDIĞI ‘’20 Lİ YAŞLARIMDA NASIL MIYDIM’’ İSİMLİ ŞİİRİNE YAZDIĞIM
NAZİREYİ SUNUYORUM SİZLERE.
KİM NE DERSE DESİN
VE NEYE TEKABÜL ETTİĞİM ORTADA OLSA BİLE BEN HALİ HAZIRDA LİSEDEKİ O ON SEKİZ
YAŞINDAKİ KIZIM.
OKULUMUN AĞIR
MÜFREDATI VE RAHMETLİ BABAMIN HIZ KESMEYEN OTORİTESİ VE BASKISI HER HÜCREME
NÜFUZ ETMİŞ OLSA BİLE BEN O GÜNLERİ ÇOK ARIYORUM, SEVGİLİ DOSTLAR VE BİLİNİZ
Kİ: DURDUK YERE YAZMIYORUM.
VE SİZLERE ÇOK
MÜTEŞEKKİRİM ÇÜNKÜ ARANIZDA İKEN KENDİMİ HEM DİNGİN HEM COŞKULU HİSSEDİYORUM
TIPKI DERSE GEÇ KALMAMAK ADINA KOŞA KOŞA GİTTİĞİM OKULUM GİBİ DE BİR KOŞU
GELİYORUM ARANIZA…
HAKKINIZ BÜYÜKTÜR
BENDE.
ÇOK TEŞEKKÜR
EDERİM.
Demli bir öğleden sonra haftanın yükü
sırtında Cumartesinin:
Ezelden beri en sevdiğim günü imha
ettiğim kadar da kini ve kiri…
Bir yakarış ertesi oysaki ne
Cumartesi umurumda ne de tekelinde iken haftanın nazına odaklanmış Pazarı
sevebildim ben babam gitti gideli.
Telaffuzu imkânsız yakarışlar ve
hüviyetim ve dolduramadığım yasım sözcüklerle içli dışlı öncemde rakamlarla
yazdığım fermanı dikmişken yüreğime mademki matematik idi öğrenciliğimin ilk
göz ağrısı.
Mübalağasız yağan
ahmakıslatanı da sevdim ve ruhuma dökülen her damla da mazinin izi saklıdır
tuttuğum yası da yasa bellemişken ve işte şiir t/adında duyumsamışken şu
hayatı…
Lakin öncemde şiir
yoktu.
Ama ben zaten
şiirmişim.
Öncemde şiir yoktu
ama dokunulmazlığı ile sevginin, ben hepten çoktan şiir bellemişim hem sevgiyi
hem iç sesimi.
Dağınıktır ruhum
aklım da.
Odam gibi ve masa
üstüm…
Sözcüklerse kıymete
bindiğinden beri yüz vermiyorum ne rakamlara ne de matematiğe.
Analitik olsa bile zekâm
atletik ruhumla geziniyorum duygu duygu ve kıta kıta.
Şifresini
çözemediğim bir sistem ve de gayya kutusu ve artık kimse beni atan o kuyuya hem
da taş misali hem taşlandığım hem de taçlandığım hayatın kayıp logaritmasında kâh
karekökünü alıyorum duyguların kâh küpünü dolduruyor insanlar köpüren
öfkelerini görmezden gelip ihlasla sevgiyle yaklaştığım şu hazin yürek coğrafya
mı b/akıyorum da ve derinden bir ah çekiyorum.
Renkler saklı
içimde karanlığa mahal vermeyen.
Sözcükler saklı iç
sesimde kalemimle bonkör şiirlere paye veren.
Rakamlar ise
aldığım eğitimin hem sebebi hem sonucu ama yanlışa düştüğüm ama boşa düştüğüm
ve ben aralıksız başa almışken hayatı ve işte dibi boylayan o firkateyn.
Ve işte su alan
gemim:
Ne kumpas ne de
küpeştesi gönlün ve işte üzerine ettiğim yemin.
Kaptan köşkündeyim
ama ayaklarımı uzatmadığım ve ben aynı zamanda racon kesen hayatın ve geminin
delişmen bıçkın miçosu.
Edindiğim
izlenimler ve işte en değerli ziynetim aşkın hatırına şerh düştüğüm mesleklerim
ve dinmeyen rüzgârın esintisinde kim ne derse desin: ben hala on sekizinde
saklı sürgün edildiğim mekânlardan çekmiş iken de elimi eteğimi ve kimi ölü
zaafımdan arda kalan kırıntıdan yeniden yenidünyalar inşa ettiğim hayallerimin
cennetinde yaşıyor olabilmenin verdiği coşku ile sevgide sınır tanımadığım
kadar kendime ettiğim zulmün de perde arkasında yaşayan bir mazlumum.
Ne zanları diner
insanoğlunun ne de ziyan ettikleri zamlı feryatları bense zaman aşımına
uğramadığımın sinyalini versem de…
Tahmin
edebileceğinden de yorgunum, azizim.
Simli bir yürek
izi.
Yıldız olmanın da
maliyeti elbet kuyruğumdan sürüklendiğim Samanyolu ve işte dinmez iken mehtaba
duyduğum aşkın da zaferi iken kalemin sür-git coşkusu ve umudu ve hayali.
Ne bir zümredir
temsil ettiğim.
Ne de zuhur eder ne
nefret ne kin ne sergüzeşt yenilgilerim.
Yaşadığım zaferse
yüreğimde saklı ve kalemimde.
Güç kuvvet veren
Rabbime müteşekkir olduğum kadar merhametli yüreğimle tüm mazlumların da
arkasındayım.
Sözcüklerse
koşulsuz hayatla kurduğum b/ağın nüansı.
Şerh düşülesi
hayaller ve de:
Gerçi son bir
yıldır hayal kuramadığım kadar olmasa da hayattan ve yarınlardan kesmedim
umudumu ümidimi.
Renklerden pembeyim
halen mahcup.
Duygulardan aşkla
hemhal içimde ise sonsuzluğa ve yalnızlığa sürgün edilmiş o çocuk.
Bir b/ölü iki iken
aşk.
Bir rakım ise eğer
ki ait olduğumu savunduğum ve ben her gün ama her gün yükseltiyorum sevginin ve
umudun çıtasını.
Neşrinde ömrün.
Nesri iken şiirin,
yazılası nice hikâye şiirin ön sözünde saklı iken de duygu yüklü yüreğimin
finali yine de nokta koyamadığım kadar pek çok şeye üç noktalı bir özlemle
sekiyorum kendimden kendime.
‘’Ben şimdi bir
yabancı gibi gülümseyen
Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.’’(Alıntı)
Soytarı bir
gülüşü aşk gibi b/ekledim ve asla tenhalarda bekleyenlerden de değildim:
Saf tuttuğum
s/afiyet yüklü semada ar bildiğim kadar ruhumu pekiştiren isyanımı b/astıran
yasaklarda saklı tuttum asaletimi mademki soyağacımda saklıydı gülüşüm mademki
serpintisi idim hüznün ve kefil olduğum kadar içimdeki saate ve doğrulara…
Bir o kadar
izafi bir sırdım ben:
Mekteplisi
diyarların, ektiğim tohumlarda saklı suskun nidalarım.
Unutulmuş
şehrin ukdesiydim ve yaşadığım şehir gibi ne zaman geldi ki iki yakam bir
araya?
Zemherilerde
soldu gülüşüm ve açmayan tomurcuklarım.
Tohuma kaçan isyanlarda
nöbete kaldım: her Pazar duyulmazken sesim ve de babamın baskın çıkan öfkesi ve
asası da dikili iken hanemde kolaçan ettim kapıya gelen gölgeleri savdım
başımdan aslında savsakladığım kadar kendimi bir s/av bildim mutluluğu.
Çekincelerimi
uyuttum ama asla uyutamadım içimdeki çocuğu bir de ben en çok annemi sevdim…
Özlemdi
içimdeki yangının diğer adı ve tadı: hem başucumda annem hem de uzağımda ve
tuzağına düşmemek adına cihanın tarifesinde gezinmedim asla da kaçak yolcu
olmadım şehrin vapurlarında ama bir kaçaktı ruhumdan sızan bir kaçaktı alt
belleğim ve mantığımla örtüşmediğim kadar duygularıma el pençe saygıda kusur
etmediğim adabı muaşeret ve sessizliğimle aralıksız nöbette.
Payidar
olacaktı elbet çocukluk anılarım ve kırmızı buklelerim yüzümde çillerim
benzemediğim kadar yaşıtlarıma asla da benzemeyeceğim hemcinslerim.
Cinası
unutulmuş iken hayallerimin…
Ve de
sabahladığım geceler masa başında ders çalışırken uyukladığım ansızın da
yerimden fırladığım zımba gibi bir öğrenci ve itaatkâr bir evlat, özneme sadık
gizli olmadığım kadar izinde öğütlerin kulağıma küpe beyitlerin rüzgârında
içime ters estiğim.
Azadesiydim de
sözcüklerin ve rakamların.
Sisli şehrin
simasında saklı.
Akça pakça
teninde yalnızlığın ziyadesiyle üşüyen içimdeki yabancı.
Solumdan
kalktığım nerede ise her sabah.
Soluklandığım
yüce meclis ve içinde yaşadığım kadar da içimde yaşattığım Nazi kampı.
Ne arsız ne
hırsız.
Hırlısı hırsızı
vardı mademki beşerin haysiyetimin sarmalında ve indinde verdiğim sözlerin
sahi, benim de var mıydı bir sözlük anlamım?
Hele ki insan
yaşarken ismiyle ve haizi olduğum gaipten gelen coşkum ve sevgim ve iki adım
hatta ikiden de fazla her kimse ikileten ismimi, çağladığım ve çınladığım ve de
kulakları çınlattığım.
Çağın ötesinde.
Çağdaş ve de.
Bir o kadar derviş
salınımla zikrime denk fikrim ama ruhuma denk düşmez iken iklim ziyadesiyle
ikilem içinde kaldığım…
Bensizliğin minvalinde nice insan en çok da beni benden alan:
Solgun ve muhalif ve de sorgu hâkimi:
Cesedimi çiğnesinler yeter ki eğer ki çıt çıkarayım sanmayın
ki: ölüyorum korkumdan ne de olsa ben sadece bir kişiden korktum korkmadığım
kadar cihandan ve de başkaldırdığım metruk hanelerin izdihamında ters yola
girip de gerisin geri kaçtığım tek insan iken babam:
Kuru dere yataklarını dahi ıslatabilirim yaşlarımla yetmedi
yağarım da yağmur misali hele ki en çok ben ıslanmış ve yağmalanmışken
ahmakıslatandan ve işte o tokmağın sesi ve işte ruhumun tok feryadı: aşkı ve
korkuyu ivedilikle yaşadığım kadar aşka âşık bir o kadar âşık olduğunda utanç
duyan bir çocuk bir ergen ki künefe tadında bir hayat bahşedilmemiş olsa bile
hep şerbetliydi benim hem acılarım hem hayallerim ve tüm yaşamışlığım
yaşanmışlığım…
İkaz edildiğim kadar dağınık.
Dağınık olduğum kadar içimi ve ötemi berimi toplamakla
iştigal bir ömür ve işte yüreğimin cıngılı iken hüzün…